Öznesi AKP-MHP koalisyonu olan bir hırsızlık, yolsuzluk, soysuzluk, mafyacılık düzeni kuruldu. Bu düzenin işlediği suçların ardı arkası kesilmiyor. Öyle ki Saray beslemesi medya ve trol ordusu tarafından uydurulan başarı hikayelerinin sahte olduğu kısa sürede açığa çıkıyor, piyasaya sürdükleri büyük yalanlar AKP’nin gerçek icraatlarının gölgesinde silikleşiyor. Bu rezil icraatlarının ortak paydası ise “para kazanmak/vurgun yapmak” oluyor. Lafa geldiğinde işkembeden salladıkları “helal para” kazanma değil onlarınki. Aldıkları maaşta bile hile hurda var. Üç-beş faklı yerden maaş alanından işyerinin nerede olduğunu bilmeden maaş alanına dek her türden hırsızlık, rüşvet, adam kayırma, yağma ve daha pek çok rezillik var içinde.
Gelinen aşamada piyasaya sürdükleri iğrenç yalanlar mide bulandırmanın da ötesine geçiyor. Aileyi kutsamak üzerine AKP şefinden ilçe başkanı gibi çalışan kaymakamlarına kadar bir yığın riyakar laf ediyorlar. Ama öte yandan rantsal dönüşüm için Tokatköy’de, Fetihtepe’de, Tozkoparan’da kapılarını koçbaşlarıyla kırıp aileleri-emekçileri sokağa atıp evlerini yıkıyorlar.
Seçimlere bir yıldan az süre kalmışken AKP için oy kaybı riskini arttıran bu saldırıları niye yapıyorlar? Önceki yıllarda seçim öncesi yalandan vaatler sıralanır, böylesi saldırılar seçim sonrasına ötelenirdi. Şimdi durum farklı görünüyor. Bu durumda “saldırganlıkta neden bu kadar aceleciler?” sorusu ister istemez akla geliyor.
Emekçilerin evlerini polis şiddet eşliğinde şimdi yıkmaya çalışıyorlar ki, AKP seçimlerde hezimete uğrarsa bu rant ellerinden kaçmasın diye. Zira yeni hükümet olanlar yıkımı durdurabilir ya da ihaleyi başka inşaat şirketlerine verebilirler. Ama yıkım olup, iş başladıktan sonra AKP seçimi kaybetse bile işi yandaş şirketler almış olacak. Yani yandaş inşaat şirketlerinin patronları ve onlardan nemalanan AKP şefleri her halükarda bu ranta el koymak istiyor. Bu durumda, “AKP için aslolan paradır, gerisi teferruat” gerçeği tekrar gözler önüne seriliyor. Bu seçimlerde (olur da yapılırsa) AKP’nin kaybetme ihtimali yüksek görünüyor. ‘Olağan koşullarda’ yapılacak bir seçimi ise kazanmaları mümkün değil. Bundan dolayı son vurgunları vurma telaşına düşmüşler.
Seçimle sınırlanan tepki bataklığı es geçer
Diğer düzen partileri ise AKP’nin yaptığı insanlık dışı saldırıyı eleştiriyor. Bu düzen partilerinin hiçbiri ahlaksızlıkta, saldırganlıkta AKP kadar cüretkar olamasa da yönettikleri belediyelerde benzer saldırılar yaptı, yapıyor. Bugün saldıran partiyi eleştiren, düzen partisi evi yıkılan halkın acısını, öfkesini seçim sandığına kanalize etmeye çalışıyor. Vaatlere inanıldığında, eli-kolu bağlı beklenmiş olacak ve tüm etkinlik sandığa oy atmakla sınırlanacak.
Oysa ki işçiyi, emekçiyi sokağa atma suçunu fiilen AKP işlese de sorunun esas kaynağı diğer düzen partilerinin de korumaya çalıştıkları kapitalist sistemdir. Evi yıkılan işçi, emekçi eylemini sandığa gitmekle sınırlarsa, kapitalizmi es geçmiş olur. Böylece sömürü ve kölelik çarkları dönemeye devam eder.
Yıkımlara karşı işçi, emekçilerin yapacağı şey kendileri için barınma sorunu kapitalist sisteme karşı birlikte mücadele etmektir. Bugünkü sefaletin asıl nedeni de kapitalist sistemdir. AKP-MHP koalisyonu kurduğu yağma/talan rejimiyle bunu daha derinleştiriyor. Sefalete karşı AKP’den başlayarak sisteme yönelen her tepki, her eylem önemlidir. AKP karşıtlığıyla sınırlanan tepki ise bataklığa dokunmadan, ürettiği sivrisineklerle uğraşmakla sınırlı kalacaktır.
Elbette bu ‘sinek’ toplumun kanını emiyor ve ondan kurtulmak büyük bir önem taşıyor. Ama onunla sınırlanan bir tepkinin bizi bataklık belasından kurtarmayacağını ve yeni sinekler üretmeye devam edeceğini de göz ardı etmemek lazım…