Günler öncesinden tartışmalara konu olan AKP şefi T. Erdoğan’ın ABD ziyareti 13 Kasım’da başladı. Trump’ın aşağılayıcı mektubuna tavır alınması gerektiğini savunan bazı çevreler, T. Erdoğan’a ziyareti iptal etme çağrısında bulunmuştu. Bu budalaca çağrının karşılık bulması elbette mümkün değildi. Zira saray rejiminin şefi, Trump tarafından aşağılamış da olsa Washington’daki efendilerin huzuruna çağrılmayı “büyük nimet” saymıştır.
Başkanlıktan azledilme riski altında bulunan Trump ise, emperyalist Amerikan rejiminin bazı kurumlarının itirazlarına rağmen AKP şefini Washington’a çağırdı. Kabalık, zorbalık, riyakarlık, gericilik gibi konularda anlaşan Trump-Erdoğan ikilisi biriken kirli dosyaları ele alacak, sefil pazarlıklar için masaya oturacaklardı. Ön açıklamalar Trump’ın küstah emperyalist efendi havasında olacağını, AKP şefinin ise elindeki ‘tek koz’ olan “emperyalizme sadakat” argümanına sarılacağını söylüyordu.
“Yerli-milli” Amerikan uşakları
İç politikaya dönük propaganda için “yerli-milli” safsatasını piyasaya süren AKP-MHP koalisyonu, güya Amerika’ya kafa tutuyordu. Perinçekçi takımının dalkavukluk yaptığı bu dinci-faşist koalisyon “yerli-milli” safsatasına sarılarak Amerikan uşaklığını gizlemeye çabaladı. İlerici-devrimci güçler elbette bu safsataya zerre kadar itibar etmediler. Gelinen yerde ise, AKP-MHP koalisyonunun Amerikan uşaklığı artık geniş kitleler tarafından da fark edilmeye başladı.
Trump’ın AKP-saray rejiminin şefi T. Erdoğan’ı aşağılayan küstah mektubunu yutan ‘yerli-milli Amerikancılar’, bu kez sahte kabadayılık pozları bile takınamadılar. Görünen o ki, Washington’daki efendilerinin hiddeti dizlerinin bağını çözmüştür. Alçaltıcı muameleye rağmen ne esip gürlediler ne “dünya lideri” sıfatıyla andıkları büyük şefleri gıkını çıkarabildi. Hal böyleyken Trump tarafından huzura çağrılmayı “bulunmaz nimet” sayabildiler. Bu utanç verici durum, sermaye diktatörlüğünün dinci-faşist temsilcilerinin iliklerine kadar Amerikancı olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır.
Savaş, silah, işgal, rüşvet, ticaret…
Emperyalist Amerikan rejiminde bazı çevreler, T. Erdoğan’ı huzuruna çağıran Trump’a ağır eleştiriler yöneltti; son ana kadar ziyaretin ertelenmesini istediler. Trump bu noktada geri adım atmasa da pazarlık masasında bu çevrelerin eğilimlerini göz ardı edemeyecekti. Bu da AKP şefiyle müritlerinin efendileri huzurunda ecel terleri dökmelerinin kaçınılmaz olduğunu gösteriyordu.
Yansıyan o ki, görüşmelerde Suriye’ye karşı yürütülen kirli savaş, bu ülke topraklarının bir kısmının ilhakı, Fırat’ın doğusu pazarlıkları, koruma altına alınan cihatçı çetelerin durumu, S-400’lerin aktifleştirilmemesi koşuluyla F-35’lerin Türk ordusuna verilmesi, Halk Bankası skandalı soruşturması, T. Erdoğan’la aile bireylerinin ABD’deki mal varlıklarının durumu, 100 milyar dolarlık ticari anlaşmalar yapılması gibi konular ele alındı.
Birbirinden kirli, birbirinden kanlı bu dosyaların gündemde olması hayra alamet değil. Tersine, Ortadoğu halklarını hedef alan saldırganlık-savaş politikalarının devam ettirileceği anlamına geliyor. Bunun sonucu ise Suriye’deki savaşın daha da uzatılması, diğer bir ifadeyle yıkımların, katliamların devam ettirilmesi olacaktır.
Görünen o ki, AKP şefinin pazarlıkta ulaşmak istediği hedeflerden biri Suriye’de saldırgan-işgalci politikayı sürdürmek için Trump’tan destek almak. Diğeri ise, Halk Bankası soruşturmasının hasıraltı edilmesini sağlamak. Ancak en önemlisi T. Erdoğan’la aile bireylerinin mal varlığının açıklanabileceğine dair tehdidi savuşturabilmektir.
ABD emperyalizmi Ankara’daki uşaklarından vazgeçecek değil. Buna rağmen AKP şefinin isteklerini elde etmesi kolay olmayacak. Bunun için ağır bir diyet ödemesi gerekecek. Çünkü efendi, uşağının taleplerini karşılamadan önce, kendi isteklerini dayatacak. Bunlar ise silah alımının ABD’den yapılması, Rusya ile ilişkilerin sınırlandırılması, S-400’lerin depolarda bekletilmesi, 100 milyar dolarlık ticari anlaşmalar imzalanması gibi ağır isteklerdir. İpleri Washington’un elinde olan bir iktidarın Trump’a karşı direnmesi ham hayaldir. Dolayısıyla bu uğursuz ziyarette yapılan her anlaşma sonunda Türkiye işçi sınıfıyla emekçilerinin sırtına yeni yükler bindirecektir. Savaş-işgal bağlamındaki anlaşmalar ise Suriye başta olmak üzere tüm Ortadoğu halklarının aleyhine olacaktır.
Emperyalistlerle işbirlikçilerine karşı mücadele
Türk sermaye devletinin emperyalistlere yaranmak için yaptığı her icraat hem ilerici-devrimci güçlerin hem işçi sınıfıyla emekçilerin başına belalar açmıştır. Kore savaşına asker gönderilmesi, ilerici-sosyalist aydınları hedef alan sürek avı, dinci-ırkçı partilerin kurulması, faşist çetelerin sokaklara salınması, 12 Mart, 12 Eylül faşist askeri darbeleri, Kürt halkını hedef alan kirli savaş, sosyal yıkım yaratan IMF reçeteleri, AKP belasının toplumun, hatta bölge halklarının başına sarılması, Suriye’ye karşı savaşta yapılan suç ortaklığı akla ilk gelen örnekler. Yıkıcı sonuçlar yaratan bu icraatların tümü de emperyalizmle ilişkiler bağlamında uygulanmıştır.
“Yerli-milli-Amerikancı” saray rejiminin Trump’la yaptığı anlaşmalardan da farklı sonuçlar çıkması mümkün değil. Zira emperyalistlerle işbirlikçileri arasındaki her anlaşma, doğası gereği emekçiler aleyhine sonuçlar yaratır. Dolayısıyla işçi sınıfıyla emekçilerin ekonomik, demokratik, sosyal haklar uğruna yükselttikleri mücadelenin kazanımlarla sonuçlanabilmesi için hem emperyalistleri hem işbirlikçilerini hedef alan bir kapsamda yürütülmesi gerekiyor.