Uluslararası Adalet Divanı (UAD) Güney Afrika’nın İsrail’i soykırımla suçlayan davası 11.01.2024 tarihi itibariyle başlamış bulunuyor. Tüm Birleşmiş Milletler üyeleri tarafından imzalanan 1945 Birleşmiş Milletler Şartı, Uluslararası Adalet Divanı’nı BM’nin en yüksek yargı organı olarak kabul ediyor ve UAD’nın kararları BM Anayasasını imzalayan devletler için bağlayıcılık teşkil ediyor.
UAD, taraflar arasında Sözleşme'nin yorumlanması veya uygulanmasına ilişkin bir uyuşmazlık olması halinde yargı yetkisine sahiptir. UAD’nın yetkili olabilmesi için Güney Afrika, İsrail hükümetine "Soykırım yapıyorsunuz" yazan birkaç mektup gönderdi. İsrail yetkilileri ise ‘Gazze’de katliam yapmıyoruz’ yanıtını verdi. Bunun üzerine Güney Afrika: "Tamam, sözleşmenin yorumlanması konusunda bir anlaşmazlığımız var” diyerek davayı Lahey Adalet Divanı’na taşıdı.
Güney Afrika-İsrail arasında başlayan davanın hukuk ekibinde yer alan avukat Adila Hassim, Perşembe günü yaptığı konuşmasında "İsrail’in Gazze’de Filistinlileri öldürerek soykırım yaptığını, onlara ciddi zihinsel ve fiziksel zararlar verdiğini ve onların fiziksel yok olmasına yol açacak şekilde tasarlanmış yaşam koşulları yarattığını”, ayrıca “Gazze halkına temel gıda, ilaç, su, yakıt, barınak ve diğer insani yardımları sağlamada başarısız olduğunu”’ açıklayarak siyonist rejimin soykırım suçlarını kanıtlarıyla mahkemeye sundu.
Adila Hassim açılış konuşmasının devamında, Kuzey Gazze’de yaşayan insanların ‘tahliye emrinin’ soykırım niteliği taşıdığı ve İsrail’in bu emrinin Filistin nüfusunu yok etmek için tasarladığını da ekledi. Güney Afrika’yı temsil eden Avukat Tembeka Ngcukaitobi ise, “İsrail’in siyasi liderlerinin, ordu komutanlarının, ayrıca resmi makamlarda yer alan temsilcilerin soykırım niyetlerini sistematik ve açık bir şekilde beyan ettiklerini” ifade etti. Ngcukaitobi konuşmasında, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun 28Ekim’de Kara Birlikleri’ne, ‘[İsraioğullarına karşı sadık bir zulüm ulusu olan] “Amalek’in sana yaptıklarını unutma” çağrısında bulunan sözlerini hatırlattı. Diğer Knesset üyelerinin de defalarca Gazze Şeridi’nin yok edilmesi yönünde çağrıda bulunduğunu ifade etti. Bunun yanı sıra Güney Afrika’nın hazırladığı 84 sayfalık dosyada, “Gazze Şeridi’nde 21.000’den fazla kişinin İsrail tarafından öldürülmesi, yaklaşık 2.3 milyonluk toplam nüfusun yaklaşık 1.9 milyonunun zorla göç ettirilmesi, hastanelere ve doğum kliniklerine yapılan saldırılar” gibi soykırım suçları da yer alıyor.
Güney Afrika’nın açmış olduğu soykırım davası yalnızca bazı İsrailli şeflerin soykırım niteliğinde açıklamalarda bulunmasına dayanmıyor. Yanı sıra İsrail’i bu açıklamalara karşı herhangi bir işlem yapmamakla da suçluyor.
***
Soykırımın bir numaralı faili olan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Güney Afrika tarafından açılan soykırım davasının ilk duruşmasından sonra yaptığı açıklamada, “Bugün bir kez daha İsrail devletinin soykırımla mücadele ettiği bir dönemde soykırımla suçlandığı bir dünyanın alt üst olduğunu gördük” dedi. Ayrıca, Güney Afrika tarafından mahkemeye sunulan soykırım kanıtlarını ‘küstahlık’ olarak niteledi. İsrail Dışişleri Bakanlığından ise daha sert tepki geldi. Güney Afrika adına gelen avukatları ‘Hamas’ın mahkemedeki temsilcileri’’ olarak nitelendirdi.
Soykırım suçunu işleyen siyonist şeflerin bu küstahlığı, suçüstü yakalanma tedirginliğinden de kaynaklanıyor. Suçüstü yakalanan İsrail’in soykırım davasının açılmasından dolayı gerginliği, The Jerusalem Post gazetesinin yorumunda da çok açık bir şekilde görünüyor. Söz konusu siyonist gazete, 13 Ocak tarihli yorumunda, “... Gazze Şeridi’nde işlendiği iddia edilen savaş suçları nedeniyle İsrailli subaylara ve yine Lahey’de bulunan Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde seçilmiş İsraillilere yönelik şikayetler olacaktır. Bu tür şikayetlerde bulunan Güney Afrika olmayabilir ama bunun arkasında resmi olarak kimin olacağı gerçekten önemli mi?” diye sordu.
Bu arada 7 Ekim'den bu yana, İsrail barbarlığına yönelik en ufak eleştiriyi "Yahudi karşıtı" ve "anti-Semitizm" olarak yaftalamakla kalmayan, Filistin halkıyla dayanışma mitingleri başta olmak üzere her türden etkinliği yasaklayan Alman sermaye devletinin, soykırım davasında “İsrail'in yanında yer alıyoruz açıklaması” ise şaşırtıcı olmadı.
Hükümet sözcüsü Hebestreit, "Farklı ülkelerin İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki operasyonunu farklı değerlendirdiğini biliyoruz. Ancak federal hükümet, Uluslararası Adalet Divanı'nda İsrail'e karşı yapılan soykırım suçlamasını kesin ve açık bir şekilde reddediyor." dedi. "Bu suçlamanın hiçbir dayanağı yok" iddiasını ortaya atan siyonizm yaltakçısı Hebestreit, federal hükümetin bir ana duruşma olması halinde mahkemede buna uygun bir pozisyon almayı planladığını söyledi. "Federal hükümet ana duruşmaya üçüncü taraf olarak müdahale etmeyi planlıyor" diye açıklamasını sürdüren sözcü, bunu Alman tarihi ve Almanya'nın İsrail'e karşı özel sorumluluğuyla gerekçelendirmeyi de ihmal etmedi. Ancak soykırım suçuna kalkan olan Alman hükümetinin sözcüsü, İsrail’in soykırım suçunu işlediğini ortaya koyan belgelere dair hiçbir şey söylemedi.
Bu açıklamanın hemen sonrasında ise İsrail Başbakanı Netanyahu, Almanya'nın Güney Afrika'nın İsrail'e karşı açtığı soykırım davasını kararlı bir şekilde reddetmesi ve İsrail’le gösterdiği dayanışmadan ötürü Alman sermaye devletine teşekkürlerini ileterek minnettarlığını dile getirdi.
***
Uluslararası Adalet Divanı ilk etapta Güney Afrika’dan gelen İsrail’in askeri eylemlerine son verilmesiyle ilgili acil başvuruyla ilgileniyor. UAD’nın bu konudaki kararını önümüzdeki birkaç hafta içinde vermesi bekleniyor. Mahkemenin vereceği kararın bağlayıcı olması gerektiği tartışmasız olsa da siyonist rejim ABD-İngiltere ile AB emperyalistlerinin desteğine yaslanarak karara uymayı reddedecektir. Ancak söz konusu kararın her şeyden önce siyonist İsrail rejiminin üzerindeki uluslararası baskıyı daha da arttırmak gibi bir sonuç yaratacağı ve Filistin halkının haklı davasıyla dayanışmayı daha da büyüteceği kesindir.
Ne var ki, soykırım suçlamasıyla ilgili yargılamaların sonuçlanması yılları bulabilir ve buradan belirleyici/kalıcı bir sonuç beklemek çokta gerçekçi değildir. Ayrıca belirleyici olanın sanık sandalyesinde sadece siyonist İsrail’in oturması ve tek başına yargılanması değil. Esas olan, siyonist rejimini hamisi ve suç ortakları olan ABD-AB emperyalistleri ile savaş aygıtı NATO’nun tarih huzurunda yargılanması olacaktır. Filistin Halkına bu makus talihi dayatarak kırımdan geçirilmesine seyirci kalanlar ve aynı zamanda her türlü operasyonel desteği sunanlar, başta ABD olmak üzere bu soykırımdan en az İsrail kadar sorumludurlar.
Katliamcı siyonist rejimi ve suç ortaklarını karşısına almak pahasına Güney Afrika Cumhuriyeti’nin yapmış olduğu bu hamle oldukça anlamlıdır. İsrail devletinin soykırımcı ve vahşi yüzünü uluslararası çapta bir kınama vesilesi haline getirmesinin onuru Güney Afrika Cumhuriyeti’nindir. “Dilsiz Şeytan” gibi bu katliama seyirci kalan ve destekleyen başta 55 İslam devleti ve onların arkasındaki ağababalarının payına ise onursuzluk ve soykırımla suç ortaklığı düşmüştür.
Y. Kenan