Küresel elitlerin genel kurulu denilebilecek Davos Dünya Ekonomik Forumu (DEF) bu yıl sanal ortamda gerçekleşti ( yüz yüze buluşma mayıs ayında Singapur’da ayrıca yapılacak ). Böylelikle dolar milyarderlerinin, çokuluslu şirket CEO’larının kendi özel uçaklarıyla sökün ettikleri, Dom Perignon şampanyası eşliğinde gelir adaletsizlikleri, küresel iklim değişikliği üzerine ahkam kestikleri bir maskeli balo yaşanmadı.
Kapitalist küreselleşmenin inandırıcılığının yüksek olduğu dönemlerde Davos toplantıları dış ticaretin liberalleşmesinin, finansallaşmanın derinleşmesinin, piyasa toplumunun dünyanın en ücra köşelerine dahi nüfuz etmesinin nimetlerinden dem vururdu. Son yıllarda neoliberalizmin ideolojik hegemonyasının zayıfladığını hissetmesinin de etkisiyle, “kremanın kreması” şahsiyetlerin bu buluşmalarına bir karamsarlık havası egemen oldu. Zamanın ruhunu çok iyi okuyan DEF kurucusu Klaus Schwab 2021’in ana temasını “Büyük Sıfırlama” olarak belirledi. Bu gündemi 2020 Mayıs’ında Prens Charles ile birlikte ilan ettiler.
Düzenlemelerin kısa tarihçesi
Oxford Üniversitesi’nden Jonathan Michie’ye göre küresel krizlerin eylem gerektirdiği böyle kritik dönemeçler daha önce de yaşanmıştı. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Milletler Cemiyeti’nin kurulmasına Birleşik Krallık ön ayak olmuş, Almanya’nın ağır savaş tazminatları ödemeye zorlanması, ülkenin ekonomik iyileşme sağlamasını ve politik istikrara kavuşmasını engelleyince tarihin o acı sayfaları açılmıştı.(The Conversation, Davos 2021: to achieve a “great reset…” 21 Ocak 2021).
İkinci Dünya Savaşı sonrasında ise gereken dersler çıkarılmış 1944’te Bretton Woods’ta yeni bir dönemin temelleri atılmıştı. ABD’nin küresel hegemonyasını ilan ettiği, altına dayalı doların dünyanın rezerv parası haline geldiği, BM-IMF-DB-GATT ile dönemin kurumsal yapılarının şekillendiği bu tasarım 70’lerin başına kadar kapitalizme göreceli istikrar kazandırmıştı.
Bilindiği gibi Şili’de Pinochet Darbesi sonrası Chicago Oğlanları’nın marifetiyle neoliberalizmin laboratuar çalışmaları tamamlanmış, Thatcher ile İngiltere’de, Reagan ile ABD’de bu piyasacı tasarım metropol kapitalist ülkelerde uygulamaya sokulmuştu.
2007-2008 Küresel Finansal Kriz ertesinde 30’lardan sonraki ilk küresel durgunluk deneyimlenmiş, finansal piyasalara düzenlemeler getirme, vergi cennetlerini denetim altına alma, giderek bireyleri de cenderesine sokan aşırı borç yüklerini hafiflemeye yönelik adımlar atma vaatleri karşılıksız kalmıştı. İşte dünya büyüme oranlarının düşük seyrettiği, verimlilik artışlarının duraksadığı, emeğin üretimden aldığı payın gerilediği, gelir ve servet dağılımı bozukluklarının derinleştiği, teknolojik gelişmelerin işgücü piyasasında yaratacağı değişikliklerin endişe konusu haline geldiği, küresel ısınma tehdidinin gezegenimizin kapısı çaldığı bir ortamda Covid-19 pandemisine yakalandı.
Davos’un yol haritası
Bir değişim gereksinimini sezen Davos DEF, eğer dönüşüm söz konusuysa o da bizim, yani küresel burjuvazinin kontrolünde gerçekleşmeli demiş olmalı ki üç maddeli Büyük Sıfırlama yol haritasını ilan etti. Birincisi, hükümetler piyasalara daha adil sonuçlara ulaşmak için öncülük etmeli. Vergiler, maliye politikaları ve düzenlemeler konusunda koordineli davranmalı ve “paydaşlar ekonomisini” ortaya çıkaracak koşulları yaratmalı. Daha adil sonuçlara ulaşmak için servet vergileri konması da dahil, fosil yakıtlara yönelik sübvansiyonların kaldırılması, fikri mülkiyet, dış ticaret ve rekabete yeni kurallar getirilmesi gündeme gelmeli.
Büyük sıfırlama programının ikinci bileşeni eşitlik ve sürdürülebilirliği hükümetler eliyle nirengileyen “yeşil” altyapı yatırımları ve sektörlerin çevresel, sosyal ve yönetişimsel eksenlerde kötü sicillerini düzeltebilecekleri teşvik unsurları devreye sokulmalı.
Üçüncüsü ise özellikle sağlık ve sosyal konularda devreye girecek kamusal programlar desteklenmeli. İlaç, aşı, teşhis benzeri konularda şirketler ve üniversitelerle hükümetler arasında Covid-19 krizi sürecindeki gibi işbirliği yoluna gidilmeli.
DEF’in bu mesajları ister istemez “Hiçbir şeyin değişmemesi için her şeyin değişmesi gerekiyor” sözünü hatırlatıyor. Veya dünyanın o denli çivisi çıktı ki, bari değişim de bizim denetimimizde olsun yaklaşımını…
Oxfam’ın küresel eşitsizlikler raporu
Her yıl dünyanın efendileri Davos’ta toplanırken, İngiliz insani yardım kuruluşu Oxfam da “ dünyanın ahvalini bir görün “ babında “küresel eşitsizlikler” raporunu yayımlar. Bu yıl özellikle pandemi ortamında ortaya çıkan adaletsizlikleri teşhir etmeye odaklanan çalışmanın başlığı “eşitsizlik virüsü” idi. Metinde şu çarpıcı bulgulara yer veriliyor:
En zengin bin kişinin servetlerinin pandemi öncesi döneme ulaşması için sadece 9 ay yeterliyken, dünyanın en yoksul insanlarının eski konumlarına dönmesi için tam 14 kat zaman geçmesi gerekiyor.
■ En zengin 10 dolar milyarderinin servetlerindeki artış miktarı virüsün yoksulluğa sürüklediği tüm insanları kurtarmak, üstüne herkese Covid-19 aşısı yapmak için gereken paradan daha fazladır.
■ Kadınların yoğunlukla çalıştığı sektörler pandemiden daha şiddetli etkilenmiştir. Eğer kadınlar ve erkekler farklı sektörlere dengeli dağılsaydı, 112 milyon kadın işini kaybetme ve gelirinden olma riskiyle karşılaşmayacaktı.
■ Brezilya’da Afrika kökenlilerin, ABD’de Latin kökenli ve siyahların Covid-19 dan ölüm oranı beyazlara eşit olsaydı 22 bin Latin kökenli ve siyah bugün yaşıyor olacaktı.( OXFAM The Inequality Virus Ocak 2021).
Oxfam, statükoyu temsil ettiğinin altını çizdiği DEF Başkanı Klaus Schwab’ın “neoliberalizmden pos-Covid çağına geçme” mesajına yer veriyor. IMF’nin kemer sıkma programlarına dönülmemesi gerektiğini söyleyip, artan oranlı vergiler uygulanması tavsiyesini hatırlatıyor. Küresel sermayenin has yayın organı Financial Times’ın “son kırk yılda hüküm süren politika zihniyetinin” tersine çevrilmesi için yeniden bölüşümü, temel gelir ödemesini, servet vergisini de içeren “radikal reformlar” çağrısına dikkat çekiyor. Ve kendisi daha iyi bir dünya için atılması gereken şu beş adımı sıralıyor:
Toplumsal cinsiyet ve ırksal eşitsizlik de dahil, tüm eşitsizliklerin azalması için hükümetlerin somut uygulamalar gerçekleştirmesi.
Parasız genel sağlık, eğitim, bakım ve diğer kamu hizmetleri yaygınlaştırılarak daha özgür ve adil toplum için adımlar atılması.
Sadece yaşanabilecek bir ücretle yetinilmeyip, daha fazla istihdam güvencesi, emek hakları, hastalık, doğum ve işsizlik ödentileri dahil sömürüsüz bir dünya ve gelir güvencesinin yoksulluktan sürekli çıkış için hayata geçirilmesi.
Artan servet vergileri, finansal işlemler vergisi ve vergiden kaçınmaya son verilmesiyle zengin bireylerin ve büyük şirketlerin vergilendirilmesinin sağlanması.
Gezegenimizin harap edilmesinin önlenmesi ve çocuklarımızın geleceğinin kurtarılması için yeşil ekonomi inşa edilmesi.
Oxfam sonunda bir yardım kuruluşu. Metinlerinde sınıfsal çelişkilere, özel mülkiyet konularına odaklanmaktan kaçınıyor. Vicdanlara, adalet duygusu güçlü bireylere hitap eden çağrılarının hangi örgütlenme formlarıyla, nasıl bir siyasi mücadeleyle başarıya ulaşacağı tartışmalarından uzak duruyor. Ancak ortaya koyduğu çıplak ve çarpıcı gerçekler bizlere, tüm toplumsal muhalefet kesimlerine zengin malzeme sunuyor.
Aşırı sağın büyük sıfırlama talebi
Büyük Sıfırlama talebi sadece büyük burjuvaziden değil, komplo teorilerinden beslenen aşırı sağ çevrelerden de geliyor. Pandeminin bir aldatmacadan ibaret olduğunu öne süren, kapanma önlemlerini protesto için Londra’da toplanan göstericilerin Büyük Sıfırlama yazan pankartlarla yürüdükleri görüldü. Küresel elitlerin zorla aşılama, dijital kimlik kartlarını yaygınlaştırma, özel mülkiyete tecavüz için Covid-19’u bir fırsat olarak kullandığı tezleri bu çevrelerde kabul görüyor. Fox Haber gibi kanalların da tahrikiyle özellikle Joe Biden’ın seçimi kazanmasıyla birlikte bu komplocu fikirlerin daha da fazla taraftar bulduğu gözleniyor. (Quinn Slobodian, How the “great reset” of capitalism became an anti-lockdown conspiracy The Guardian 4 Aralık 2020).
Pandemi sürecinde gerçekten de teknoloji şirketlerinin piyasa değerlerinin yükselmesi, dolar milyarderlerinin servetlerinin kat be kat artması onların komplocu mitlerine elverişli bir malzeme sunuyor. Oxfam’ın sözünü ettiğimiz raporuna göre, 18 Mart ve 31 Aralık 2020 arasında Elon Musk’ın serveti net 128.9 milyar dolar, Jeff Bezos’un 78.2 milyar dolar artmış bulunuyor. Dünyanın en zengin milyarderlerinin toplam serveti de bu dönemde tam 540 milyar dolar sıçrama göstermiş durumda.
Aşırı sağın toplumsal tabanı büyük ölçüde küçük burjuvazinin kapitalist küreselleşme sürecinde kaybeden, konum yitiren kesimlerinden oluşuyor. Derin devlete, şirketler medyasına, politik düzen güçlerine veryansın etmeleri onlara “sol” bir tını veriyor. Ancak azınlıkları, siyahları, Müslümanları, LBGT’leri hedef almaları, bilimden ziyade hurafelere itibar etmeleri, otoriter liderlerden medet ummaları bu reaksiyoner akımları ilerici güçlerden ayırıyor.
Ve ilerici değişim dinamikleri
Ancak son yıllarda Wall Street’i işgal eylemleri, Me Too hareketi, Siyah Hayatlar Değerlidir hareketi, iklim grevleri gibi radikal bir değişim için umut aşılayan inisiyatifler de ortaya çıktı. Geçtiğimiz hafta ABD’de Game Stop hissesi etrafında Wall Street’te yaşanan çalkantı borsaların gerçek yüzünü teşhir etmek için elverişli bir fırsat yarattı.
Öyleyse 2021 ve sonraki yıllarda toplumsal değişim ihtiyacını ne küresel burjuvaziye, ne de aşırı sağ faşist akımlara bırakmak için ilerici güçlere büyük sorumluluk düşüyor. Emek hareketine, kadın hareketine, ekolojik harekete, savaş karşıtı harekete, laik ve aydınlanmacı hareketlere ve bittabi bu enerjileri ortak bir potada birleştirebilecek sol, sosyalist siyasi parti ve hareketlere…
BirGün / 02.02.21