CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun sorunu dile getirmesinden sonra, Türkiye’nin “mafya babaları/uyuşturucu baronları cenneti” haline getirilmesi sorunu geniş tartışmalara konu olmaya başladı. Saray rejimi son on yılda sekiz defa “varlık barışı” adı altında yasa çıkararak on milyarlarca doları Türkiye çekti. Yani rejim, en az on yıldan beri “kaynağı belirsiz para” diye adlandırılan kara paradan nemalanıyor.
“Varlık barışı” adı altında ülkeye girip “legalleştirilen” kara paranın kaynağı sorulmuyor. Önceden vergisizdi, son dönemde ise %1 vergi alınmaya başladığı belirtiliyor. Aslında kara paranın kaynağı belirsiz değil. Zira Saray rejiminin davetiyle ülkeye transfer edilen kara paranın sahipleri büyük oranda uyuşturucu, silah, insan ticareti yapan mafya babalarıdır ya da uyuşturucu baronlarıdır. Kara para sahiplerinin daha az kısmı ise, uluslararası dolandırıcılıktan zenginleşen kişilerden oluşuyor. Gerçekte “varlık barışı” mafya babaları ile uyuşturucu baronlarının paralarını Türkiye’ye çekmek için döne döne kullanılan bir araçtan başka bir şey değildir.
Rejimin şefleri lüks/şatafat düşkünü dolar milyarderleri olunca, Saray’a yakın kişiler dahi yağma ve talandan pay alıp zenginleşince, bir taraftan medya ordusu diğer taraftan aktroll ordusu beslenince, doğal ki böyle bir rejimin devamını sağlamak için devasa kaynaklara ihtiyaç olur. Nitekim Hazine’yi boşalttılar, Merkez Bankası rezervlerini erittiler, AKP şefine bağlı olan “Varlık Fonu”nun borçlarını trilyonlara ulaştırdılar, tüm ihaleleri usulsüz şekilde yapıp pay aldılar, kamuya ait ne varsa sattılar satıyorlar… Tüm bunlara rağmen Saray rejimine para dayanmıyor. Yani böylesi bir rejimin ayakta kalabilmesi, ancak kara para akışının sürekli hale getirilmesiyle mümkün olabiliyor. Sekiz defa üst üste “varlık barışı” denen oyunun oynanması boşuna değil. Kısacası rejim, adı “kara para” olan bu maddenin “bağımlısı” haline gelmiş bulunuyor.
“Kara paranın girdiği yeri kirletmemesi mümkün değil”
Kara para sahipleri her çağıranın yanına koşmuyorlar. Belli ki, onlar da kendilerine göre “güvenceler” talep ediyorlar. Rusya’dan, Sırbistan’dan, Kolombiya’dan, İran’dan, Brezilya’dan mafya babalarının Türkiye’de buluşması, bir tesadüf değil kuşkusuz. Belli ki, Saray rejiminin çağrısına uyup kara parayı Türkiye’ye transfer ederken doğrudan ya da dolaylı şekilde onlara güvenceler verilmiştir. Kırmızı bültenlerle aranan çok sayıda kişinin yıllardır Türkiye’de yaşadığının ortaya çıkması, uyuşturucu baronlarının sistemin şu ya da bu kurumu tarafından korunduklarına işaret ediyor. Ancak birileri çok deşifre olduğundan yakalanıyor. Çoğu zaman kısa sürede kılıfına uydurup serbest bırakıyorlar.
Kara paranın bu kadar yüksek bir oranda girdiği yeri kirletmemesi mümkün değil. Nitekim Saray rejiminin kucak açtığı mafya babaları son yıllarda Türkiye’yi kokain trafiğinin merkezi geçiş noktasına çevirdiler. Bu vahim durumu mafya babalarıyla, çete başlarıyla, her türden dolandırıcılarla hatıra fotoğrafı çektirmeye meraklı olan Saray’ın İşçileri Bakanı da “En azılılar bize geliyor” diyerek teyit etmişti. Ne zaman rejimin kriminal bir bağlantısı ortaya çıksa, kokain yakaladıklarını ilan ediyor. Utanmadan da bununla övünüyor. Oysa bu tür işlerde bir ton kokaini geçirmek için 50-100 kilonun feda edilmesi adettendir. Konusu mafya olan filimler bunu iyi anlatır. Buna göre tonlarca kokain yakalanmışsa, onlarca tonun geçişine göz yumulmuş demektir.
Bu arada yakalandığı söylenen kokaine ne olduğu bilinmiyor. Kimi iddialara göre arka kapıdan piyasaya sürülüyor. Bu kadar uyuşturucu yakalanmasına rağmen uyuşturucu baronlarına bir şey olmaması da birçok soru işaretini beraberinde getiriyor. “Satıcıların bacaklarını kırın” diye bağıran Saray’ın bakanının, “esas babalara” dair bir şey dememesi de dikkat çekici. Din istismarı, şoven ırkçılık üzerinden siyaset yapan AKP-MHP koalisyonun uyuşturucu baronlarına gösterdiği “hoşgörü”, taraflar arasında fiili bir iş birliğinin de olduğu şüphesini güçlendiriyor.
Siyasetteki kararma rejimin bütün kurumlarını sarmış
Kara paradan beslenen bir rejimin siyasi, ahlaki, hukuki vb. alanlarda beslendiği paranın rengini alması kaçınılmazdır. Zira “siyaset yoğunlaşmış ekonomidir.” “Narko-ekonomi” dolaysız bir şekilde “narko-siyaset” yaratıyor. Beslendiği para kara olunca, iktidarın siyaseti de kararmaktadır. Bir süre önce ölen Tayyip Erdoğan’ın Saray’daki danışmanlarından Burhan Kuzu’nun, bir mafya babasını hapisten çıkarmak için aracı olduğu ortaya çıkmıştı. Son günlerde Burhan Kuzu’nun koronadan ölmediği, narko-siyasetle ilgili gerçeklerin üstünün örtülmesi için öldürüldüğü iddia ediliyor.
Siyasetteki kararma rejimin bütün kurumlarını tepeden tırnağa sarmış görünüyor. Artık hiçbir kurum düzen yasalarına göre işletilmiyor. Emekçileri derin bir yoksulluğa iten politikaları ısrarla sürdüren rejimin, saray saltanatını ayakta tutmak için yapamayacağı şey yoktur. Zorbalık, riyakarlık, pişkinlik, pervasızlık almış başını gidiyor. Adamlar saraylarında sefahat sürerken, sefaletin içine ittikleri milyonlarca insanı zerre kadar umursamıyorlar. Bu kadarına, sermayeye hizmet eden pek az iktidar cüret edebilir. Beslendiği kara para gibi kararan Saray siyaseti için ise bu, artık “olağan yönetme” biçimi haline gelmiştir.
Saray rejimi, emekçileri sefalete sürüklüyor, çocuklarının geleceklerini çalıyor!
Uyuşturucu baronlarının ülkede istedikleri gibi at koşturmasına izin veren rejim, bu mikrobun ülke geneline yayılmasına da zemin hazırlamıştır. Uyuşturucu kullanımı her zaman olmakla birlikte, en zehirli ucuz uyuşturucuya ülkenin 81 ilinde ulaşmanın mümkün hale gelmesi, kullanım yaşının ise 11’e düşmesi, sorunun ne kadar vahim bir hale getirildiğini gösteriyor. Kendi sefil bekası için kara parayı ve sahiplerini ülkeye çeken rejim, çocukları gençleri içine çeken derin bir bataklık da yaratmıştır.
“Ucuz zehir” diye adlandırılan metamfetamini doğal olarak daha çok işçi ve emekçi çocukları kullanıyor. Ölümcül sonuçları olan bu uyuşturucuyu kullananların sadece kendilerine değil, etrafındakilere de zarar verdikleri bir olayda görüldü. Özellikle büyük kentlerin kenar semtlerinde, yaşadığı mahallelerde hızla yayıldığı yapılan araştırmalarla da ortaya konuyor. Yapılan alan çalışmalarında, bu uyuşturucunun birçok ailenin kâbusu haline geldiği gözleniyor.
Bu tablo üzerinden bakıldığında, kara paradan beslenen Saray rejimi, emekçileri sefalete sürüklemekle kalmıyor, çocuklarının da yaşamını karartıp geleceklerini çalıyor. İşçi ve emekçilerin onurlu bir yaşamı kazanmak için de çocuklarını bataklıktan korumak için de yapabilecekleri en önemli şey, etrafa zehir saçan bu rejime karşı örgütlü mücadeleyi yükseltmektir.