NATO Asya Pasifik’e mi kayıyor?- Mühdan Sağlam

Biden’ın iktidarıyla yeniden uyumlu bir ittifak pozu veren NATO’nun bilindik düşman vurgusu değişmedi.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 16 Haziran 2021
  • 09:15

NATO’nun liderler düzeyinde düzenlenen zirvesi 14 Haziran 2021’de Brüksel’de gerçekleşti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Joe Biden arasında aynı gün bir görüşme olduğu için Türkiye gündemi yoğunluklu biçimde bu toplantıya kulak kesildi. Ancak NATO’da konuşulanlar sadece Türkiye açısından değil, küresel ilişkilerin dinamikleri için de önemli.

NATO’nun 2030’a dönük ajandası bu yıl zirvede imzalandı, belge bir hayli geniş kapsamlı. Rusya’dan Çin’e uzanan zorluk ve tehditler sıralanıyor. Çin’in adı ilk olarak Aralık 2018’da NATO belgelerinde yer edindi, şimdiyse ajandanın kendisinde var. Dikkat çekici olan Çin’in bir tehdit olarak değil, zorluk/risk olarak tanımlanması. ABD Çin’i tehdit olarak ele alıyor, ancak Avrupa kanadı Çin’in kendileri için bir tehdit olmadığını daha önceki toplantılarda ifade etmişti. Bu noktada bildiride tehdit yerine zorluk/risk ifadesine yer verilmesi, Biden yönetiminin Trump’tan farklı olduğunu ve NATO’yu ABD’nin bir alt örgütü değil, çok taraflı bir yapı olarak görmek istediğine dönük müttefiklerine verdiği bir mesajı içeriyor. Dahası Çin belgeye dahil edilerek NATO’nun Asya’ya doğru kaydığı genişletme stratejisinin ipuçları veriliyor. Bu hafta NATO Zirvesi ve açıklanan belgenin önemine ve anlamına bakacağız.

Yeni başkanın uyum vurgusu

NATO’nun kuruluşundan günümüze kadar ABD’nin örgüt içerisindeki varlığı hep önemliydi, hâlâ da öyle. Soğuk Savaş döneminde “SSCB tehdidine karşı” savunma odaklı kurulan güvenlik örgütünde SSCB dağıldıktan sonra da ABD’nin konumu değişmedi. NATO’nun varlığının Avrupa Birliği’nin kuruluştan bütünleşmeye olan yolculuğunu hızla kat ettiği, zira güvenliğin ve güvenlik kaygısının ikincil kaldığı iddiası yaygın bir kanaat. Ancak daha önce ABD’nin kapalı kapılar ardında AB’ye karşı koz olarak kullandığı bu durum, Trump döneminde yeni bir tartışma ve ayrışma zeminine dönüştü. Trump’ın Almanya başta olmak üzere AB üyelerine “Elinizi cebinize atın, askeri yatırım için katkı sunun” çağrısı zirvelerin değişmeye gündemi olduğu gibi ABD ile Avrupa arasında ayrışmaya neden olmuştu.

Öte yandan Joe Biden “ABD geri döndü” diyerek aslında ABD ile Avrupa arasında en azından görünürde eşitliliğe dikkat edeceğini söylemişti. Biden’ın bu tavrının NATO’nun bildirisinde Çin’i içeren maddelerde karşılığı oldu. Öncelikle eğer ABD bu konuda bu kadar ısrarcı olmasıydı, Avrupa ülkelerinin Çin’e bildiride yer verip vermeyecekleri şüpheli, zira bu ülkeler, en azından önemli bir kısmı, özellikle dışişleri bakanları toplantısında Çin’in Avrupa için bir tehdit ya da büyük bir risk olmadığını söylemişti. Bu noktada görünürde eşitlik olsa da ABD’nin baskın tutumumun Çin’in belgeye girmesine etki ettiği söylenebilir. ABD’nin bu noktada tehdit kelimesi yerine engel, risk kelimesinin kullanılmasına olur verdiği görülüyor. Zira ABD için Çin’in rakip olduğu açık. Bu çerçevede Avrupa’nın kaygıları gözetilerek dilin yumuşatıldığı görülüyor.

NATO’nun bilindik düşmanı Rusya ve Putin-Biden görüşmesi

NATO’nun yayınladığı 79 maddelik bildiri metninin en dikkat çeken kısmı Çin’e dönük yaklaşımdı. Ancak Çin belgelerde bu denli yer bulurken Rusya da unutulmamıştı. Küresel terörizm ve Rusya güncel tehditler sıralamasında yine ele alınan iki başlıktı. Bildiride Rusya’nın silahlanması ve işbirliğinden uzak tavrından bahsediliyor. Ancak yapılan açıklamalar bir başka maddede karşılık buluyor. Rusya’nın en hassas olduğu konu: Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO üyeliği. Bu iki devlet de NATO üyeliğini istiyor. Ancak NATO, Rusya’nın bu konuda hassasiyetini ve verdiği tepkiyi gözeterek üyeliği şimdilik gündeme almıyor. NATO Bildirisi’nde “Ukrayna gerekli şartları yerine getirirse (yolsuzluk, savunma, ordunun yapısı, demokratik değerler, insan hakları, azınlıklar… gibi konularda) üyeliği gündeme alınacaktır” deniyor. Buna karşın tam da ABD ile NATO arasında belirli oranda eşitlik temelli bir yaklaşım yaşanıyor derken, Zirve’den saatler sonra Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski Twitter hesabından NATO liderlerinin Ukrayna’nın NATO üyesi olacağını onayladıklarını söyledi. Oysa hem ABD Dışişleri Bakanı Antony Bilinken hem de NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg üyelik konusunda bir cümle kurmamış ve ortaklıklarını süreceğini söylemekle yetinmişti. Zelenski’nin bu açıklamayı yapması bir yanıyla tuhaf, ancak içeriden bazı liderlerin kendisine “biraz bekleyin sizi örgüte alacağız” demiş olması muhtemel. Bu liderlerin kim olduğunu söylemek güç, ancak Ukrayna’nın işi bir duyuru yapmaya vardırdığı düşünüldüğünde etkili üyelerden bu garantinin geldiği söylenebilir. Bu açıklama sonrasında bugünkü Biden-Putin görüşmesinin konularından birinin bu olacağı açık. Belki de ABD, ABD-Rusya ilişkileri konusunda henüz masaya oturmadan Rusya’ya göz dağı vermek ihtiyacı hissetti…

NATO: Çin tehdit değil ama risk

NATO Zirvesi’nin bir diğer başlığı Çin’di. Batı blokunda Çin konusundaki örgüt düzeyli açıklamalar yeni değil, ancak son dönemde trafiğin arttığını söylemek gerekiyor. Örneğin İngiltere’deki G7 Bildirisi’nde de Çin’in özellikle insan hakları politikası ve Covid 19’un başlangıcının araştırılması konusundaki tavrı eleştiri konusu olmuştu. G7’nin hali hazırdaki 6 üyesi aynı zamanda NATO çatısı altında da yan yana (ABD, İngiltere, Almanya, İtalya, Fransa, Kanada), dolayısıyla NATO Zirvesi öncesinde de bu liderler Çin konusunu ele almışlardı zaten. Peki NATO Çin konusunda ne dedi?

NATO bildirisinde Çin: Çin hırsları ve iddialı tavırlarıyla mevcut kurallara dayalı uluslararası düzene ve ittifakın güvenliğiyle ilgili alanlara sistematik olarak meydan okuyor… Çin'in nükleer silahlanması hızla artıyor, ordusunun modernizasyonu muğlak ve Rusya ile işbirliği yapıyor… Çin’in şeffaf davranmaması ve dezenformasyona başvurması ise kaygı verici.

NATO’nun Çin’e dönük yaklaşımına dönük ipuçları sadece bildiriyle sınırlı değil, zirve öncesinde Stoltenberg yaptığı açıklamada, gündemlerindeki en önemli konulardan birinin Çin olacağını ve Yükselen Çin'e ortak yanıt vermeleri gerektiğinin altını çizmişti. NATO’nun Çin ile yeni bir Soğuk Savaş’a girmediğini, Çin’in düşmanları olmadığını söyleyen Genel Sekreter, “Çin’in güvenlik konusunda oluşturduğu riske örgüt olarak yanıt vermek gerekiyor” demişti. Çin kısmının böyle vurgulu bir biçimde belgede yer alması 'NATO Asya’ya mı kayıyor' sorusuna neden oluyor. Aslında sorunun cevabı yine belgede. Bildirinin 73’üncü maddesinde NATO, Asya Pasifik’te, ABD müttefikleri, Japonya, Güney Kore, Avustralya ve Yeni Zelanda ile güvenlik ve küresel düzenin, kuralların korunması için işbirliğine devam edeceğini söylüyor. Bir başka anlatımla, özellikle Japonya ve Güney Kore’nin en fazla sorun yaşadığı bölge devletinin Çin olduğu dikkate alındığında, örgüt bu devletlere Çin’e karşı beraber hareket edeceklerini söylüyor.

Özetlemek gerekirse, Biden’ın iktidarıyla yeniden uyumlu bir ittifak pozu veren NATO’nun bilindik düşman vurgusu değişmedi. Ancak şimdilik risk olarak nitelendirilen Çin ve NATO’nun Asya Pasifik’te ABD müttefikleriyle işbirliğine devam vurgusu, örgütün ile Çin arasındaki tansiyonun burada kalmayacağını açıkça gösteriyor. Atlantik İttifakı’nın çizdiği bu çerçevenin Putin ile Biden arasındaki görüşmede de karşılık bulacağını tahmin etmek hiç zor değil.

Gazete Duvar / 16.06.21