ABD başkanı D. Trump tarafından ilan edilen Birleşik Arap Emirlikleri (BAE)-İsrail anlaşmasının yarattığı yankı, taşıdığı önemin çok ötesinde oldu. Bu bir tesadüf değil elbet. Hem medya tekelleri hem batılı emperyalistler “olağanüstü” bir olaymış gibi sundular anlaşmayı. Oysa bu ittifakın özü özeti; ‘Filistin halkına ihanetle siyonizme hizmeti görev bilen’ Körfez şeyhlerinin malumu ilan etmiş olmalarıdır.
Körfez şeyhlerinin İsrail’le işbirliği yaptığını ispatlayan sayısız olay zaten mevcuttu. Yine de ‘İsrail’le ilişkileri normalleştirme’ anlaşması imzalayacak kadar ‘cüretkar’ değillerdi. Fiilen yaptıklarını resmen ilan edemiyorlardı. ‘İbrahim Anlaşması’ diye adlandırılan bu ‘ilişkileri normalleştirme’ adımıyla, çirkin suratlarındaki şalı söküp atmış oldular.
‘Zafer yarıştırma’ oyunu
Anlaşmayı, Beyaz Saray’da bir basın toplantısı gerçekleştiren Trump ilan etti. Seremoni havasında gerçekleştirilen ilan, iç politikada fiyaskodan fiyaskoya koşan Trump için bir tür soluklanma işlev gördü. Trump’ın seçimleri kaybetme ihtimalinin çok yüksek olduğunu artık herkes kabul ediyor. Böyle bir sıkışmışlık ortamında imzalanan anlaşmaya Trump dört elle sarıldı. Sıradan bir olaya büyük bir önem vehmederek, ‘zafer kazandım’ havalarına bürünebildi. Trump’ın olayı sunuş biçimi, anlaşmaya neden hacminden çok büyük bir önem atfedildiğini de anlatıyor.
Trump zafer ilan eder de, gırtlağına kadar yolsuzluk-rüşvet batağına saplanmış Netanyahu durur mu? Siyonist şef, petro-dolar zengini düşkün şeyh takımıyla imzaladığı anlaşmayı “büyük bir stratejik başarı” diye pazarlıyor. Yani Trump’la Netanyahu’nun birlikte kotardığı bir tür “zafer yarıştırma oyunu” sergileniyor. BAE şeyhlerinin Filistin halkına ihanet ettiklerinden kuşku duymak için bir neden yok. Bu petro-dolar zengini ABD uşaklarının bölgedeki dengeleri değiştirebilecek güçleri de çapları da yoktur. Dolayısıyla bu anlaşmadan ne zafer çıkar ne Ortadoğu’nun stratejik dengeleri değişir.
‘Şeyh takımının mumu’ yatsıdan önce söndü
BAE emirleri imza atsa da, anlaşma Suudi Arabistan başta olmak üzere tüm Körfez şeyhlerinin duruşunu yansıtıyor. Gerici Mısır rejiminin şefi Abdülfettah el Sisi’yi de bu listeye eklemek lazım. Bu Amerikancı rejimler yıllardan beri siyonist İsrail’le işbirliği yapıyor. Ancak (Mısır dışında) bunu açıkça ilan edecek kadar ‘cüretkar’ değillerdi. Bu anlaşmayı bile Filistin halkı için yaptıklarını iddia etmeleri, içine düştükleri rezaletin farkında olmalarından kaynaklanıyor. Bundan dolayı anlaşmanın Filistin halkına hizmet edeceğini iddia ediyorlar.
Alınlarının ortasına ‘Filistin halkına ihanet etti’ damgasının basılacağını bilen şeyhler, “ilhakı engellemek için İsrail’le anlaştık” diyor. Onlara göre atılan bu adım, Filistin-İsrail barış anlaşmasına giden yolu açacak, hatta iki devletli çözüm için yeni bir şans yaratacaktır. Şeyh takımı bu yalanlarla ihanetlerini örtmeye çalışırken, açıklama yapan küstah Netanyahu mumlarını söndürdü. İlhak planından vazgeçmediğini ilan eden siyonist şef, şeyhleri kullandıkları argümandan yoksun bıraktı.
Batılı emperyalistler memnun
Anlaşma İngiltere, Almanya, Fransa hükümetleri tarafından memnuniyetle karşılandı. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres de memnunlar korosuna katıldı. BM şefinin, İsrail ile BAE arasındaki yakınlaşmayı memnuniyetle karşıladığı, bu anlaşmanın İsrail ile Filistin arasında iki devletli çözüm için anlamlı görüşmelere olanak sağlamasını umut ettiği belirtildi.
Batılı emperyalistlerin İsrail lehine olan her şeyden memnun olmaları eşyanın tabiatına uygundur. Hal böyleyken Filistin-İsrail barışından söz etmeleri, iki devletli çözüme dair içi boş laflar etmeleri kaba riyakarlıktan öte bir anlam taşımıyor. “İki devletli çözüm” denen şeyin zırvadan öte bir anlamı olmadığı yıllar önce ispatlanmıştı. Çünkü İsrail’in politikası tüm Filistin topraklarını ilhak etmeye dayalıdır.
Filistin’den ‘külliyen red’
Filistinli örgütler, Batı Şeria’daki Mahmut Abbas liderliğindeki yönetim, Gazze’deki Hamas hükümeti ile Filistin halkı anlaşmayı kesin bir dille reddettiler. Anlaşmaya dair yapılan açıklamalarda BAE şahsında Körfez şeyhlerinin Filistin halkını sırtından hançerlediği, Kudüs’teki kutsal mekanlara ihanet ettiği ifade edildi.
İsrail’le normalleşme anlaşmasını körfez şeyhlerinin Filistin davasına ihanetinin belgesi olarak değerlendirenler sadece Filistinliler değil. İlerici şahsiyetler, örgütler, partiler ve basın organları da, İsrail’le anlaşmayı Filistin halkına ve davasına ihanet olarak değerlendiriyor. İran yönetimi ile onunla ittifak halindeki “direniş ekseni”nin değerlendirmeleri de aynı yöndedir.
13 Ağustos hezimetini unutturabilir mi?
Anlaşmanın 13 Ağustos’ta imzalanması, Körfez şeyhlerinin İsrail ordusuna sunduğu ‘karşılıksız jest’ olarak değerlendirildi. Zira Temmuz 2006’da Lübnan’a saldıran İsrail ordusunun direniş karşısında hezimete uğradığı tarihtir 13 Ağustos.
Belli ki 13 Ağustos tarihi özel olarak seçilmiş. Bu tarihte Lübnan’da İsrail’e karşı zafer kutlamaları yapılıyor. Beyrut limanındaki patlamadan dolayı bu yıl kutlamalar iptal edildi. Ancak her yıl ‘Temmuz zaferi’, İsrail ordusunun yenilgiyi kabul ettiği tarih olan 13 Ağustos’ta kutlanıyor. BAE ile anlaşma için bu tarihin seçilmesi, İsrail ordusunun hezimetini unutturmayı amaçlıyor. Ancak bu hesabın tutması olası değil. Zira bu anlaşmanın tarihin çöplüğüne atılacağı ne kadar kesinse, zaferin unutulmayacağı da o kadar kesin görünüyor.
Son sözü direnen Filistin halkı söyleyecek
Beyaz Saray’daki seremonide Trump, BAE’den sonra başka Arap devletlerinin de İsrail’le anlaşma imzalayacağı “müjdesi”ni verdi. Bu mesaj, diğer Körfez ülkelerinin de siyonist rejimle suç ortaklığını resmileştirmeye hazırlandığı şeklinde okunabilir. Tump her gün onlarca yalan söylese de, bu mesajının doğru olma ihtimali yüksektir. Zaten BAE’nin attığı imzayı, yozlaşmış petro-dolar zengini kral-emir-şeyh takımının tümü onaylamıştır.
“Arap devleti” diye anılan, ancak gerçekte birer “kabile devleti” olan Körfez rejimlerinin İsrail’le anlaşmaları, bölgedeki dengeleri siyonist rejimin lehine değiştirmesi mümkün görünmüyor. Fiilen yaptıklarını resmen yapmaya başlamış olacaklar. Bu onların Arap halkların nezdinde teşhir olmalarını sağlayacak. Halklar nezdinde ‘lanetlenmiş birer hain’ olarak damgalanacaklar. Burada belirleyici olan Filistin halkının birleşik/militan direnişi ile enternasyonal dayanışmadır. Yaklaşık bir asırdan beri direnen Filistin halkı, Körfez şeyhlerinin ihanetinden dolayı direnişten vazgeçecek değil. Bu halkla enternasyonal dayanışmayı büyütmek ise, başta Ortadoğu olmak üzere dünya ilerici-devrimci güçlerinin sorumluluk alanındadır