2020 Ocak ayında BM ve Almanya Şansölyesi Merkel’in çağrısıyla Berlin’de bir araya gelen taraflar, ilk etapta Libya’ya silah sevkiyatını durduracaklarını karar altına almışlardı. Bu adımın ardından, giderek Libya’da iç savaşın durdurulacağı ve bir istikrar ortamının yaratılacağı, bunun da başta Almanya ve Fransa olmak üzere AB gözetiminde bir kontrol mekanizmasıyla garantiye alınacağı iddia edilmişti. Bu açıklamanın üzerinden geçen bir buçuk yıllık süreç gösterdi ki alınan kararların bir caydırıcılık gücü olmadığı gibi, gemiler dolusu silah sevkiyatı da bütün hızıyla sürdü. Geride kalan süreçte, savaşın tarafları halindeki emperyalist güçler ve gerici bölge devletleri Libya’daki istikrarsızlığı daha da derinleştirdiler.
23 Haziran’da Berlin’de ikincisi düzenlenen uluslararası konferansın bileşenleri, mevcut ateşkesin devamı, geçici hükümetle aralık ayındaki seçimleri garanti altına alma ve ülkedeki bütün yabancı askerlerin çekilmesi gündemiyle toplandı. Konferansa katılan 18 ülke temsilcisinin bütün “iyi niyet” dolu diplomatik açıklamaları bir kez daha göstermiştir ki taraflar pozisyonlarını güçlendirmek adına sadece zamana oynamışlardır. Onlarca bileşenin farklı saiklerle dahil olduğu Libya’daki sorun, toplanan iki konferans ve yaratılmaya çalışılan sahte barış illüzyonlarıyla çözülebilecek bir sorun olmaktan çıkmıştır.
İşin bütün özü ve esası aslında Libya’da bir barış ortamının yaratılmasından çok, kimin neyi ne ölçüde elde edeceğinin pazarlığından oluşmaktadır. Kimilerinin uyduruk hayal dünyasını süsleyen tarihsel arka plan ve sömürgecilik ilişkileri, kimininse pastadan daha fazla pay kapmak adına yağmalamaya çalıştığı ve savaşın tarafı haline geldiği Libya coğrafyası uyduruktan ikinci bir Berlin Konferansı’yla diplomatik bir pazarlığın konusu edilmektedir.
Konferansa ev sahipliği yapan Alman Dışişleri Bakanı Maas ve Federal Kalkınma Bakanı Müller, Polyannavari açıklamalarıyla konferansa bir resmiyet kazandırma telaşındaydılar. Konferans öncesinde, “Libya’daki Kaos ve Şiddet sarmalının Birleşmiş Milletler eliyle yürütülen çalışmalar sonucu geriletildiğini ve ateşkesin kalıcı bir hale getirilerek Libya’da umut dolu yarınlara koşar adım ilerlediklerini” öne sürerek, Berlin’deki hummalı çalışmanın ürünü kurtlar sofrasını cilalama telaşı içindeydiler. Dışişleri Bakanı Maas Libya’daki iç savaşın taraflarına yaptığı çağrıda, birleşik bir orduya duyulan aciliyete vurgu yaparken, Federal Kalkınma Bakanı büyük bir ikiyüzlülükle mülteci dramına ve hapishanelerdeki kötü muameleye dikkat çekiyordu.
Konferansın ön güzellemelerinden sonra karar altına alınan ana başlıklar şunlardı:
- Ekim 2020’den beri devam eden ateşkes ortamının devamını sağlayarak, yaklaşık on yıldır emperyalist bir yıkım makinesiyle yok ettikleri ülkeyi en başta Dünya Bankası olmak üzere BM ve Avrupa Birliği eliyle yeniden inşa edeceklermiş.
- Libya’daki kurumlar arası parçalanmışlığa son verilecek ve en başta birleşik bir ordunun kurulması sağlanacakmış.
- Geçici yönetimin altyapısını hazırlayacağı aralık ayındaki seçimleri gerçekleştirmek. Seçim sonuçları bütün uluslararası aktörler tarafından tanınacak ve Libya halkının vereceği karara “saygı” duyulacakmış.
- İstisnasız bütün yabancı asker ve paramiliter çeteler aşamalı olarak Libya’yı terk edecekmiş ve bu, “istikrar ve barış havzasının” kurulmasına katkı sağlayacakmış.
Bütün bu samimiyet yoksunu karar ve diplomatik ortaoyunları aslında mevcut savaş ve kaos ortamının devam edeceğini, silahlarla söylenecek son sözün henüz söylenmediğini göstermektedir.
Temel bir kural olarak zaten bizzat sorunu yaratanların sorun çözebildiği görülmemiştir ve görülmeyecektir. Bilakis bu tür konferansların ardından taraflar asgari ölçülerde de olsa bir fikir birliği oluşturamamışlarsa bunun arkası kızılca kıyamettir. Nihayetinde Libya delegasyonunun yabancı askerlerin çekilmesi konusundaki tereddütleri ve farklı açıklamaları da bunu fazlasıyla doğrulamaktadır. Alman Dışişleri Bakanı Maas’ın konferansa ilişkin yaptığı güzellemeler bir yana, Libya delegasyonu üyelerinden birinin yaptığı açıklama çarpıcı tabloyu açıkça ortaya koyuyordu: “Yabancı askeri güçlerin çekilmesi ve seçimler başta olmak üzere savaş ve ülkedeki parçalanmanın nasıl giderileceği konusunda bir adım dahi ilerleme sağlanamadı.”
Konferansta bu açıdan bir ilerleme sağlanamamış olsa da Alman Dışişleri Bakanı Maas’ın ev sahipliğine ve organizasyona büyük övgüler düzen Libya hükümet sözcüsü, yaptığı basın açıklamasında, Alman tekellerine yatırım çağrısı yaparak, onları dört gözle ve büyük bir özlemle beklediklerini açıkladı.
Libya halkının çıkarları ile zerre kadar ilgisi olmayan hükümsüz bir konferanstan bundan ötesi de beklenemezdi. Kaddafi’nin iktidarı döneminde, onun develerine başkentlerindeki saraylarında özel oturma odası ayarlayanlar, bir çırpıda demokrasi ve özgürlük havarisi kesilmiş ve “Libya halkının ali menfaatlerini gözetme” kaygısıyla barış konferansları düzenliyorlar! Sanki son on yılda ülkeyi cehenneme çevirip Libya halkını kendi ülkesinde mülteci durumuna sokanlar kendileri değilmiş gibi… Emperyalist kapitalist düzenin ve işbirlikçi gerici bölge ülkelerinin Libya halkının barışı, huzuru ve refahıyla ilgili en ufak bir kaygıları yoktur ve olamaz. Bütün amaçları dünyanın en zengin ve en temiz enerji kaynaklarını uluslararası tekellerin hizmetine sokmaktır.
Emperyalist gericiliğin bütün iğrenç planlarından bağımsız olarak, Libya halkı bu haydut sürüsüne söyleyeceği son sözü henüz söylememiştir. Libya ve bölge halkları, bölgeye üşüşen emperyalistleri ve uşaklarını geldikleri gibi göndermeyi de er geç başaracaklardır.