AKP-MHP rejiminin Covid-19 pandemisine karşı ciddi önlem almak gibi bir sorunu hiç olmadı. Halk sağlığına karşı bu lakayt tutum ilk günden bu yana değişmedi. Alınan önlemler ise genelde kapitalistlerin, özelde yandaş kapitalistlerin taleplerine göre belirlendi. AKP şefi T. Erdoğan’la müritleri ise, pandemi döneminde siyasi şovlarına devam ettiler. Ekonomik ve siyasi çıkarları söz konusu olduğunda pandemiyi hiçe saydılar. İlerici güçlerin, sendikaların eylem ya da etkinliklerini pandemi gerekçesiyle yasakladılar. Ancak kendileri hiçbir önlem almadan namaz seremonileri, şatafatlı kalabalık düğünler, toplantılar, VIP Cuma namazları organize ettiler. Siyasi çıkarlarının olduğu yerde pandemi önlemlerine yer yoktu.
Halk sağlığını hiçe sayan bu densizliğin son örneğini İstanbul valiliği sergiledi. Pandeminin kontrolden çıktığı günlerde etkinlikleri yasakladığını ilan eden İstanbul valiliği, AKP’nin düzenleyeceği etkinlik için yasağı erteledi. AKP şefi T. Erdoğan’ın vaaz verdiği etkinliğin yapılması, saray rejiminin toplum sağlığını önemsemediğini bir kez daha gözler önüne sermiştir. T. Erdoğan’ın sallanan tahtını kurtarmak için iktidar gücünü, hukuku ayaklar altına alarak ve keyfiyetle kullanabileceğini de bir kez daha göstermiş oldu.
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de pandemi vakaları artıyor. Resmi rakamların hastalananların ancak onda birine tekabül ettiği ve toplumun kaderine terk edildiği bu dönemde, AKP şefleri, önemli olanın işçilerin-emekçilerin canı pahasına da olsa kapitalist sistemin çarklarını döndürmek olduğunu her fırsatta dile getiriyor. Bilim insanlarının uyarılarına kulaklarını tıkayan dinci-faşist AKP-MHP rejiminin aldığı “önlemler” çarkların dönmesi için hukuksal zemin hazırlamanın, pandemiyi rant alanlarını ve yandaşlarını palazlandırmak için “fırsat” olarak kullanmanın ötesine geçmedi. Hal böyleyken pandeminin yayılmasından dolayı pişkince işçi ve emekçileri suçluyorlar. Özellikle sağlık emekçilerinin ve işçilerin ölüme terk edildikleri bu dönemde aldıkları her “önlem” toplum sağlığını riske atan icraatlarının üzerini örten bir şal işlevi görüyor. Alınan birkaç önlem ise ya tam olarak uygulanmadı ya da siyasal çıkarlar uğruna heba edildi.
Pandeminin kontrolden çıktığı günlerde İstanbul valiliğinin sarayın emirlerine uyarak sergilediği tutum, rejimin bu konudaki pervasızlığının aleni bir göstergesi oldu. Valilik, önce her türlü konser, festival, gösteri ve etkinliği yasaklayan kararın Pazar gecesi 00.00'da yürürlüğe gireceğini ilan etti. 4 saat sonra yapılan “olağanüstü toplantının” ardından ise yasağın Pazartesi'den itibaren uygulanacağı ilan edildi.
Bu karar, T. Erdoğan’ın İstanbul'da Haliç Kongre Merkezi'nde binlerce kişinin katılımıyla gerçekleşen etkinlikte vaaz vermesi için alındı. Valiliğin aldığı karar gereği bu etkinliğin yasaklanması gerekirken, yasağı bir gün erteleyerek onlar için AKP şefinin vereceği vaazın halk sağlığından çok daha önemli olduğunu bir kez daha gösterdiler.
Savaş, ekonomik kriz, pandemi, faşist zorbalık kıskacına aldıkları ülkede saray rejiminin kitle desteği erimeye devam ediyor. İnsanları haberleri olmadan AKP’ye üye yaparak kampanya yürüten rejimin efendileri, “İstanbul 100 Bin Üye” adıyla etkinlik yaparak, güya bu süreci durdurmaya çalışıyor. Bir vaaz için halkın sağlığını hiçe sayan bu rejim, “iç ve dış mihraklara karşı mücadele” palavrasıyla tabanındaki erimeyi durdurmak için çırpınıyor. Ama bunu yaparken de battıkça batıyor.
Belirtmek gerekiyor ki, saraydan emir alan İstanbul valiliğinin toplum sağlığını hiçe sayan kararı ilk değil. Ayasofya’da düzenlenen namaz seremonisinde, hiçbir önlem alınmadan 200 bine yakın kişiyi toplamakla övündüler. AKP iktidarının derelerini mahvettiği Giresun'da yaşanan felaketin ardından T. Erdoğan’ın mitinginde binlerce kişi yine hiçbir önlem alınmadan biraya getirildi. 30 Ağustos kutlamalarının yasaklandığı bir dönemde T. Erdoğan'ın oğlu Bilal'ın başkanlığındaki vakfın etkinliği gerçekleştirildi. Bir AKP milletvekilinin oğlunun İstanbul boğazı manzaralı şatafatlı düğününde de hiçbir kural dikkate alınmadan yığınla insanı bir araya getirdiler. Bunlara benzer daha pek çok örnek var.
Pandemi döneminde her türlü imkânı kendi ailesine ve yandaşlarına bahşeden Erdoğan, işçi ve emekçilerin hayatı ve alınteri üzerinde yükselen kapitalist sistemin bekasını korumak için uğraşıyor. Bir yanda sallanan tahtını korumak için ülkeyi uçuruma sürüklüyor, öte yandan toplum sağlığının değil kapitalistlerin kasalarının dolması için çırpınıyor. Böylesine kokuşmuş bir sistemde AKP ve şefi Erdoğan'ın aymazlıkları şaşırtıcı değil. Buna karşın işçi sınıfı ve emekçilerin bu kan emicileri başlarından atmak ve temsil ettikleri kapitalist sistemle birlikte tarihin çöplüğüne göndermek için mücadeleyi büyütmeleri de şaşırtıcı olmayacaktır.