Alman emperyalizmi militarizmi tahkim ediyor

Almanya Savunma Bakanı Annegret Kramp-Karrenbauer (CDU), 23 Temmuz’da Berlin’deki bir konferansta yeni bir pilot projeden bahsetti. Alman ordusu bünyesinde, “Almanya için senin yılın” sloganıyla ve “Vatan savunması için gönüllü birlikler” kurulacağını açıkladı.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 19 Eylül 2020
  • 14:53

İki emperyalist savaşa sebep ve sahne olmuş Almanya’da ordu uzunca bir süre adeta “tabu” olarak görüldü. Almanya ordudan “feragat” ettiği bu yılları, polis ordusunu güçlendirerek telafi etmeye çalıştı. Tam bir polis devleti olan Almanya, “Gestapo”nun temelleri üzerinde kurulmuş, gelişmiş bazı ülkelerin ordusundan daha donanımlı ve daha deneyimli bir polis ordusuna sahiptir.

Alman emperyalizminin, savaşların ve Hitler faşizminin verdiği tarihsel suçluluk duygusunu üzerinden atması fazla sürmedi. 1990’lardan itibaren, yapılan anayasal değişikliklerle Almanya yeniden yurtdışına asker göndermeye başladı. İlk fırsatta üzerindeki “utangaçlığı” atar atmaz, gecikmiş olmanın da verdiği hırsla, 1991 Körfez Savaşı’ndan başlayarak, dünyanın onlarca ülkesine asker göndermeye başladı. İlk yıllarda bu, “insani yardım” kisvesiyle gizlendi. Fakat Yugoslavya savaşından itibaren artık buna da gerek duyulmadı.

Almanya, 1990’lı yıllardan bugüne kadar, dünyanın toplam 20 ülkesine değişik sebeplerle asker gönderdi. Halihazırda ise, başta Afganistan ve Mali olmak üzere, dünyanın yaklaşık 15 ülkesinde, 4 bin civarında Alman askeri bulunuyor. Şimdiye kadar, 22’si intihar olmak üzere, toplam 114 Alman askeri yurtdışında hayatını kaybetti.

Şimdilerde Alman devleti, AB’nin sadece ekonomik liderliğiyle yetinmiyor. “Kendi kaslarımızı güçlendirmemizin zamanı geldi” veya “Şiddetin diliyle konuşmayı öğrenmemiz lazım” türünden militarist söylemlerle AB’nin askeri liderliğine de soyunuyor yeniden.

Geç de olsa emperyalist hegemonya yarışına askeri olarak da hızla dahil olan Almanya, sadece dışarıda değil, içeride de orduyu kullanmak ve meşrulaştırmak için yeni adımlar atıyor.

Tabuları yıkmanın yeni adımı: “Vatan savunması için gönüllü askerlik”

Alman emperyalizmi, “insani yardım”, “ülke çıkarlarını korumak” veya “barış gücü” gibi kılıflarla ülke dışına asker göndermeyi topluma nispeten kolay kabul ettirmeyi başardı. Fakat orduyu içeride kullanmak bunun kadar kolay değildi. İçerdeki bu güçlü “tabu”yu kırmak için korona pandemisi bulunmaz bir fırsat sundu. Alman ordusu, 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana belki de ilk defa, “kamu sağlığını koruma” bahanesiyle sokaklara indi. Hastanelere yardım, test ve karantina önlemleri çerçevesinde “göreve” koşuldu. Böylece ordunun gerektiğinde içeride de kullanılabileceği fikri meşrulaştırıldı ve adeta halka “kabul ettirildi”.

Bu ilk adımın ardından, şimdi bunu tamamlayan daha ileri adımlar atılıyor. Almanya Savunma Bakanı Annegret Kramp-Karrenbauer (CDU), 23 Temmuz’da Berlin’deki bir konferansta yeni bir pilot projeden bahsetti. Alman ordusu bünyesinde, “Almanya için senin yılın” sloganıyla ve “Vatan savunması için gönüllü birlikler” kurulacağını açıkladı. Buradaki “vatan” kelimesi “memleket” olarak da çevrilebilir. Fakat projenin içeriği ve hedefi gözetildiğinde, “vatan” kavramı daha isabetli oluyor.

Projeye göre ilk etapta bu birlikler için bin kişi (kadın ve erkek) alınacak. Bu kişilere 7 aylık bir eğitim verilecek. Bu eğitime silahlı askeri eğitim de dahil olacak. 7 aylık eğitimi başarıyla bitiren kişiler memleketlerine geri dönecekler. Daha sonra 6 yıl boyunca, senede en az 5 ay aktif olmak üzere, gerektiğinde çağrılmak için hazır bekleyecekler. Aktif görev süresi dışında kalan zamanda normal işlerini de yapabilecekler. Görev yerleri oturdukları yerlere yakın olacak. Yurtdışına gönderilmeyecekler.

Başvuruları 1 Eylül 2020’den itibaren başlayan gönüllü birlikler için, Bakan Kramp-Karrenbauer’in iddiasına göre, şimdiye kadar 1800’den fazla kişi başvurmuş bulunuyor. Ordu tarafından verilecek eğitimler 1 Nisan 2021’de başlayacak. Başvuru şartları için, en az 17 yaşında olmak, zorunlu eğitimi bitirmiş olmak, Alman vatandaşı olmak, karakter ve sağlık bakımından uygun olmak gibi şartlar aranıyor. Başvuru için yaş aralığı 17-65 olarak açıklansa bile, verilen eğitim ve görev süresi düşünüldüğünde daha çok gençlere yönelik olduğu, bu yaş aralığının daha çok “gönüllülük” söylemine inandırıcılık kazandırmak için kullanıldığı anlaşılıyor. Bu “gönüllü hizmet” karşılığında ise, içinde bedava tren yolculuğu da olmak üzere, aylık 1.550 euro maaş ödenecek.

Ordunun eleman rezervi, işsiz gençlik!

Hitler faşizmi 1929 krizinde işsiz kalan milyonlarca Alman gencine Nazi çizmeleri ve üniforması giydirerek savaşa sürmüş ve işsizliği böylece “çözmüştü”. Şimdi “demokratik” Almanya da bir kez daha Hitlerin izinden gidiyor. Özellikle pandemiden dolayı Almanya’da gençler arasında işsizlik giderek yükseliyor. Gençler meslek yeri bulmakta veya meslek yapmış gençler iş bulmakta zorlanıyorlar. Projenin böyle bir dönemde gündeme getirilmesi hiç tesadüf değil. Düzen, işsiz bırakıp umutsuzluğa, geleceksizliğe ve perspektifsizliğe ittiği gençlere iş adresi olarak orduyu veya polisi gösteriyor. Bu bir yana, sistematik ırkçı-yabancı düşmanı propaganda ve gittikçe artan faşist örgütlenmeler en çok gençleri tuzağına düşürüyor. Genç kitleler arasında yükselen işsizliğe paralel olarak artan ırkçı düşünceler de gençlerin militarist kurumlara olan ilgisini arttıran bir rol oynuyor.

Muhalefetten esasa ilişkin olmayan itirazlar

Çeşitli muhalefet odakları pilot projeye karşı bazı itirazlar yükselttiler. Fakat bu itirazların hiçbiri esasa ilişkin değil. Daha çok, seçilen isim, verimli olup olmayacağı, diğer yardım kuruluşlarıyla haksız rekabet vb. konulara itiraz ediliyor. Özellikle Die Linke, “Heimatschutz (Vatan Savunması)” veya “Bürgerwehren (Sivil Savunma)” gibi isimlerin daha çok faşistlerin kullanmayı tercih ettikleri isimler olduğunu belirtiyor. Die Linke Eş Başkanı Bernd Riexinger konuya ilişkin, “Bu isim bana, NSU teröristlerinin icadı ‘Thüringer Heimatschutz’u hatırlatıyor” diyerek, şöyle devam ediyor: “Eğer biz silahlı demokrasi düşmanları istemiyorsak, orduya başvuruları sağcı-milliyetçi çağrışımlarla yapamayız!”

Liberalleri temsilen FDP ise, “Bu pilot proje CDU’nun bir aksiyonudur” demekle yetindi. CDU’lu Savunma Bakanı bu eleştirilere, “Askerlik, dostluk, namus, şeref, vefa, görev, vatan gibi kavramlar insanlarda pozitif bir etki bırakıyor!” sözleriyle karşılık veriyor.

Almanya, yaşanan iki savaşın ve Hitler faşizminin yarattığı yıkımdan dolayı gönüllü yardım kuruluşlarının oldukça yaygın olduğu bir ülke. Bunlar da böyle bir proje yerine, var olan yardım kuruluşlarına desteğin arttırılarak daha da etkinleştirilmesi gerektiğini ve bunun da ihtiyacı pekala karşılayacağını söylüyorlar. Yeni uygulamanın haksız rekabete yol açarak, bu kurumları daha da zayıflatıp gözden düşüreceğini belirtiyorlar.

Yeni oluşuma dair dile getirilen bir başka kaygı ise, faşistlerin toplanacağı yeni bir odak olma tehlikesi yönünde. Yakın zamanda Alman ordusu ve polisi içinde ortaya çıkan çeşitli Neonazi oluşumlar düşünüldüğünde, bu tür bir kaygı hiç de yabana atılacak gibi değil. Irkçılığı çağrıştıran bu tür bir projeyle adeta Neonazilere toplanma davetiyesi çıkarılıyor.

Toplumu militaristleştirme projesi

Alman sermaye devleti, bu yeni birliklerin, doğal afetler, pandemi gibi salgın hastalık durumları, büyük yangınlar ve kitlesel göç gibi durumlarda, “halka yardım” gibi “masum” amaçlarla kurulduğunu iddia ediyor. Fakat işin içinde silahlı-askeri eğitimin de olması, amaçlananın bundan öteye olduğunu gösteriyor. Zira satır aralarında da olsa, toplumsal kalkışma durumlarında, gerektiğinde orduya paralel güvenlik görevi yapabilecekleri de vurgulanıyor.

Yine devlet, bu yolla, işsiz gençlere iş bulmuş imajı yaratmakla kalmayacak, profesyonel orduya elaman devşirmenin bir olanağı olarak onlardan faydalanacak da. Zira yapılan açıklamalarda, isteyen ve durumu uygun olanların profesyonel orduya yükselebilecekleri de ifade ediliyor.

Kısacası atılan yeni adım, toplumu biraz daha militaristleştirme, ordunun iç operasyonlarda kullanılmasını gittikçe meşrulaştırma ve en önemlisi de pandeminin derinleştirdiği kapitalist krizin tetikleyeceği yeni toplumsal hareketleri bastırma hazırlığından başka bir anlama gelmiyor. Alman devleti sıkıştıkça özüne geri dönüyor. Kullanılan isimler ve yapılan görev tanımları, Alman Kasım Devrimi’nde işçi ayaklanmalarını kanlı bir şekilde bastıran ve Roza Luxemburgları katleden “Freikorps”ları akla getiriyor.