Aylarca bekledikten sonra NATO zirvesi vesilesiyle ABD Başkanı’yla görüşme imkanı bulan AKP şefi Tayyip Erdoğan, nihayet Joe Biden’la aynı fotoğraf karesinde yer alma mutluluğuna erişti. Görüşmeye büyük bir önem atfetmiş görünen saray beslemesi medyanın manşetleri, Biden-Erdoğan fotoğraflarıyla süslendi. Sadece AKP şefi değil, tüm saray beslemeleri de pek mesut olmuş görüntüsü verdiler. Oysa Brüksel’den yansıyanlar, “dünya lideri” olma iddiası taşıyan ve beslediği medya ordusu tarafından böyle pazarlanan Erdoğan’ın “vasat altı” bir muameleye tabi tutulduğunu gösteriyor.
Saray rejimiyle aveneleri görüşmeye büyük bir önem atfettiler. Oysa AKP şefiyle poz veren Biden için bu “sıradan/alelade” bir görüşmeydi. ABD medyası da görüşmeye bir önem atfetmedi. Bu da “dünya lideri Erdoğan” söyleminin Washington’da gülünç bulunduğuna işaret ediyor. Biden’ın görüşmeye dair değerlendirmesinin baştan savma bir iki cümleden ibaret olması da alelade bir buluşmanın gerçekleştiğini teyit ediyor.
Brüksel’de gardı düşmüş bir despot
Dinci-faşist tek adam rejiminin başı, ülkede tüm yetkileri elinde toplamaya muvaffak oldu. Artık alt kademe memurların atanmasına bile kendisi karar veriyor. Ankara kulislerini takip eden kimi gazeteciler, binlerce atamanın AKP şefinin masasında onay beklediğini söylüyor. Sedat Peker’in ifşaatları ise çetelerin, mafyatik şebekelerin, haraç-gasp sisteminin tüm iplerinin de “yukarıda”, sarayda toplandığını gözler önüne seriyor.
Bu olgu, çürüme-çeteleşme-mafyalaşmanın rejimin bünyesini tepeden-tırnağa sarmış olduğunu gösteriyor. O yüzdendir ki Sedat Peker’in her ifşaatı sarayın etrafındaki çemberi daraltıyor. Ekonomik kriz kronik bir hal almış bulunuyor. Bu çöküntü milyonları işsizliğe, sefalete sürüklüyor ve doğal olarak rejim kitle desteğini yitiriyor. Dış politikada izlenen yayılmacı saldırganlık bazı alanlarda emperyalistleri rahatsız edecek boyutlarda. Milletvekili değilken Washington’da önüne kırmızı halı serilen Erdoğan, ABD Başkanı ile aynı fotoğraf karesine girme “mutluğuna” erişebilmek için artık aylarca bekliyor.
Bu atmosferde Brüksel’e giden AKP şefinin gardının iyice düştüğü görüldü. Brüksel yolunda “Ermeni soykırımı” tanımı kullanan Biden’dan bunun hesabını soracağını vaaz eden Erdoğan, görüşme sonrasında bir gazetecinin konuyla ilgili sorusuna “Hamdolsun gündeme gelmedi” diye yanıt verdi. Bu ifade, AKP şefinin akli melekelerinin yerinde olmadığı yorumlarına vesile oldu. Spekülasyonlar bir yana bırakılsa bile, despotun yorgun, gardı düşmüş, kafası dağınık durumda olduğu, Biden’dan beklentilerinin karşılıksız kaldığı, bazı sorunları ise dile getirmeye bile fırsat bulamadığı dikkatlerden kaçmadı.
“Sorunlar rafta beklesin”
Perinçekçi dalkavuklar desteğindeki AKP-MHP rejiminin dış politikayı Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) savaş yeteneklerine endekslemek, cihatçı terör örgütlerini paralı asker olarak cephelere sürmek, mültecileri şantaj aracı olarak kullanmak, bazı cephelerde emperyalistlerle aşık atmaya heves etmek, aynı anda hem Rusya’nın hem ABD’nin ipiyle oynamak vb. türden icraatları hem ABD hem de AB ile gerilimler yarattı. Batı emperyalizmine bağımlılık bir vaka olmakla birlikte, dinci-faşist rejim askeri güçlerine dayanarak ülkelerin yağmalanması ve halkların sömürülmesinden pay talep etmeye başladı. Irak, Suriye, Libya, Azerbaycan, Kosova gibi ülkelerde TSK’yi alana süren rejim, “mavi vatan” safsatasını ortaya atarak doğu Akdeniz’de de agresif tutumlar geliştirdi. İçeride Kürt halkına ve siyasi hareketine karşı ırkçı-şoven politika izleyen rejim, bu saplantıdan kaynaklı Fırat’ın doğusunda PYD’yi destekleyen ABD ile sorunlar yaşıyor...
ABD ile yaşanan sorunlar birkaç madde halinde özetleniyor: S400 hava savunma sistemlerinin akıbeti, Halkbank Davası, Suriye ve Libya’da taraflar arasında yaşanan gerilim, Ermeni soykırımı tanımlaması, PYD-YPG’ye destek, Fethullah Gülen’in iadesi, CAATSA (ABD’nin Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşı Koyma Yasası) yaptırımları ve F35’ler…
Görüşmede bu sorunların hiçbirinin ciddi bir şekilde tartışılmadığı yapılan açıklamalardan da anlaşılıyor. Bunlar şimdilik rafa kaldırılmış görünüyor. AKP-MHP rejiminin ABD ve emperyalist savaş aygıtı NATO’ya ne tür hizmetler sunacağı konusunun ön plana alındığı gözleniyor. Diğer bir ifadeyle şimdilik “yerli ve milli” dinci faşist rejimin, Washington’daki efendilerine birkez daha rüştünü ispatlaması gerekiyor.
Afganistan’da ABD-NATO jandarması
Bilinen küstah tutumuyla George Soros, Mart 2002’de Sabancı Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada, “Türkiye’nin stratejik konumu nedeniyle en iyi ihracat ürünü ordusudur” demişti. Bu açıklama bazılarını rahatsız etse de bir gerçeği dile getiriyordu. AKP döneminde bu durum daha da pekişti, özellikle 2010’dan sonra. Artık dış politika doğrudan TSK sahaya sürülerek yürütülüyor. Bazı yerlerde emperyalistleri rahatsız eden işgüzarlıklar yapılsa da TSK emperyalistlerin çıkarlarını gözetecek şekilde kullanılıyor.
İçeride ve dışarıda yaşadığı sıkışıklıktan dolayı gardı düşen Tayyip Erdoğan, jandarmalık görevine talip olarak birkez daha Soros’un tespitini doğruladı. Güya Taliban yönetimini yıkmak için Afganistan’ı işgal eden ABD ile suç ortakları 20 yıllık savaş, ölüm ve yıkımdan sonra Taliban’la anlaşarak askerlerini çekme kararı aldılar. 11 Eylül’e kadar NATO üyesi devletlerin Afganistan’daki işgalci askerlerini çekmesi bekleniyor. Fakat ABD ile NATO’nun bazı kaygılar da var. Zira Taliban tekrar Kabil’de kurulacak hükümete ortak olacak. Yanı sıra Afganistan’da El Kaide ve IŞİD çeteleri de var. Yani ülke bir cihatçı bataklığıdır. Dolayısıyla batılı diplomatik temsilciler uluslararası Kabil havaalanı ve hava sahasını kontrol altında tutmak için ABD’nin Afganistan’da kalacak güçlerinin himaye edilmesi sorunu ortaya çıkacak. Bunu bilen AKP şefi, Batılı emperyalistlerin çıkarlarını korumak için Afganistan’da jandarmalık görevini gönüllü olarak üstleneceğini ilan etti.
NATO’ya bağlılık ve sadakatini her fırsatta dile getiren Tayyip Erdoğan’ın Afganistan’da jandarmalığa talip olması Brüksel ve Washington’da memnuniyetle karşılandı. Zira NATO üyesi devletlerin hiçbiri bu işe talip olmadı. AKP şefi, yanımıza Macaristan ve Pakistan’ı da alalım diyor. Tabi emperyalist efendilerinden, jandarmalığın diyeti olarak para ve silah talep ediyor.
Tayyip Erdoğan’ın jandarmalık misyonuna atlaması Biden ve NATO şefi Stoltenberg için bulunmaz bir fırsat. Zira Afganistan halen bombaların patlatıldığı, intihar saldırılarıyla katliamların yapıldığı bir bataklıktır. İşgalci güçlerin çekilmesiyle meydan cihatçı çetelere kalacak. Böyle bir bataklıkta jandarmalığa talip olmak, ancak efendilerine sadakatini ispatlama sorunu olanların işi olabilir. Yine de ortada bir pürüz var: Reuters’e konuşan Taliban’ın Katar’ın başkenti Doha’daki sözcüsü, ABD’nin topyekûn çekilme taahhüdü olduğunu ve Türk askerinin Kabil’de kalmasını kabul etmeyeceklerini söyledi. AKP şefinin, bu pürüzü Katar emirinin katkılarıyla aşabileceğini hesap ettiğini varsaymak mümkün. Buna karşın yaklaşık 45 yıldır savaşın devam ettiği Afganistan’da jandarmalık halen çok riskli bir iştir. Maliyeti beş trilyon doları aşan 20 yıllık emperyalist işgalin ardından çekilmeye başlayan NATO ordularının fiyaskosu ortada iken, Afganistan’da “etkili rol üstlenmek” için öne atılmak, ancak Türkiye’deki türden dinci-faşist rejimlerin işi olabilir.
Sağcı ve dincilerin kıblesi her zaman Washington ve NATO olmuştur
Tayyip Erdoğan’ın referans aldığı Demokrat Parti (DP) ve dönemin başbakanı Adnan Menderes, Türk devletinin NATO’ya kabul edilmesi için TSK’yı Kore savaşına sürdüler. Binlerce askerin hayatı pahasına hedeflerine ulaştılar. İkinci emperyalist paylaşım savaşı sırasında Nazilerle işbirliği yapan sağcı-ırkçılar da 1950’lerden itibaren dümeni ABD’ye kırdılar. Kültürel alanda Batı karşıtlığı ve anti-semitik söylemleri olsa da DP iktidarından bu yana Batı emperyalizmine sadakatle hizmet ediyorlar.
Histeri derecesinde anti-komünist olan bu iki gerici akım 1960’lı ve 1970’lı yıllarda, CIA organizasyonlarında doğrudan tetikçilik yaptılar. 60’lı yıllarda Komünizmle Mücadele Dernekleri, 70’li yıllarda ülkücülük adı alında tetikçilik yapan bu güçler, son yıllarda düzenin efendileri konumuna yükseldiler. Yanlarına çeteleri, tarikatları, mafyayı ve Perinçekçi dalkavukları alan dinci-faşist koalisyon, Kore savaşından 70 yıl sonra, aynı sadakatle emperyalistlere ve NATO’ya hizmete devam ediyor. Bu rezil hizmetleri yaparken, işçi ve emekçileri zehirlemek için “yerli ve milli, vatan-millet, din-iman, değerler-kutsallar” vb. söylemleri de arsızca kullanıyorlar.
Tarihsel arka planı ve son gelişmeler bağlamında bu çeteleşmiş yoz koalisyonun sermayeye ve emperyalistlere hizmet ettiğini işçi sınıfı ve emekçiler nezdinde teşhir etmek her zamankinden daha büyük bir önem taşıyor.