Allende’nin, faşist Pinochet darbesiyle devrildiği ve ardından neoliberal reçetelerin acımasızca uygulandığı ilk laboratuvar ülke olan Şili’de, geçtiğimiz pazar günü devlet başkanlığı seçimi yapıldı. Seçimlerin ikinci turunda, siyasi yelpazenin uç noktalarında duran iki aday karşı karşıyaydı. Solun ortak adayı ve eski öğrenci lideri Gabriel Boric, seçimin ikinci turunda yüzde 44,13 oyu alan aşırı sağcı rakibi José Antonio Kast’a karşı yüzde 55,87 gibi büyük bir oy oranıyla galip geldi. Boric, 2022’den 2029’a kadar devlet başkanlığı görevini üstlenecek.
Zafer kutlaması mitinginde konuşan Boric, “Biz birliğiz, biz umuduz. Birleştiğimizde daha büyüğüz. Bir tarihsel devir değişikliği ile karşı karşıyayız. Daha ileri gidelim… Sadece sarayın dört duvarı arasında çalışmayacağız” dedi. Kendi halkının “cumhurbaşkanlığı sarayına girdiğini” ileri sürdü. Seçim sonucu, ülkede bir dönüm noktasının, değişimin başlangıcı kabul edildi. Peru, Bolivya ve Honduras’taki sol zaferlerin ardından gelen Şili’deki seçim başarısının tüm Güney ve Orta Amerika ülkeleri üzerinde olumlu bir etki yaratacağı inanç ve umuduna yol açtığı belirtiliyor. Brezilya’da yaklaşmakta olan seçimlerde de Lula Da Silva’nın Bolsonaro’yu yenmesi durumunda (anketler bu yönde) yeni bir “pembe dalga”nın yükseleceğine inanılıyor. Bunun reformist-parlamentarist hayallere güç kazandırdığına kuşku yok.
Şili’de neoliberal politikaların biriktirdiği eşitsizlik ve adaletsizliğe, sağlığın özelleştirilmesine, eğitimde fırsat eşitsizliğine karşı Ekim 2019 yılında patlayan ve haftalarca devam eden büyük kitle gösterileri, Boric’i başkanlık sarayına taşıyan sürecin de başlangıcı oldu. Zira Gabriel Boric, milyonlarca insanın ayağa kalktığı protesto hareketinin taleplerini temsil ediyordu. Kitlesel protestolardan bir yıl sonra, 25 Ekim 2020’de Şilili seçmenlerin şaşırtıcı bir çoğunlukla (yüzde 78) yeni bir anayasa için oy kullanması Boric’in yükselişine yeni bir ivme kazandırmıştı. Bu da seçim ve parlamenter başarıların bile ancak büyük kitle hareketleri ve kitle dinamizmi üzerinden mümkün olabileceğinin yeni kanıtı olmuştu.
“Uç” noktalarda iki farklı seçenek
Devlet başkanlığı seçim kampanyası, pandeminin de etkisiyle sosyal uçurumun ve eşitsizliklerin derinleştiği, işsizlik ve yoksulluğun yaygınlaştığı bir döneme denk geldi. Sağcı aday José Antonio Kast’ın bu sorunlara bir yanıtı yoktu ama bolca korku dolu bir “komünist diktatörlük” söylemi vardı. Gabriel Boric ise emekçilerin değişim talebine sözcülük ediyordu.
Kast, 9 çocuklu koyu bir Katolik ve zengin üst sınıfın temsilcisi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Şili’ye göç eden bir Alman Wehrmacht (Nazi) subayının oğludur. Diktatör Pinochet’nin sempatizanı ve aşırı sağ Brezilya Devlet Başkanı Jair Bolsonaro’nun destekçisidir. Kast, bir radyo röportajında “Pinochet yaşasaydı beni seçerdi” demiş, Kasım 2021’de düzenlediği bir basın toplantısında da Pinochet rejiminin bir diktatörlük olduğunu reddetmiş ve herhangi bir zulmün yaşanmadığını iddia etmişti. Kardeşi ise Pinochet döneminde bakandı ve insan hakları ihlallerine karışmıştı.
Eşcinsel evliliği, kürtaj karşıtlığı ve göçmen düşmanlığıyla da tanınan José Antonio Kast, insanların endişelerini ve korkularını istismar eden ve düşman kamp yaratan bir seçim kampanyası yürüttü. Seçilmesi durumunda büyük şirketler için vergileri düşürme, göçmenlerin ülkeye girişini önleme ve protestoları önleyerek “düzeni” sağlama sözü verdi. Seçim kampanyasında anti-komünist propagandaya ağırlık verdi. “Bu 19 Aralık’ta sadece bir cumhurbaşkanı seçmeyeceğiz. Özgürlük ve komünizm arasında seçim yapacağız” iddiasında bulundu. Rakibi Gabriel Boric’i kaosu, açlığı, şiddeti ve komünist diktatörlüğü temsil etmekle suçladı.
35 yaşındaki Boric, varlıklı bir aileden geliyor. 2011’de adil, kamusal bir eğitim sistemi için kampanya yürüten öğrenci hareketinin liderlerinden biriydi. 2012 yılında Fech Öğrenci Birliği Başkanı oldu ve 2015 yılında güney Región de Magallanes için parlamento üyesi seçildi. Babası, birçoğu 1973 askeri darbesinden sorumlu olan Democracia Cristiana (DC) partisinin bir üyesidir. Boric, rakipleri tarafından radikal olarak sınıflandırılıyor. Kendisini ılımlı bir sosyalist olarak tanımlasa da programı tam olarak sosyal demokrat özellikler taşıyor. Bölgedeki diğer sol kanat politikacılarla karşılaştırıldığında Boric, Küba, Venezuela ve Nikaragua’daki hükümetleri de eleştiriyor.
Boric, 2019’da ülkedeki büyük sosyal eşitsizliğe karşı daha fazla sosyal adalet, daha iyi emeklilik, kamu eğitim ve sağlık sistemi için sokaklara dökülen insanların yükselttikleri taleplerin sözcüsü-temsilcisi oldu. Seçimlerde “umuda” dayanan ve emekçilerin taleplerine sözcülük eden bir kampanyayı esas aldı. İlk oylamanın ardından “Korku değil, umut yaymak istiyoruz.” dedi. Televizyondaki seçim reklamında “geleceğe güven” çağrısında bulunuyor ve “daha iyi bir yaşam” vadediyordu. Asgari ücreti artırmak, şirketleri daha fazla vergilendirmek, yeni bir emeklilik sistemi getirmek, kadın hakları ve çevre koruma için kampanya yapmak istediğini dile getiriyordu.
Başarının gerisindeki nedenler
İkinci tur seçimlerin yapıldığı süreç, Şili toplumundaki uzlaşmaz çatışmaların derinleştiği bir süreçti. Batılı emperyalistlerin ve medyanın Latin Amerika’da istikrar ve demokrasinin başlıca örneği olarak yücelttikleri ülke, gerçekten de derinden bölünmüş durumda. Bu koşullarda Boric’in, refah devleti, yerli nüfusun durumunu iyileştirme, yoksul sınıfların sağlık ve eğitime erişimini garanti etme, emekli maaşlarında artış, zenginler için daha yüksek vergiler, gelirlerin nüfusun daha yoksul kesimi lehine yeniden dağıtılması, vergi kaçakçılığına karşı önlemler ve Augusto Pinochet diktatörlüğünün ürünü olan anayasanın değiştirilmesi vaatlerinde bulunması, solcu adayı zafere taşıyan temel etken oldu. Zira tüm bunlar, 2019 Ekim isyanının talepleriydi.
Şili emekçilerinin büyük bölümü tarafından faşist olarak tanımlanan sağcı aday Antonio Kast’ın, Pinochet diktatörlüğü zamanından kalma anayasanın yerine Kurucu Meclis tarafından yeni bir anayasa taslağının hazırlanmasını engelleyeceğinden duyulan korku da seçim sonuçları üzerinde etkide bulundu. Aşırı sağcı bir cumhurbaşkanı korkusu, birçok örgütün ve toplumsal hareketin Boric’e destek vermesine yol açan nedenler arasındadır. Feminista 8M sözcüsü Daniela Osorio, “Boric siyasi projemizi temsil etmiyor, ancak Kast kadınların, göçmenlerin, queerlerin ve siyasetten farklı düşünenlerin yaşamları için doğrudan bir tehdit oluşturuyor.” derken bu temel gerçeğe işaret etmiş oluyor.
“Ekim 2019’dan beri yaşadığımız bu sürecin durdurulmasına izin veremeyiz. Çünkü bu, Şili’yi değiştirme şansımız. ‘Diğer aday’ özgürlüklerimizi tehdit ediyor… Çünkü o, kadınlara, LGBTIQ’lara ve azınlıklara bir nefret ve kadın düşmanlığı söylemini temsil ediyor” inanç ve görüşü, Şili halkının büyük çoğunluğunun ortak duygusudur. Yanı sıra, Kast’ın, “Pinochetizm”e dönüşü temsil ettiği inancı da seçimler üzerinde önemli etkide bulundu.
Reformlara girişmenin ve onları korumanın güvencesi kitle mücadelesidir
Şili’de başkanlık seçimini kazanan Gabriel Boric’e umut bağlayan milyonların düş kırıklığına uğrayıp uğramayacakları zaman sorunu olsa da Boric’in yapacaklarının sınırları bellidir. Zira o, uzlaşmacı reformist bir koalisyonun temsilcisidir. Şimdi Şili emekçilerinin Boric’ten bekleyecekleri en önemli şey, diktatörlük döneminde yazılan ve bugün hala geçerli olan 1980 anayasasının çöpe atılması ve seçim vaatlerinin yerine getirilmesidir. Boric, uyguladığı takdirde toplumsal eşitsizliği nispi olarak azaltabilecek ve çalışan sınıflar için kısmi iyileştirmeler başarabilecek ve bu sayede de emekçilere daha fazla güven verebilecek bir sosyal demokrat programa sahip.
Ne var ki Boric’in programındaki reformların hayata geçirebilmesi, onu devlet başkanlığına taşıyan işçi ve emekçileri aktif siyasal yaşama dahil edip reformlar konusunda aktif desteğini almaya devam etmesi ölçüsünde olanaklıdır. Vadettiği reformların gerçekleşmesinin salt parlamentodaki müzakerelere bırakması durumunda, karşı saldırıyı göğüsleme imkanından yoksun kalmayla karşı karşıya kalacaktır. Zira kaybeden ama yüzde 45 oranında ciddi bir desteği olan, diğer partiler ve sermaye sınıfı tarafında da desteklenen Kast’ın, tekellerin çıkarlarına yönelik herhangi bir reform girişimine karşı harekete geçeceğinden şüphe yok. Buna, ABD’nin entrikaları da eklenebilir.