Emperyalizmin göçmenleri – Korkut Boratav

Emperyalist devletlerin eseri olan 'terörle savaşın sığınmacıları'nı fazlasıyla aşan, emperyalizmin göçmenleri ile ilgili bir dramı ve sonuçlarını yaşıyoruz.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 25 Eylül 2020
  • 09:30

ABD’de Brown Üniversitesi’ne bağlı Watson Institute, 11 Eylül 2001 sonrasında ABD’nin başlattığı “terörle savaşlar”ın bazı sonuçlarını araştıran bir raporu 9 Eylül 2020’de yayımladı.

“Hangi sonuçlar?” sorusu Rapor’un ana başlığında açıklanıyor: Savaşın Maliyetleri: Sığınmacı Yaratmak. Bir alt-başlık ayrıntı veriyor: ABD’nin 11 Eylül-sonrası Savaşlarının Yarattığı Nüfus Hareketleri.

Rapor, yedi kişilik bir araştırma ekibinin ürünü. Başında antropoloji profesörü David Vine yer alıyor.

Rapor’un bulgularını, sonuçlarını değerlendirelim. Bazı uzantıları da ekleyerek…

"Terörle Savaş"ın sığınmacıları

Rapor, ABD’nin yakın geçmişte yürüttüğü savaşları yaşayan sekiz ülkeyi kapsıyor: Afganistan, Pakistan, Irak, Libya, Suriye, Somali, Yemen ve Filipinler.

ABD’nin rolü? “Bu nüfus hareketlerinin ana nedeni ABD’nin başlattığı, açıkça katkı yaptığı savaşlardır.” Sözü geçen savaşlara  katkı yapan çeşitli toplumsal, tarihsel, ekonomik koşullar da rol oynamış olabilir; ama tümü ABD tarafından başlatılmıştır.

Biraz da bu nedenle Rapor, Suriye’de 2012-2013’te ABD’nin açıkça desteklediği silahlı direnme dönemindeki zorunlu göçleri dikkate almıyor. Hesaplamaları 2014’e, yani ABD’nin IŞİD’e karşı askerî operasyonları başlatma tarihine çekiyor.

Bu savaşların yarattığı sonuçların sadece bir boyutu ele alınıyor: Yaşadıkları yerleşkeleri, ülkeleri savaş nedeniyle terk etmek zorunda kalan insanların sayısı… Ülke dışı (“sığınma” amaçlı) ve ülke içi hareketler ayrı ayrı tahmin ediliyor. Toplamın alt sınırı 37 milyon insandır. Bu alt sınır dahi, II’nci Dünya Savaşı hariç, son iki yüzyılda yaşanan her savaşın yarattığı göçleri aşmıştır.

Sığınmacılar 8 milyona ulaşıyor; savaş nedenli iç göçlere 29 milyon insan katılıyor. Savaşın son bulması, çatışmaların hafiflemesi gibi nedenlerle iç-göçmenlerin birçoğu dönebilmiştir. “Dönme” olgusu, savaşın yarattığı şoku ortadan kaldırmadığı için Rapor, bu insanları toplamda tutmuştur.

Listede Filipinler’in yer alması yadırganabilir. Rapor’dan öğreniyoruz ki, ABD özel kuvvetleri ve Filipin hükümeti Mindanao adalarındaki İslamcı, ayrılmacı hareketlere silahlı operasyonlar yürütmüş ve 1,7 milyon insanı iç göçlere sürüklemiş.

Irak işgali: Üç yılda 655.000 ölü

Savaşın Maliyetleri Raporu’nun sekiz ülke için hesapladığı “maliyetler”in en ağırı Irak’a düşüyor: 2013-2020 arasında 9,2 milyon insanın zorunlu göçü… 6,9 milyon insan, gelen ABD’nin önce Saddam’a, sonra IŞİD’e karşı savaşları nedeniyle yerleşkelerini, evlerini terk etmiş; gerisi ülke dışına kaçmış.

2 milyon aşkın bu ikinci grubun çoğunluğunun Türkiye üzerinden sığınmacı olarak Avrupa’ya yöneldiği anlaşılıyor. Ne kadarının Türkiye’de kaldığını Rapor belirtmiyor; resmi kayıtlarımızda vardır.

ABD’nin Irak savaşının “ana maliyeti”, Rapor’un hesapladığı nüfus hareketleri değil; elbette ölümlerdir. Sadece üç yılı aşkın bir dönemde Irak’ta işgal nedeniyle meydana gelen ölümler araştırılmış; bulgular İngiltere’nin ünlü tıp dergisi The Lancet’in 11 Ekim 2006 tarihli internet sayfasında yayımlanmıştı.

Bu araştırma, Mart 2003 ile Temmuz 2006 arasında Irak’ta 1849 haneye uygulanan bir ankete dayanıyordu. Anket sonuçlarına göre kapsanan kırk ayda işgal nedeniyle ölen Iraklılar 654.965  kişiydi. Bu tahminin yüzde 90’ı aşan bölümü (yaklaşık 601 bin kişi) şiddet sonucu ölenlerden oluşuyordu. Geri kalan ölümler, “işgale bağlanabilecek diğer etkenler”den kaynaklanmaktaydı. Bu araştırmanın ayrıntılarını Türkiye’nin Faşizmleri ve AKP başlıklı kitabımda yayımladım (İmge, 2015, ss.275-278).

Savaşın Maliyetleri Raporu, savaşların yol açtığı ölümleri hesaplamayı hedeflememiştir. Kapsanan ülkelerden Afganistan; Irak ve Suriye’de “ABD’nin terörle savaşının ölüm bilançosu”, zaman zaman Batı’nın resmî kaynakları tarafından duyuruluyor. Elbette güvenemiyoruz. Irak için on dört yıl önce yapılan türden anketlere, savaş mağdurlarından elde edilen bilgilere ulaşanlar varsa, paylaşmaları beklenir.

Avrupa’nın "sığınmacı krizi"

İngiltere’den Fransa’ya, Almanya’dan İtalya’ya Avrupa’nın önde gelen siyasetçileri, seçim sonuçlarını etkileyen, iktidarları değiştirebilecek sığınmacı krizini yıllar boyunca tartışıyor; Savaşın Maliyetleri Raporu’nda vurgulanan gerçek nedenine ise asla değinmiyorlar. İngiliz İşçi Partisi’nin bir önceki lideri Jeremy Corbyn’i saymazsak… Corbyn de esasen bu türlü “aykırılıkları” nedeniyle liderlikten uzaklaştırılmıştı.

Avrupalı liderlerin suskunluk nedeni açıktır: “Sığınmacı krizini” tetikleyen Orta Doğu savaşlarındaki suç ortaklıkları… Bu suçlamayı, İngiltere’den bir gazeteci, Patrick Cockburn, Savaşın Maliyetleri Raporu’nu tanıtan bir yazısında açıkça yapıyor. CounterPunch dergisinin 19 Eylül sayısında yayımlanan yazısının başlığı açıklayıcıdır: “Avrupa’daki Sığınmacı Krizinin Gerçek Nedeni Amerika’nın Terörle Savaşıdır”.

Patrick Cockburn Irak ve Suriye’deki emperyalist savaşları ilk elden ve “mağdurlar”ın penceresinden izleyen az sayıda onurlu Batılı gazetecilerden biridir. Bu ülkelerde son yirmi yılın insanlık dramlarına ilk elden tanık olmuştur. Yazısından birkaç  aktarma yapalım:

“Uydurma lastik botlara tıka basa doldurulmuş umarsız sığınmacılar İngiltere’nin Güney kıyılarına ulaşıyorlar. Bunlara istilacı gözüyle bakan göstericiler, geçen hafta Dover limanının çıkışını ‘sınırlarımızı koruyun’ çağrısıyla kapattılar.”

“Batı’daki yaygın bir görüşe göre bu insanlar yozlaşmış, şiddet dolu ülkelerinden kurtulmak için daha güvenli, zengin coğrafyalara sığınma çabaları içindedir. Gerçekte ise Manş Denizi’nin kıyılarına kadar uzanan bu toplu göçün kaynağı, ABD ve müttefiklerinin 11 Eylül sonrasında başlattığı askerî müdahalelerdir.”

Cockburn, Savaşın Maliyetleri Raporu’nun yukarıda özetlediğim ana bulgularını aktardıktan sonra devam ediyor:

“20 yılda en az 37 milyon insanın toplu göçüne yol açan bu savaşların, çatışmaların tek sorumlusu ABD değildir. 2011’de Britanya ve Fransa, ABD’nin desteğiyle, Libya halkını Kaddafi’den kurtarma iddiasıyla Libya savaşını başlattı. Sonuçta, birbiriyle savaşan çetelere, gangsterlere devredilen Libya, Kuzey Afrika’dan Avrupa’ya taşan sığınmacıların geçidi oldu.”

“David Cameron, Nicolas Sarkozy ve Hillary Clinton kadar geri zekalı liderler dahi bu savaşların yol açacağı feci siyasal sonuçları öngörmeliydi. Kaçınılmaz olarak tetiklenen sığınmacı ve göçmen dalgası tüm Avrupa’da yabancı-karşıtı aşırı sağ akımları güçlendirecek ve 2016’daki Brexit halkoylamasının sonucunu da belirleyecekti.”

Neoliberalizmin göçmenleri

Tekrar edeyim: Emperyalizmin son yirmi yılda Orta Doğu’da yoğunlaşan kaba saldırganlığı, milyonlarca zorunlu göçe, sayısız ölümlere yol açtı. Madalyonun öbür yüzü Batı siyasetinde ortaya çıktı: Sığınmacı krizi, Avrupa’da aşırı sağı güçlendirdi; iktidarları etkiledi.

Bu tespitler eksiktir. Emperyalizmin ekonomik katkıları ile tamamlanmalıdır.

Daha açıkça ifade edelim. Kırk yıldan bu yana sermayenin sınırsız tahakkümü, neoliberalizm adı altında Güney coğrafyasına taşınmakta; yarattığı şoklar, milyonlarca emekçiyi Avrupa’ya, ABD’ye sürüklemektedir.

Kimdir bu emekçiler? “Serbest dış ticaret, küçülen devlet, özelleştirmeler, tarımın uluslararası piyasalara teslimi, işgücü piyasalarının esnekleştirilmesi, kamu hizmetlerinin metalaşması” reçetelerinin mağdurları… Kapanan fabrikaların işçileri, diplomalı işsizler, kent yoksulları, devletlerinin fiyat, kredi desteğinden yoksun kalan pamuk, pirinç, mısır çiftçileri, topraklarını yitiren köylüler…

“ABD’nin terörle savaşı”nın kapsamı dışında kalan Magrip’in, Siyah Afrika’nın milyonları, sadece Libya’dan değil, Fas üzerinden de Avrupa’ya ulaşmaya çalışıyor. Topraklarını yitiren Meksikalı çiftçiler yıllardan beri ABD’ye sızıyor. Tüm Latin Amerika’dan Kuzey’e yönelen emekçi akımı geçen yıl, Guatemela, Honduras, Salvador’dan yürüyerek Meksika-ABD sınırına ulaşan on binlerde ortaya çıktı; Trump’ın duvarına, dikenli tellerine takıldı.

Tüm Batı toplumlarını etkileyen siyasal sonuçları da gözlüyoruz: Batı emekçilerinin geleneksel sol’dan kopması, neo-faşizme yönelmesi ve Trump, Johnson benzeri faşistlerin iktidarı…

Kısacası, emperyalist devletlerin eseri olan “terörle savaşın sığınmacıları”nı fazlasıyla aşan, emperyalizmin göçmenleri ile ilgili bir dramı ve sonuçlarını yaşıyoruz.

25.09.20 / soL