ABD emperyalizmi öncülüğünde Afganistan’ı istila eden NATO devletleri yaklaşık yirmi yıl içinde uğradıkları hezimetin ardından geri adım atmak zorunda kaldılar. Afganistan’da bulunan yabancı asker sayısının azaltılması ülkeye “barış” getirmedi. Devlet güçleri ile Taliban arasında bir günde yüzden fazla insanın yaşamını yitirdiği çatışmaları sona erdirmedi. Doğudaki Logar eyaletinin başkentinde yaşanan çatışmalar yaklaşık 30 kişinin ölümüne neden olurken, istilacı NATO birliklerine yönelik hiçbir saldırının gerçekleşmemesi dikkatlerden kaçmadı.
Bunun sırrı Reuters haber ajansının bir haberinde yer alıyor. Söz konusu haberde, Şubat 2020’de ABD-Taliban arasında yapılan anlaşmanın gizli ekine atıf yapılıyor. Bu ek, Taliban’ın, yabancı askeri üslere yönelik saldırı yapmayacağını ve bu üsleri, diğer militan grupların saldırılarına karşı koruyacağını karar altına alıyor. Haberde, açığa çıkan gizli anlaşma konusunda Taliban’ın bir açıklama yapmaktan kaçındığı da belirtiliyor. ABD’nin 2.500, NATO üyesi 36 devletin ise 9.600 askerinin ülkeden geri çekilmesi resmi olarak başlasa da NATO askerlerinin ülkeden çekilmesinin tamamlanıp tamamlanmayacağı sorusu henüz yanıtını bulmamışken, ABD emperyalizmi, NATO güçleri dışında önemli bir askeri gücünü elçilik vd. önemli yerlerin korunması bahanesiyle ülkede bırakacağını açıkladı.
Şubat ayında bir açıklama yapan ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) Sözcüsü John Kirby Doha’da Taliban ile imzalanan anlaşmayı incelediklerini belirterek “Taliban vaatlerini yerine getirmiyor. Bildiğiniz üzere mayısta yaklaşmakta olan tarih var. Bu, çözüm isteyen herkes için geçerlidir. Ancak onlar terörizm ile bağlarını kesme ile Afgan halkına ve Afgan güvenlik güçlerine yönelik saldırıları durdurma konusundaki vaatlerini yerine getirmedikleri sürece müzakereye dayalı spesifik bir çözüme varmak zor olacak.” demişti. Bu ifadelerinin anlaşma gereği mayıs başında ABD’nin ülkedeki askerlerinin tamamını çekmeyeceği anlamına gelip gelmediği sorusuna ise Kirby, “Afganistan’daki asker sayısına yönelik bir karar, oradaki güvenlik ihtiyacımıza, verilen güvenlik vaatlerinin yerine getirilip getirilmediğine ve şartlara bağlı olacak.” yanıtını vermiş ve “Taliban vaatlerini yerine getirmediği sürece, müzakere masasındaki diğer tarafların vaatlerini yerine getirmesi mantıklı bir yol olmayacak.” diye konuşmuştu.
“Çekilme”nin sürdüğü günlerde bir açıklama yapan ABD Dışişleri Bakanı Blinken ise ABD’nin Afganistan’dan askerlerini çekmesinin bu ülke ile ilişkilerini bitireceği anlamına gelmediğini, aksine Kabil ile daha derin iş birliği içine gireceklerini vurguladı. Bu açıklamalar, ABD emperyalizminin baş rakip olarak gördüğü ve savaşmayı neredeyse “kader” saydığı Çin’in (ki “Bir Kuşak Bir Yol” projesiyle Orta Asya’da yayılmayı hedefliyor) işini kolaylaştıracak adımlar atmayacağını gösteriyor.
20 yıl süren istila savaşından sonra arkasında ekonomik olarak yıkılmış, altyapısı tamamen harap olmuş, toplumsal dokusu iğdiş edilmiş bir ülke bırakan emperyalist akbabalar, yüzkarası suçlarla dolu bu utanç abidesi tabloyu yaratmak için trilyon dolarlar harcadılar. Afganistan, emperyalist emeller uğruna bir ülkenin mahvı için trilyon dolarlar harcayan emperyalist-kapitalist sistemin yıkıcılığına dair acı fakat güncel bir kanıttır.
ABD merkezli internet portalı costofwar.org tarafından yapılan hesaplamalara göre, tek başına ABD yirmi yılda Afganistan savaşına, Türkiye gibi bir ülkenin yıllık bütçesinin 16-17 katına denk gelen 2,26 trilyon dolar harcadı. Yani neredeyse her yıl, Türkiye bütçesi kadar bir harcama yaptılar. ABD’den sonra Afganistan’da en büyük askeri güç bulunduran Alman emperyalizmi ise bu “eserin” meydana gelmesi için 12,5 milyar euro harcamış. Ayrıca yeniden yapılanma adı altında verilen milyarlarca dolarlık “hibeler” de savaş baronları arasında iç edilerek buharlaştırılmış. Afganistan uzmanı Thomas Ruttig Alman gazetesi Tagesspiegel’de, “NATO ordusunun gözetimi altında yardım parasını emen rüşvet bataklığında devlet kurumlarını silahlı şiddetle ele geçiren bir savaş ağası kastını” büyüttüğüne dikkat çekerek, yaratılan bu tablonun “ABD-NATO önderliğindeki Afganistan misyonunun bir sonucu” olduğuna vurgu yapıyor. Devasa bir bütçeyi Afganistan’ın talan edilmesi için harcayan Batı emperyalist blokundan üst düzey diplomatlar, Reuters’a yaptıkları açıklamada, NATO güvenlik yetkililerinin, Katar’da eğitim için kullanılmak üzere bir askeri üssü “güvence altına almaya” çalıştıklarını söylediler.
NATO emperyalist blokunun Afganistan’daki hükümranlığını rakip emperyalist güçlere kaptırmamak için arayışları devam ederken, sarayın savaş bakanı Hulusi Akar, “siyasi, mali ve lojistik destek” karşılığında Türk ordusunun Kabil’deki Hamid Karzai Uluslararası Havalimanı’nın güvenliğini korumak için gönüllü olduğunu açıkladı. Dışişleri sekretaryası Mevlüt Çavuşoğlu da “Türkiye’nin önerisi, NATO çatısı altında olmasa bile, NATO ve önemli ülkelerin desteğiyle bazı ülkeler bu sorumluluğu üstlenebilir.” diyerek, “önemli ülkeler” adına bölge taşeronluğunu üstlenmeye hazır olduklarını bildirdi.
Son NATO zirvesi öncesine denk getirilerek yapılan bu açıklamaları takip eden günlerde, yaklaşık üç ay bekledikten sonra Brüksel’de Biden’la görüşebilen AKP şefi, Brüksel’e gitmeden bir gün önce, Biden’ın 1915 soykırım açıklamasını gündeme getireceğini söylemiş, “Bunu gündeme getirmeden geçmemiz doğru değildir. Türkiye rastgele bir ülke değildir.” diyerek esip gürlemişti. Görüşme sonrasında ise 1915 olaylarının gündeme gelip gelmediğini soran gazetecinin sorusunu, “Hamdolsun hiç gündeme gelmedi” diyerek cevapladı. Sersemletilmiş olmanın etkisiyle olduğu kadar zavallıca da olan bu yanıt, Erdoğan ve avenelerinin Afganistan bekçiliğini kapmak için efendileri karşısında parende atarak, nasıl da el pençe divan durduklarını gösteriyor.
Libya ve Suriye’deki saldırganlıklarında duvara toslayan, Doğu Akdeniz ve Ege’deki savaş kışkırtıcılıklarından şimdilik çark etmek zorunda kalan AKP-MHP rejimi, bu cephelerde uğradığı iflasların faturasını Afganistan sayesinde bir nebze hafifletmeyi umuyor. “Önemli ülkeler”in “ekonomik, politik ve lojistik desteğini” alarak bölgede yeni bir savaş ateşini harlamak da cabası. Türkiye’nin Afganistan’da Kabil Havaalanı’nın güvenliğinde öncü rol oynamayı kabul ettiğini doğrulayan Pentagon Sözcüsü John Kirby, halen detaylar üzerinde çalışıldığını ve bu konuda daha yapılması gereken çok iş olduğunu söyleyerek, AKP-MHP koalisyonunun burnunu iyice sürtme niyetlerini açığa vurdu. “ABD Türkiye’ye bu konuda mali veya lojistik destek vermeye hazır mı?” sorusuna Kirby, “Dediğim gibi bu konuda çalışıyoruz. Tam olarak verilecek desteğin ne olduğunu henüz bilmiyoruz.” diyerek, kapılar arkasında bölge halklarının aleyhine yapılan pazarlıklarda uşaklarına terbiye talimi yaptırdıklarını yansıtmış oldu.
Tsunamiye dönüşme emareleri gösteren ekonomik çöküntü ve çok yönlü krizin önüne katarak savurduğu AKP-MHP koalisyonu, iktidarını sürdürmenin yegane yolunun “vatan, millet, Sakarya” histerisini körükleyip, bölgemizde süren gerilim ve savaşları kışkırtarak, ABD emperyalizminin ipine sarılmaktan geçtiğini görüyor. İktidar temsilcileri bölgesel gerilim ve savaşların yarattığı bataklıktan çevreye saçılan pisliklerle sarayın duvarlarında açılan gedikleri kapatmaya çalışıyorlar. İstila savaşlarından nemalanma peşinde koşanlar, ülkemizi kara para aklama (ki, bunun için yasalar çıkardılar), uyuşturucu trafiği ve silah ticareti krallığına çevirdiler. Yanı sıra ülkelerinde işledikleri yüz kızartıcı suç ve cinayetlerden dolayı arananlara para karşılığında vatandaşlık verdikleri suç merkezi durumuna getirdiler. Uyuşturucu ve silah ticaretinin kavşağında yer alan Kabil Havalananın kontrolü bu kirli ilişkiler trafiğine yeni bir boyut kazandırarak toplumsal çürümeyi daha da derinleştirecektir.
Afganistan’da ABD emperyalizminin taşeronluğuna gönüllü olan AKP-Erdoğan iktidarı, Afganistan halkına yaşatılacak acılar karşılığında emperyalist dünyadan alacağı desteği uyuşturucu-kara para trafiğiyle harmanlayarak saray sefahatine beka devşirmeyi umsa da bu özlemi kursağında kalacaktır.