ABD’nin şefi Trump’ın ön ayak olduğu, Siyonist İsrail’le Arap ülkelerinin “normalleşme” adımları atması için yaptığı antlaşmalara Birleşik Arap Emirlikleri’nin ardından Bahreyn’de katıldı. Yaşanan bu yeni gelişmelerin ardından, saray rejimi yine “Filistin’in hamisi” rolüne bürünerek, Hamas’la El Fetih temsilcilerini İstanbul’da buluşturdu, İsrail’e göstermelik sert açıklamalarda bulundu.
Saray rejiminin Dışişleri Bakanlığı, yapılan antlaşmayı şiddetle kınadığını ve bu anlaşmaların Siyonist İsrail’in Filistin üzerindeki gayri meşru uygulamalarını ve işgali kalıcı hale getirmeye yönelik girişimlerini sürdürme konusunda daha da cesaretlendireceğini ifade etti. Daha önceki yapılan BAE ile yapılan antlaşma için de AKP’nin şefinden benzer açıklamalar gelmişti. Erdoğan, açıklamasında “Filistin’e yönelik atılan adım yenilir yutulur bir adım değil. Dışişleri Bakanıma talimatı verdik. Abu Dabi yönetimiyle diplomatik ilişkileri askıya almak bizim de büyükelçiyi geri çekmek gibi bir adım olabilir. Çünkü biz Filistin halkının yanındayız. Filistin’i yedirmedik yedirmeyeceğiz” dedi.
Ancak, söz konusu açıklamaların ve tepkilerin gerçeği ne kadar yansıttığını görmenin yolu, Türkiye’nin İsrail’le yıllardır devam eden “dostluk” ilişkilerini irdelemekten geçiyor. İsrail’i fiilen 1949’da, resmen ise 1950’de tanıyan ilk ülkelerden birisi Türkiye’dir. O tarihten beri de İsrail ile birçok anlaşmalar imzalanmış, ekonomik ortaklıklara gidilmiştir. Siyonist İsrail’i iktidara geldiğinden beri sözde sert açıklamalarla hedef tahtasına oturtan Erdoğan, bir taraftan da açık, gizli birçok askeri ya da ekonomik işbirliğini hayata geçirmiştir. Halen de bu ilişkileri artarak sürmektedir. TÜİK verilerine göre Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı ülkeler sıralamasında İsrail 9. sırada yer alıyor. Siyonist İsrail ile 2019 yılında ihracat miktarı 4,5 milyar dolara yükselirken, ithalat ise 1 milyar 600 milyon dolara yükselmiştir. Türkiye ile İsrail’in arasındaki görünürde “kötü” ama gerçekte keyiflerin yerinde olduğunu İsrail’in Başbakanı Netanyahu “Bir zamanlar Erdoğan bana her üç saatte bir Hitler derdi. Şimdi altı saatte bir diyor, ama tanrıya şükür ki ticaretimiz büyüyor” ifadeleri ile doğrulamaktadır.
Gerici rejim, Mavi Marmara gemisine İsrail’in yaptığı saldırı sonrası da sert açıklamalarda bulunmuştu, ilişkilerin askıya alınacağından bahsetmişti ancak bu tür adımların hepsi yine havada kalmıştı. AKP iktidarı, İsrail’in Filistin halkına yönelik gerçekleştirdiği her katliamda “sert” söylemlerle diplomatik ilişkileri sözde zayıflatırken, ekonomik ilişkilerde bunun tam tersi bir tutum sergilemiştir. BU aynı süreçlerde ticaret hacmi beş kat artmıştır. Aynı diplomatik krizin yaşandığı süreçte, sarayın şefinin oğlu Burak Erdoğan’ın gemiciği olan Safran 1 adlı gemisi Ceyhan’dan İsrail’e petrol taşımaya devam etmiştir vb...
AKP’nin sahte İsrail karşıtlığının bir göstergesi de Gazze’yi bombalayan İsrailli pilotların eğitiminin Türkiye’de Konya ovasında gerçekleştirmesidir. Filistin halkının haklı davasını her fırsatta istismar eden AKP iktidarı yalan ve riyakarlıkta sınır tanımamaktadır. İsrail’in Gazze ablukası sırasında Mavi Marmara gemisini “otorite bizsek, biz zaten izin verdik” diye savunan, İsrail’le yapılan anlaşmalar sonrası Türkiye’deki tepkilere istinaden “günün başbakanına mı sordunuz” diyerek birçok kere olduğu gibi kendi sözlerini yine inkar etmiştir.
Türkiye Siyonist İsrail’le her dönem ilişkilerini geliştirmiştir. 1996’da yapılan askeri işbirliği anlaşmalarının meyveleri AKP döneminde toplanmaya başlanmıştır. Kürt halkının katliamında kullanılan İsrail yapımı HERON’ların alımı 2004 yılında yapılmıştır. Sonrasında HERON’lar Kürdistan dağlarında sayısız katliama hizmet etmiştir.
Nasıl ki gerici saray rejiminin Filistin halkına yapılan katliamlarda bir katkısı varsa, Siyonist İsrail yönetiminin de Kürt halkının katliamında bir katkısı vardır. Sonuçta her iki rejim de kendi kirli çıkarları doğrultusunda adımlar atıyor ve bu çıkarlar içerisinde halkların kardeşçe, eşit ve özgür yaşayabilmelerinin yeri yoktur. İsrail ve Filistin halklarının kardeşçe ve özgür yaşamaları için yapılması gereken şey sorunun kaynağı olan bu gerici çıkar odaklarını bölgeden süpürüp atmaksa, Türkiye halkları da eşit ve özgür bir yaşam için gerici faşist AKP-MHP rejimiyle birlikte, kapitalizmi tarihin çöplüğüne atması gerekmektedir.