Alman emperyalizmi sanık sandalyesinde

Nikaragua yönetimi, İsrail’in Filistin halkına karşı yaptığı soykırıma yardım ve yataklık etmekle suçladığı Almanya hakkında Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) dava açtı.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 23 Nisan 2024
  • 19:00

Nikaragua yönetimi, İsrail’in Filistin halkına karşı yaptığı soykırıma yardım ve yataklık etmekle suçladığı Almanya hakkında Uluslararası Adalet Divanı’nda (UAD) 1 Mart 2024’te dava açtı. Almanya’ya yönelik bir diğer suçlama ise, Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı’na (UNRWA) yaptığı yardımı kesmesidir. Nikaragua’nın başvurusunda, mahkemede geçici tedbirlerin alınması da talep edildi. Bu, Gazze savaşıyla ilgili UAD’de görülen ikinci soykırım davasıdır. Geçen yılın sonunda da Güney Afrika Cumhuriyeti, batılı emperyalistlerin sınırsız desteği ile Gazze’de soykırım suçu işleyen İsrail hakkında dava açmıştı.

Uluslararası Savaş Hukuku’nun ayaklar altına alındığı Gazze’deki katliamlar, UAD’ı hızlandırılmış bir prosedürle soykırım tehlikesini kabul etmek zorunda bıraktı. Divan, Siyonist İsrail rejiminin Filistinli sivil nüfusun öldürülmemesi için önlemler almasına hükmetti. Kararı hiçe sayan Siyonist savaş çetesi tüm pervasızlığına rağmen Gazze’de istediği başarıyı elde edemedi. Bu durum karşısında çılgına dönen Tel Aviv’deki savaş baronları katliamlarına yenilerini eklemeye devam etti.

***

Nikaragua’nın Almanya’ya karşı açtığı dava 8 ve 9 Nisan günlerinde Lahey’de görüldü. Nikaragua’nın dava için hazırladığı başvuru dilekçesinin girişinde şu ifadeler yer alıyor:

“Bu başvuru, işgal altındaki Filistin topraklarında, özellikle de Gazze Şeridi'nde meydana gelen uluslararası hukukun hem geleneksel hem de örfi normlarının ciddi ihlallerine ve bu ihlallerin uluslararası topluma getirdiği yükümlülüklere atıfta bulunmaktadır. Nikaragua bu başvuruda Mahkeme'den, Almanya'nın işgal altındaki Filistin topraklarında meydana gelen uluslararası hukukun emredici normlarının ciddi ihlallerine ilişkin davranışlarıyla (a) Gazze Şeridi'ndeki bileşenleri de dahil olmak üzere Filistin halkına karşı işlenen ve işlenmekte olan soykırımı önleme yükümlülüğünü yerine getirmemekle kalmayıp, Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'ni (bundan böyle "Soykırım Sözleşmesi" olarak anılacaktır) ihlal ederek soykırımın işlenmesine katkıda bulunduğuna hükmetmesini ve bunu ilan etmesini talep etmektedir; (b) her koşulda bu temel normlara saygı gösterilmesini sağlama yükümlülüklerine riayet etmeyerek, hem 1949 Cenevre Sözleşmeleri ve 1977 Protokollerinden hem de uluslararası insancıl hukukun ihlal edilemez ilkelerinden kaynaklanan uluslararası insancıl hukuk kapsamındaki yükümlülüklerine uymamıştır; ve (c) özellikle Gazze'de devam eden hukuksuz saldırısı da dahil olmak üzere Filistin'de devam eden askeri işgalin yasadışı durumunun sürdürülmesine yardım veya destek sağlayarak genel uluslararası hukukun diğer emredici normlarına uymamıştır, d) özellikle yardım veya destek sağlayarak ve yasadışı apartheid rejimini ve Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkının reddedilmesini engellemeyerek genel uluslararası hukukun diğer emredici normlarına uymamıştır. ... Filistin'in işgal altındaki topraklar olarak durumu uluslararası toplum tarafından iyi bilinmektedir ve Mahkeme şu anda Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun talebi üzerine İsrail'in Doğu Kudüs de dahil olmak üzere İşgal Altındaki Filistin Topraklarındaki Politika ve Uygulamalarından Kaynaklanan Hukuki Sonuçları incelemektedir. 2004 yılında, İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik son saldırısından çok önce, Mahkeme Filistin'in işgal altında bir toprak olduğunu ve Filistin halkının kendi kaderini tayin etme hakkına sahip olduğunu bir kez daha teyit etmiştir. Mahkeme ayrıca tüm devletlerin bu durumun sürdürülmesine yardım etmeme yükümlülüğü olduğunu hatırlatmıştır. Almanya o zaman bu yükümlülüğü görmezden gelmiş ve genel uluslararası hukukun ve konvansiyonel yükümlülüklerin en son ve daha da ağır ihlallerinden sonra İsrail'e yardım ve destek sağlamaya devam ederek bu ihlali daha da derinleştirmiştir...”

Dilekçede, İsrail’in savaşın ilk günlerinden itibaren uluslararası hukuku nasıl hiçe saydığı ayrıntılarıyla anlatılıyor ve işlediği savaş suçlarına dair çok sayıda kanıt gösteriliyor. Kapsamlı dilekçedeki önemli satır başları şöyle:

“Almanya, askeri teçhizatın bu devlet tarafından uluslararası hukukun büyük ihlallerinin gerçekleştirilmesinde ve kendi yükümlülüklerinin göz ardı edilmesinde kullanılacağının tamamen bilincinde olarak İsrail'e siyasi, mali ve askeri destek sağlamıştır. Özellikle, İsrail'in soykırım eylemleri ve diğer zulümleri gerçekleştirmesini sağlayan Almanya tarafından sağlanan askeri teçhizat, cephe hattına ve depolara yapılan ikmalleri ve İsrail ordusu için gerekli olan mühimmat, teknoloji ve çeşitli bileşenler gibi gelecekteki ikmallerin güvencelerini içeriyordu... Almanya, UNRWA'ya yapılan yardımların kesilmesinin başta Gazze'dekiler olmak üzere Filistinliler açısından doğuracağı ölümcül sonuçların son derece farkındadır. UNRWA'nın ortadan kalkması ya da çalışmalarının ciddi şekilde kısıtlanması, UNRWA'nın ve uluslararası hukukun ciddi ihlallerinin örtbas edilmesi demektir. Bu sadece soykırımı önleme ve savaş hukukuna başkaları tarafından saygı gösterilmesini sağlama yükümlülüğünün ihlali anlamına gelmemekte, aynı zamanda bu yasadışı faaliyetlerin kolaylaştırılmasında daha fazla rol oynandığına işaret etmektedir. Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası örgütler İsrail'in yasadışı eylemlerini kınarken, Almanya Şansölyesi 12 Ekim 2023 tarihinde Almanya'nın İsrail'e tam desteğini yineledi. Alman Federal Meclisi'nde yaptığı bir konuşmada ‘Şu anda Almanya için tek bir yer var: İsrail'in yanında yer almak. İsrail'in güvenliğinin Almanya'nın varlık nedeni olduğunu söylerken kastettiğimiz budur’. Şansölye aynı konuşmasında ‘Filistin topraklarıyla kalkınma işbirliğinin tamamının inceleme altında olduğunu’ ve ‘bu inceleme tamamlanana kadar [Almanya'nın] yeni kalkınma işbirliği fonları sağlayamayacağını’ duyurdu...”

Alman hükümeti adına davada bulunan avukat ekibinin başkanı olan Dışişleri Bakanlığı hukuk dairesi başkanı ve uluslararası hukuk danışmanı Tania von Uslar-Gleichen, Nikaragua’nın iddialarının “temelsiz” ve herhangi bir hukuki veya fiili dayanaktan yoksun olduğunu, Almanya’nın yalnızca uluslararası hukukun gerekliliklerinin çok ötesine geçen “dikkatli bir inceleme temelinde” silah sağladığını iddia etti.

Başka türlü bir savunma da Alman sermaye devletinin hukukçularından beklenmezdi. Yaklaşık iki saat boyunca Almanya’nın temsilcileri Almanya’nın soykırıma yardım ve yataklık suçlamasının üstünü örtmeye çalıştılar. Nikaragua ise, Uluslararası Mahkeme Divanı’ndan Almanya'ya karşı geçici tedbir alınmasını isteyerek, Alman hükümetinin öncelikle İsrail'e silah sevkiyatını durdurmaya ve Filistin yardım örgütlerine ödemeleri yeniden başlatmaya çağırdı. Mahkemenin birkaç hafta içinde karar vermesi bekleniyor.

***

Güney Afrika’nın İsrail’e karşı açtığı davada Alman hükümeti, 12 Ocak’ta “İsrail’e yönelik soykırım suçlamasını kararlı ve açık bir şekilde reddettiğini” açıklamış, “Bu suçlamanın hiçbir dayanağı yok” safsatasını ortaya atmıştı. İsrail açıktan soykırım yaparken, Siyonistlere yaltaklanan Alman emperyalizmi, bunu örtme telaşıyla hareket etti. Şimdi ise İsrail’den sonra Alman sermaye devleti, kendisine yakışan yerde, soykırım suçuyla ortaklık yapmaktan dolayı sanık sandalyesinde oturuyor. Kararın ne olacağından bağımsız olarak Alman devletinin yeniden bir savaş suçları mahkemesinde kendini bulması önemli bir gelişme olduğu kadar utanç vericidir de. Almanya’nın önde gelen sermaye gazetelerinden Frankfurter Allgemeine Zeitung davayla ilgili şu manşeti attı:

“Almanya bu hafta kendisini alışılmadık bir yerde buldu: Uluslararası Adalet Divanı sanık sandalyesinde.”

***

Avrupa Anayasa ve İnsan Hakları Merkezi ECCHR, geçen hafta perşembe günü Berlin İdari Mahkemesi’nde, Alman hükümetinin İsrail’e silah sevkiyatı için verdiği ihracat izinlerinin iptal edilmesi talebiyle dava açtı. Böylece Alman devleti bir hafta içinde açılan ikinci davayla karşı karşıya kaldı. Bu dava, Uluslararası Af Örgütü, Filistin İnsan Hakları Merkezi/PCHR, Gazze Al Mezan İnsan Hakları Merkezi ve Ramallah’tan Filistinli insan hakları örgütü Al Haq tarafından da destekleniyor.

Evet, Alman sermaye düzeni için çokta “alışılmadık” bir durum söz konusu. Zira, bugüne kadar Filistin halkına yönelik soykırımdaki suç ortaklığını örtmek için ortaya attığı yalanlar birer birer ifşa oluyor.

***

Alman hükümeti İsrail’e silah ihracatını, yani Filistinlilere karşı ırkçı-siyonistlerin yürüttüğü soykırım savaşını histerik bir şekilde desteklerken, bu ihracatlarını durduran veya en azından azaltan Batılı ülkeler de oldu. Nikaragua’nın da dava dosyasında yer aldığı gibi, “Hollanda Devleti tarafından İsrail'e F-35 Savaş Uçakları için yedek parça ihracatı ile ilgili bir davada, Lahey Temyiz Mahkemesi ‘İsrail'in savaşın insancıl yasalarını ihlal ettiğine dair birçok gösterge olduğu’ sonucuna varmış ve [Hollanda] Devleti'ne bu kararın tebliğinden itibaren 7 gün içinde nihai varış noktası İsrail olan F-35 parçalarının tüm (fiili) ihracatını ve transit geçişini durdurmasını emretmiştir".

Aynı zamanda Belçika’nın Wallonia bölgesi hükümeti de 5 Şubat’ta İsrail’e barut ihracatına ilişkin iki izni iptal etme kararı aldı. İspanya’da ise hükümet 2023 yılının 7 Ekim gününden bu yana İsrail’e herhangi bir silah ihracatını onaylamadığını açıkladı. Kasım 2023’ün başında Almanya’nın İsrail’e silah ihracatı izinlerinin ise bir önceki yıla göre yaklaşık on kat arttığı ortaya çıkmıştı.

Oysa yapılan bir araştırmaya göre Alman halkının %69’u İsrail’in Gazze Şeridi’ne yaptığı saldırıyı reddediyor. Bütün bu gelişmelere rağmen Alman devletinin bu tutumu, yani suç ortaklığı, Alman militarizminin tekrar sahneye çıkmasıyla dolaysız bir şekilde bağlantılıdır. Zira, Ukrayna savaşıyla birlikte savaş çığırtkanlığı gün be gün tırmandırılıyor, Alman medyası ise bu çığırtkanlığı sürekli manşetlerine taşıyor.

Savunma/savaş bütçesi, Alman Ordusu Özel Fonu ve diğer bütçe kalemleri ve fonlardan gözlenen ilave askeri harcamalar da hesaba katılırsa, 2024 yılı savunma/savaş harcamasının toplamı 85,5 milyar Euro’ya ulaşmıştır. Bu da 2017 yılından bugüne iki katından fazla bir artışa tekabül ediyor. Savunma/savaş Bakanı Pistorius ise, artan askeri harcamaların henüz bir başlangıç olduğunu, şu anki 85,5 milyarlık harcamanın yıllık 150 milyar Euro’ya çıkarılması gerektiğini savunuyor. Savaş kundakçısı Pistorius daha önce aynen şu ifadeleri kullanmıştı: "Şu anda ister İsrail'de, ister Yemen'de, Suriye'de, Balkanlar'da, Kafkasya'da veya Hint-Pasifik'te olsun, dünya çapında çok sayıda güvenlik politikası karışıklığı ve çatışmasıyla karşı karşıyayız".

Alman emperyalizminin “militarist siması” olarak öne çıkartılan Pistorius, son dönemde “Alman toplumunda en çok sevilen politikacı” diye pazarlanmaya başlandı. Apoleti olan “sivil” Pistorius, gelecek 5 yıl içinde her türlü savaşa hazır olunması gerektiğini vaaz ediyor.

Ukrayna savaşıyla birlikte kimi yüklerinden kurtulma imkanı yakalayan Alman emperyalizmi bu “tarihi fırsatı” militarizmi geliştirmek için histerik bir şekilde kullanıyor. Bir savaş hükümeti gibi çalışan üçlü koalisyon ve onun başındaki “sosyal demokrat” kılıklı Scholz-Pistorius ile “yeşil militarist” Baerbock üçlüsü, atalarının 20. YY’da insanlığa yaşattıkları iki paylaşım savaşı gerçeğini unutmuş olacaklar ki, bir yenisini daha yaşatma çabalarına katkı sunmak için dolu/dizgin bir hazırlık yapıyor.