Gözaltında kayıp ve hasta tutsak eylemleri

Diyarbakır, Batman ve İzmir’de gözaltında kaybedilenler için adalet aranırken, Ankara’da hasta tutsak Mehmet Emin Özkan’ın serbest bırakılması istendi.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 11 Aralık 2021
  • 23:20

Diyarbakır

Diyarbakır'da kayıp yakınları ve İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şube üyeleri, İnsan Hakları Haftası'nda, eylemlerinin bir kez daha Koşuyolu Parkı'ndaki Yaşam Hakkı Anıtı önünde 670. hafta eylemini yaptı. Eyleme Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), Diyarbakır Barosu ve Amed Tabip Odası yöneticileri ve üyeleri destek verdi.

İHD Diyarbakır Şube Başkanı Abdullah Zeytun, kayıp yakınlarının 90'lı yıllardan bu yana yakınlarını bulmak için mücadele ettiğini belirterek kayıpların bulunması için onlarla mücadele etmeye devam edeceklerini dile getirdi.

 Ardından konuşan Eğitim Sen Diyarbakır 1 No'lu Şube Başkanı Emine Akşahin ise, kaçırmaların, katletmelerin, işkencelerin iktidarın 90'lı yıllarda uyguladığı olağan politikaları olduğuna vurgu yaptı. Konuşmasını açıklama alanında bulunan kolluğa bakarak yapan Akşahin, kaçırılmaların yaşandığı o dönemde 170 eğitim emekçisinin kaydedildiğini hatırlatarak "Failleri belliydi" dedi.

Basın metnini İHD Şube Kayıp Komisyonu üyesi Fırat Akdeniz okudu. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin Birleşmiş Milletler (BM) tarafından kabul edilişinin 73’üncü yılında olduklarını hatırlatarak, bildirgenin insanlık için büyük bir kazanım olduğunu belirtti.

Fakat kayıp yakınları ve insan hakları savunucularının beyannamenin 73’üncü yıldönümünü buruk karşıladıklarını dile getiren Akdeniz şunları ifade edildi:

“Geçen yıllara rağmen kayıplarımız için ‘bir mezar’ talebimiz, kaybedildikleri günden bu yana halen devam etmektedir. Üzerinde yaşadığımız bu topraklarda çoğunluğu 90’lı yıllarda olmak üzere, devletin resmi ve yarı resmi paramiliter güçleri tarafından sayısız faili meçhul cinayet, yargısız infaz, gözaltında kayıp ve zorla kaybetme yaşandı. Kaybedilen binlerce insanın akıbeti tam olarak bilinmediği gibi, yaşamını yitirdiği düşünülenlerin de mezar yerleri dahi bilinmiyor”

Annelerin çeyrek asıdır evlatlarının akıbetini öğrenmek için mücadele ettiklerini söyleyen Akdeniz, devamında şunları ifade etti:

Cumartesi Anneleri’nin ‘Evlatlarımızı sağ aldınız, onları sağ istiyoruz’ sloganı ile başlatmış olduğu oturma eylemi bugün İstanbul Galatasaray Meydanı’nda 872. hafta, Koşuyolu Parkı’nda ise 670. haftasına girmiş bulunmakta. Birçok kez kolluk kuvvetlerinin gaz bombalarına maruz kalan, yerlerde sürüklenen, gözaltına alınan ve her seferinde haklarında yargılama yapılan kayıp yakınları, her türlü baskı ve saldırılara rağmen mücadelelerini kararlılıkla bugünlere taşımayı sürdürmüştür. İnsanlığın ilk erdemlerinden biri olan mezar hakkı şüphesiz insanlığın en büyük kazanımlarından biri olmuştur. Ama maalesef 21’inci yüzyılın 2022 arifesinde kayıp yakınlarının halen kendi evlatlarının kemiklerinin arayışı içerisinde olmaları insanlık için koca bir utanç olarak ortada duruyor

Akdeniz, 30 yıldan fazla evladı için mücadele eden ve Cumartesi Anneleri’nin simge yüzlerinden olan Berfo anayı hatırlattı. Akdeniz, Berfo ananın ‘Oğlumu gömmeden ölmeyeceğim’ dese de, Cemil’ine kavuşmadan gözü açık bir şekilde bu dünyadan sessizce göçüp gittiğini, ona verilen sözlerin ise hiçbirinin tutulmadığını ifade etti.

Eylül ayında yaşamını yitiren Barış Annesi Hayriye Doğan’ı anan Akdeniz şunu vurguladı:

Bugün yaşam hakkı anıtı önünde onun yokluğunda adalet ve hakikat mücadelesini veren insan hakları savunucuları ve kayıp yakınları olarak onun mücadelesini bıraktığı yerden sürdürüyoruz. İnsan hakları savunucuları ve kayıp yakınları olarak, bizler değil çeyrek asır; asırlar geçse de kendi kayıp arama mücadelemizi sürdürmekten asla vazgeçmeyeceğiz. Son kaybımızın kemiklerini bulana dek bu mücadeleyi sürdüreceğiz. Çünkü bu mücadeleyi bugünlere taşıyan ve bugün aramızda olmayan Berfo ana, Hayriye ana, Elmas ana ve diğer tüm kayıplarımıza olan vefa borcumuzdur”

Akdeniz, devamında şunları ifade etti:

“Biz insan hakları savunucuları ve kayıp yakınları olarak, 10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası’nda buradan bir kez daha sesleniyoruz; her şeyden önce toplumsal bir barışın hayata geçirilmesi için derhal bir çatışmasızlık sürecine girilmesi gerektiğinin çağrısını bir kez daha yineliyoruz. Zorla kaybettirilenlerin akıbetleri ortaya çıkarılmalı ve zorla kaybedilenlerin bulunması, faili meçhul cinayetler sonucu katledilenlerin faillerinin ortaya çıkarılması için devletin tüm arşivlerini açması, tüm yetkili kişi ve kurumların hakikatle yüzleşme sürecini başlatması gerekmektedir. Hükümeti, ‘BM Kişilerin Gözaltında Kayıptan Korunmaları ile İlgili Uluslararası Sözleşme’yi imzalamaya ve sözleşme gereklerini yerine getirmeye davet ediyoruz. Yargı mensuplarını, sistematik cezasızlık politikasından vazgeçmeye ve uluslararası belgelere göre insanlık suçu olan tüm kayıp vakaları konusunda etkin bir yargılama yürütmeye, uluslararası sözleşmeler uyarınca bu suçlar için zamanaşımı hükümlerini dikkate almamaya çağırıyoruz.”

Okunan metnin ardından, 29 Haziran 1992 yılında katledilen ve faili meçhul bırakılan Ramazan Yüce’nin failleri soruldu.

 Yüce’nin katledilişini İHD Diyarbakır Şubesi Kadın Komisyonu üyesi Derya Yıldırım anlattı. 1991-1997 yılları arasında Silvan ilçesinde faili meçhul cinayetlerin yoğun yaşandığını dile getiren Yıldırım, Hizbullah’ın o dönemde devletin sınırsız desteğini arkasına alarak özellikle ilçe merkezinde sivil halka yönelik yüzlerce faili meçhul cinayete karıştığını söyledi. Yıldırım, bu cinayetler sonucu katledilenlerden birinin de Silvan Yatılı Bölge Okulu’nda hizmetli kadrosunda görev yapan evli ve 7 çocuk babası Ramazan Yüce olduğunu ifade etti. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra gözaltına alınıp, yoğun işkencelerden geçirilen Yüce’nin sonraki yıllarda da defalarca gözaltına alınıp serbest bırakıldığını belirten Yıldırım, Yüce’nin büyük kızının da o dönem Hizbullah saldırısından ağır yaralı olarak kurtulduğunu paylaştı.

Yüce’nin ailenin sürekli baskı ve tehdit altında olduğunu anlatan Yıldırım şunları dedi:

“29 Haziran 1992 tarihinde Ramazan Yüce dışardan liseyi bitirme sınavı için Diyarbakır’a gider. O sabah eşine ‘Ben gidiyorum ama kötü rüyalar gördüm. Bana bir şey olursa nişanlı olan kızımı evlendirin’ der ve evden çıkar. Diyarbakır’dan Silvan’a gelmek üzereyken Lalebey Sokak’ta silahlı saldırıya uğrar. Ramazan Yüce orada hayatını kaybeder. Cenazesi Silvan ilçe merkezine kaldırılarak orada defin edilir. Taziyenin yoğun kalabalık geçmesinden dolayı yine o dönemin karanlık güçleri tarafından cenaze törenine saldırı gerçekleşir. Yüce’nin cinayeti faili meçhul olarak kayıtlara geçer”.

Sorumluların tespit edilip yargı önüne çıkarılarak cezalandırılmasını istediklerini söyleyen Yıldırım, “Bundan tam 29 yıl önce bu kentin dar sokaklarından birinde katledilen Ramazan Yüce için adalet istiyoruz” diye konuştu.

 Kayıp yakınları ve insan hakları savunucuları Ramazan Yüce ile diğer tüm kayıp ve faili meçhul siyasi cinayetlere kurban gidenler için oturma eyleminde bulundu. Oturma eyleminin ardından açıklama sona erdi.

Batman

 Batman’da da kayıp yakınları ve İHD Şubesi üyeleri, 507’nci haftaya ulaşan eylemlerinde Gülistan Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı önünde açıklama yaptı. "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" yazılı pankartı ve kayıpların fotoğraflarının taşındığı açıklamada İHD Batman Şube Yöneticisi Hüseyin Elçi konuştu. 20 Mart 1995’te gözaltına kaybedilen Hasan Ocak’ın ailesinin verdiği mücadele ile Cumartesi Annelerinin eyleminin başladığını hatırlatan Elçi, “Cumartesi Annelerinin haykırışının kulakları sağır ettiği noktadayız. Biz dün olduğu gibi bugün de ‘kayıplarımızı bulun ve faillerini yargılayın' diye haykıran annelerin sesine ses vereceğiz. Annelerin yılmaz mücadelesine omuz vermek için toplanan bizler, kardeşlerimizin, ağabeylerimizin, ablalarımızın, babalarımızın akıbetini sormak için bir aradayız” diye konuştu.

Elçi, kayıplar ve faili meçhul cinayetler için verdikleri mücadelede taleplerinin gerçekleşmesinin önündeki en büyük engelin ise Türkiye'de hukukun üstünlüğünü esas alan siyasi bir iradenin bulunmaması olduğunu ifade etti. Elçi, “İktidarların insan haklarını, yargı bağımsızlığını ve hukukun üstünlüğünü ortadan kaldırmaya yönelik politikalarından dolayı hakikat ve adalete ulaşmamız bugüne kadar mümkün olmamıştır” dedi. Açıklama, 5 dakikalık oturma eylemi ile son buldu.

İzmir

İHD İzmir Şubesi Kayıplar Komisyonu da, “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” şiarıyla Konak eski Sümerbank önünde açıklama gerçekleştirdi. Bu haftaki eylemde, Urfa’nın Siverek ilçesine bağlı Bağlar Mahallesi'nde 6 Aralık 1993 tarihinde gözaltına alındıktan sonra kaybedilen Hüseyin Taşkaya'nın akıbeti soruldu. Taşkaya'nın kayıp hikayesini okuyan Şube Yöneticisi Caner Canlı, Taşkaya'nın Siverek'te amcasının evinden asker, polis ve Bucak Aşireti’ne mensup korucular tarafından gözaltına alındığını anımsattı. Gözaltı operasyonuna katılan 30 araçlık konvoyu Siverek Jandarma Karakol Komutanı Üsteğmen Ahmet Şentürk’ün komuta ettiğini belirten Canlı, ailenin jandarma, emniyet, savcılık ve valiliğe başvurarak, Taşkaya’nın akıbetini öğrenmeye çalıştığını söyledi.

Gözaltına alındıktan kısa bir süre sonra ise askeri yetkililerin Taşkaya’nın polisler tarafından götürüldüğü bilgisini aileye verdiğini dile getiren Canlı şunları vurguladı:

"Emniyet ‘bizde yok Sedat Bucak'a sorun’ dedi. DYP milletvekili, aşiret reisi- korucu başı Sedat Bucak ‘Bizim ekip almış fakat devlete teslim etmiş; bundan sonra haberimiz yok, devlet biliyor’ dedi. Siverek Cumhuriyet Başsavcılığı da Taşkaya'nın gözaltına alınmasını ailenin soyut iddiası olarak değerlendirdi ve takibata yer olmadığı iddiasıyla ‘takipsizlik kararı’ verdi. Ailenin tüm başvuruları sonuçsuz kaldı"

O tarihten sonra Taşkaya'dan bir daha haber alınmadığını söyleyen Canlı, Taşkaya'nın gözaltında kaybedilmesinden korucu başı Sedat Bucak başta olmak üzere korucular Ahmet Bucak, Ahmet Ersin Bucak, Halil Beyazkaz, Kemal Üzeyroğlu, İsmet Özeyranoğlu, Mustafa Üzeyroğlu, dönemin Siverek Jandarma Karakol Komutanı Üsteğmen Ahmet Şentürk, Siverek Kaymakamı Celalettin Yüksel, Urfa Jandarma Alay Komutanı Seral Saral, Jandarma Asayiş Bölge Komutanı Korgeneral Hasan Kundakçı, Urfa Emniyet Müdürü Mehmet Cebe, Urfa Emniyet Müdürlüğü Siyasi Şube Müdürü Mustafa Tekin, Urfa Cumhuriyet Başsavcısı Hüseyin Fidanboy ve Urfa Valisi Tevfik Ziyaeddin Akbulut’un sorumlu olduğunu söyledi.

Canlı, İnsan Hakları Haftası nedeniyle bir kez daha tüm kayıpların bulunması, faillerin yargılanması talebini yineledi.

Ankara

Hasta Mahpuslara Özgürlük İnisiyatifi, hasta tutukluların durumuna dikkat çektiği eylemlerinin 379’uncu haftasında İHD Ankara Şubesi önünde basın açıklaması yaptı.

Açıklamada konuşan İHD Merkez Yürütme Kurulu (MYK) Üyesi Nuray Çevirmen, öncelikle Kandıra 1 Nolu F Tipi Kapalı Cezaevi’nde sistematik işkenceye maruz kalan, tecavüze uğrayan Garibe Gezer'in ölümünün  soruşturulmasını talep ettiklerini belirtti.

Daha sonra Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutulan 83 yaşındaki ağır hasta tutuklu Mehmet Emin Özkan’ın durumuna değinen Çevirmen, Özkan’ın yaşamını cezaevinde devam ettiremeyecek durumda olduğunu hatırlattı. Çevirmen,  Özkan için defalarca çağrı yapılmasına rağmen hala cezaevinde tutulduğuna dikkati çekti. Özkan’ın 26 yıldır hukuksuz bir şekilde cezaevinde tutulduğunu belirten Çevirmen, “Yürümekte ve konuşmakta zorlanmaktadır. Ağır kalp hastasıdır ve bugüne kadar 5 kez kalp krizi geçirmiş olup 4 kez anjiyo yapılmış, 10 yıldır da kalbinde stend takılıdır. İleri derecede KOAH hastasıdır ve nefes alıp vermekte güçlük çekmektedir. Yüksek tansiyon hastalığı bulunmakta ve her gün en az 4-5 kez tansiyon takibi yapılmaktadır” dedi.

Özkan’ın Alzheimer hastası olduğunu anımsatan Çevirmen, “Beynindeki anevrizma nedeniyle beyin kanaması geçirme tehlikesi bulunan Mehmet Emin Özkan, sıcak suyla yıkanamamakta ancak soğuğa yakın ılık su ile yıkanabilmektedir. Öte yandan kemik erimesi de başlamıştır. Özkan için 2015 yılında yüzde 87 oranında ağır hasta olduğu ve cezaevinde kalamayacağı yönünde verilen rapor, 2019’da yapılan bir başka kontrolde kaldırıldı” ifadelerini kullandı.

Özkan’a defalarca Adli Tıp Kurumu (ATK) tarafından siyasi saiklerle “Cezaevinde kalabilir” raporu verildiğini belirten Çevirmen, “Geçtiğimiz hafta bakanlık talimatıyla tekrar İstanbul ATK’ye, yanında refakatçisi olmadan götürüldü. Hava muhalefeti nedeniyle de orada 3 gün tutuldu. Diyarbakır’a döndüğünde de sevk esnasında Kovid’e yakalandığı tespit edilmiştir. Sevk esnasında Covid’e yakalanmış olması büyük bir ihmaldir. Durumunun ağırlaşması üzerine Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırılmıştır. Şu anda hala hastanede, insanlık onuruna aykırı bir şekilde elleri ve ayağı kelepçeli olarak tedavi edilmektedir” dedi.

Ailenin refakatçi talebinin kabul edilmediğini aktaran Çevirmen, şunları söyledi:  “En son götürüldüğü ATK’den henüz raporu gelmemiştir. Mehmet Emin Özkan dosyasındaki hukuksuzluk ortadan kaldırılmalı ve adil yargılanma ihlaline son verilmelidir. Ağır hastalıkları, ilerlemiş yaşı ve bir başkasının bakımına ihtiyacı olduğu da göz önüne alınarak, derhal infazına son verilmeli ve hemen tahliye edilmelidir. Mehmet Emin Özkan’ın hala ve ısrarla hapishanede tutulması bir yaşam hakkı ihlalidir.”

 Kaynak:  Mezopotamya Ajansı