18 Aralık Pazar günü Şili’de yapılan devlet başkanlığı seçimlerini 35 yaşındaki solcu aday Gabriel Boric kazandı. Şili Komünist Partisi’nin de içinde yer aldığı ve geniş bir yelpazeden oluşan koalisyon tarafından desteklenen Boric yüzde 55,9, Cumhuriyetçi Parti’nin sağcı adayı Jose Antonio Kast ise yüzde 44,1 oy aldı. Pinochet askeri diktatörlüğünün (1973-1990) sona ermesinden bugüne seçimlere en yüksek katılım gerçekleşti.
Boric, seçimin ardından yaptığı ilk konuşmada, “Bazılarının tüketim malı olarak gördükleri şeyleri sosyal haklara dönüştürmek, daha huzurlu ve güvenli bir hayatı garanti etmek, herkesin, özellikle de kadınların özgürlüklerini derinleştirmek için çalışacağız” dedi.
Başkent Santiago’da işçi, genç, kadın, göçmen ve yerli halktan oluşan on binlerce destekçisine hitap eden Boric, konuşmasına yerli halk Mapuçelerin diliyle dinleyenleri selamlayarak başladı ve “kadın haklarının güçlendirilmesi, iklimin korunması, emekli maaşlarının iyileştirilmesi ve garanti altına alınması için yeni bir dönemin başladığını” duyurdu.
Boric’in kazanmasını engellemek için seçim günü kamuya ait otobüslerin en az yarısı devre dışı bırakılmıştı. Başkentin emekçi mahallelerinde seçim sandığına gitmek için duraklarda uzun kuyruklar oluşturan insanların görüntüleri sosyal medya aracılığıyla hızla yayıldı. Bunun özellikle işçi ve emekçilerin oy kullanmasını önlemeye yönelik olduğu açıktı. Bunu boşa çıkarmak için çevre ilçe ve şehirlerin belediye başkanları yüzlerce otobüsü başkente yönlendirdiler. Arabası olanlar gönüllü taşımacılık yaptılar.
Boric, başkent Santiago’da özellikle yoksul işçi ve emekçilerin yaşadığı bölgelerde yüksek oy aldı. Sağcı aday Kast ise, zenginlerin yoğunlukta yaşadığı mahallelerden... Kast, ülkenin güneyinde ilk turda kazandığı bazı illerde ikinci turda aynı oyu alamadı. Sadece Peru sınırındaki Arica ve büyük şirketlerin Mapuçe topraklarını yağmaladığı ve kısa süre önce olağanüstü halin ilan edildiği Araucania gibi “sağcı kaleler”de tutunabildi.
Pinochet’e hayranlığıyla bilinen Kast, kadınların kürtaj hakkına hep karşı çıkmış, sermayenin çıkarlarının sadık bir savunucusu olduğunu hiç gizlememişti. Brezilya Devlet Başkanı Bolsonaro ile yakın bağları olan Kast’ın ilişkileri Almanya’nın faşist partisi AfD’ye kadar uzanıyor.
Kast’ın seçim programı, sosyal haklara, temel demokratik hak ve özgürlüklere yönelik bir saldırı programıydı. Azılı bir özelleştirme yanlısı olan Kast, emekliliği özelleştireceğini söyleyecek kadar ileri gitti. Evli olan ve olmayan çiftlerin ayrımcılığa tabi tutulacağını, insanların “şüphe durumunda” gözaltına alınabileceğini söyleyen Kast’ın programına karşı insanlar umut vaat eden Boric’in seçtiler.
Peki seçim sürecinde Allende’ye benzetilerek onurlandırılan Boric vaatlerini yerine getirebilecek mi?
Şili’nin yakın tarihi...
Salvador Allende iktidara geldikten sonra tekellerin mallarına el koyarak kamulaştırmak istedi. Mülkiyet dağılımının “adaletli” olması için mücadele etti. En düşük gelirleri üçte iki oranında yükseltti. Devlet memurlarının ücretlerine üst sınır getirdi.
İlk elden, hemen tümü ABD kökenli yabancı işletmeleri devletleştirme girişiminde bulundu. Allende’nin ABD’yi karşısına alan bu girişimini, 1970 Kasım’ında Küba ile diplomatik ilişkilerin yeniden kurulması izledi.
ABD ve uluslararası sermaye Şili’yi ambargo kıskacına alarak “iç huzursuzluk” yaratma planlarını devreye soktu.
Allende, sosyal ve politik alanda başlangıçtaki “başarılarına” karşın ekonomik sorunlarla baş edemedi. Bir yıl önce devletleştirmeyi oy birliğiyle kabul etmiş olan muhafazakâr muhalefet, ABD’nin baskısıyla 1972 Şubat’ında devlet başkanının parlamentoya “danışması” koşulunu koydu. Allende devletleştirme girişimlerinde parlamentonun iznini almak zorunda bırakıldığı için vaatlerini gerçekleştiremedi.
Bu arada ABD ve CIA da boş durmadı. Ülkede istikrasızlığı körükleyerek, terörü tırmandırdı.
Zırhlı bir birliğin darbe girişimi sonrası Allende, 1972 sonbaharında “hükümeti korumak için” orduyu iktidara ortak etse de ordunun artık onu desteklemediği aşikardı. 1973 Haziran’ında parlamento çoğunluğu Allende hükümetini “anayasayı ihlal etmekle” suçladı.
1973 Ağustos’unda bizzat Allende tarafından Şili Silahlı Kuvvetleri’nin başına getirilen General Augusto Pinochet, ABD’nin açık desteği ile 11 Eylül 1973’de darbe yaptı. Pinochet’nin ordusu yönetime el koydu. Allende “teslim ol” çağrılarına direndi. Çatışmada öldürülen Allende’nin “intihar ettiği” açıklandı.
Boric’in programı ve yoksul kitlelerin beklentileri
Milyonlarca Şilili, faşist aday Kast’ı reddederek Boric’e oy verdi ve onu seçimin galibi yaptı. Başta gençler olmak üzere, işçi ve emekçiler, yoksul kitlelerin Boric’ten büyük beklentileri var. 2019 isyanında yükseltilen taleplerin yerine getirilmesi bu beklentiler arasında. Bu talepler arasında tüm siyasi tutsakların serbest bırakılması da var. Ancak Boric tutumunu seçim öncesi hükümetin Mapuçelerin haklı isyanını bastırmak için çıkardığı “Anti barikat ve anti yağma” yasasına oy vererek belirlemişti.
12 Kasım 2019’da Şili proletaryası sistemi felce uğratan büyük bir genel grev gerçekleştirdi. Çoğunluğu Şili Komünist Partisi’nin kontrolünde olan sendikalar, bir daha böyle bir “felaket” yaşanmaması için 15 Kasım’da “Toplumsal Barış Anlaşması” imzaladılar. Yani grev kırıcılığı yaptılar. İmzacılardan biride Boric’ti. Reformizmin sınırları kendini çok net ortaya koymuştu.
“Zafer” konuşmasında Boric, hükümetine “girişimcileri” de dahil etmek istediğini açıkça belirterek burjuvaziye yeşil ışık yaktı. Bir taraftan geniş emekçi yığınlara verilen vaatler, diğer taraftan kapitalistlere kırpılan göz! Kısacası Boric, çıkarları birbiriyle uzlaşamayacak sınıfları hoş tutarak, sistemi reforme edebileceğini varsayıyor. Boric’in başını çektiği, içinde Şili Komünist Partisi’nin de yer aldığı Şili’nin reformist solunun çıkmazı da burada yatıyor.