Gözaltında kayıp ve hasta mahpus eylemleri

Diyarbakır ve Batman'da gözaltında kaybedilenler için adalet, İzmir ve Ankara'da hasta mahpusların serbest bırakılmaları istendi.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 18 Aralık 2021
  • 21:15

Diyarbakır

İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınları eylemlerinin 671'inci haftasında da Koşuyolu Parkı'ndaki Yaşam Hakkı Anıtı önünde yaptığı eylemde 25 Mart 1996 yılında gözaltına alındıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Atilla Osmanoğlu’nun akıbeti soruldu.

Eylemde konuşan İHD Diyarbakır Şube Başkanı Abdullah Zeytun, insan hakları ihlallerinin devam ettiğini ve buna bağlı ekonomik krizin derinleştiğine dikkati çekti. Zeytun, “Geçmişiyle hesaplaşmayan devlet, ne yazık ki başka bir hukuksuzluk olan insanların hastanede ağır hastalıklarla yaşamını yitirmesine sebebiyet veriyor” diyerek, hasta tutukluların yaşamını yitirmesine değindi. 1990’lı yıllardaki hukuksuzluğun bugün farklı bir biçimde sürdüğünü söyleyen Zeytun, hasta tutukluların ATK raporlarına rağmen cezaevlerinde yaşamlarını yitirdiğini kaydetti. Zeytun, “Bizler yeni Halil Güneş örneklerini görmek istemiyoruz” dedi.

Ardından İHD avukatlarından Eylül Özgültekin, Osmanoğlu'nun akıbetini sordu. Osmanoğlu’nun Hazro'da görev yapan bir üsteğmen tarafından sürekli tehdit edildiği için ailesiyle birlikte Şubat 1992'de Diyarbakır merkeze taşındıklarını belirten Özgültekin, Osmanoğlu'nun babası Muhyettin Osmanoğlu’nun da 1994 yılında 28 gün tutuklanarak ağır işkencelere maruz kaldığını ve daha sonra hakkındaki suçlamalardan beraat ettiğini aktardı. Sivil polis olan iki kişinin 23 Mart 1996 tarihinde “karayolu kantin ihalesi” diyerek Atilla Osmanoğlu’nu yanlarında götürmek istediklerini belirten Özgültekin, "Atilla, ‘dükkanda kendisinden başka kimsenin olmadığını’ gerekçe göstererek gitme teklifini ret eder ve bu durumu tedirgin bir şekilde akşam ailesine anlatır. 25 Mart 1996 tarihinde saat 11 civarlarında baba Muhyettin dükkana geldiği esnada sivil giyimli, silahlı ve telsizli iki kişi Ali’yi zorla arabaya bindirilirken görür. Babanın itirazı üzerine sivil giyimli polisler kantin hizmeti sağlamaya yönelik sözleşme teklifinde bulunabilmesi için Emniyet Müdürlüğüne götürüleceklerini, yarım saat içinde geri getireceklerini söyler. Akşam olur Ali eve gelmez" diye kaydetti.

Ertesi gün baba Osmanoğlu’nun valiliğe ve savcılığa dilekçeyle başvurduğunu ifade eden Özgültekin, Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin dilekçeye 1 Nisan 1996 tarihinde “gözaltına alınanlar arasında böyle bir isme rastlanmadığı” cevabı verdiğini belirtti. Özgültekin, valilik başvurusundan da bir sonuç alınamadığını ve iç hukuk yollarının tükenmesi üzerine dosyanın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) taşındığını kaydetti. Özgültekin, "JİTEM eski elemanı Abdülkadir Aygan’ın 2005 yılında Özgür Gündem gazetesinde yayınlanan itiraflarında ‘Atilla Osmanoğlu’nun JİTEM tarafından kaçırıldığını, aynı zamanda Koçero olarak da bilinen Cındi Acet tarafından cesedin teşhisi mümkün olmaması için başının çekiçle ezildiğini ve Cizre-Silopi karayolundan Habur Gümrük Kapısı’na doğru giderken yoldaki bir petrol tankerine atıldığını’ anlatıyordu” diye kaydetti.

AİHM’in Muhyettin Osmanoğlu’nun başvurusunu kabul etmesi ardından hükümetten istenen gözaltı kayıtlarında da Atilla Osmanoğlu’nun adının geçmediğine anımsatan Özgültekin şunları söyledi:

"1998 yılı sonlarında İHD Diyarbakır Şubesi ve Genel Merkez kendilerine yapılan kayıp başvurularından oluşan bir dosyayı İdil Cumhuriyet Başsavcılığına iletir. 4 Ocak 1999 günü İdil Cumhuriyet Başsavcısı, 30 Mart 1996 günü Silopi’de bulunan ve kimliği tespit edilemeyen bir erkek cesedinin, kendisine İHD tarafından gönderilen fotoğraflarla mukayese edildiğini ve cesedin Atilla Osmanoğlu’na ait olabileceğini bildirir. Bunun üzerine İHD heyeti 6 Ocak 1999 tarihinde baba Muhyettin Osmanoğlu ile birlikte İdil Cumhuriyet Başsavcılığıyla görüşmeler yapar. İdil Cumhuriyet Başsavcılığı mevcut fotoğrafları teşhis için baba Muhyettin Osmanoğlu’na gösterir, fakat baba net bir kanıya varmaz. Dosya içeriğinde bulunan elbiselere ilişkin tutanakta eksiklik içermesine rağmen cesedin çekilen fotoğrafları üzerinde belirgin olarak görülen kazağın Osmanoğlu'na ait olduğu eşi tarafından ifade edilmiştir. Fotoğraflarda cesedin özellikle yüz bölgesinde meydana getirilen tahribat kesin olarak teşhis yapılmasını güçleştirir. Neticede kesin bir teşhis yapılmaz. Ceset, Silopi kimsesizler mezarlığında defnedilmiş ve tam olarak nereye defnedildiği de kayıt altına alınmamıştı. AİHM 24 Ocak 2008’de, yaşam hakkını koruyan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 2. Maddesinin (esas ve usul yönünden) ve kötü muameleyi yasaklayan 3. Maddenin başvuran bakımından ihlal edildiğine karar verir ve Türkiye’yi maddi ve manevi tazminata mahkum eder.”

Yoğun yağmura rağmen yapılan eylem, gözaltında kaybedilen Osmanoğlu ve diğer tüm faili meçhuller için yapılan 1 dakikalık oturma eyleminin ardından sonlandırıldı.

Batman

İHD Batman Şubesi ve kayıp yakınları Gülistan Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı önünde 508. hafta eylemini gerçekleştirdi. "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" yazılı pankart ile kayıpların fotoğrafının açıldığı açıklamada, İHD Şube yöneticisi Mahfuz Akgül konuştu. Akgül, Cumartesi Anneleri’nin mücadelesine değindi. Akgül, Galatasaray Meydanı’nın halen Cumartesi Anneleri'ne yasaklı olduğuna dikkati çekerek, "Analık hakkıyla, ana yüreğinden gelenle konuşan ve davranan Cumartesi Anneleri’ne yönelik her saldırı, toplum vicdanında ve aklında anında mahkum edilecek; Ulusal mahkemelerde olmazsa da uluslararası mahkemelerde mutlaka cezalandırılacaktır. İnsan hakları savunucuları olarak, Cumartesi Annelerinin her zaman hakikat ve adalet taleplerinin sesi, soluğu olmaya devam edeceğimizi bir kez daha haykırıyoruz” ifadelerini kullandı.

İzmir

İHD İzmir Şubesi Hapishane Komisyonu, bu haftaki eyleminde ağır hasta tutuklu Mehmet Emin Özkan'ın serbest bırakılmasını istedi. Konak eski Sümerbank önünde yapılan açıklamaya "Hasta tutsaklara özgürlük, Mehmet Emin Özkan'a özgürlük" yazılı pankart açıldı.

Hapishane Komisyonu Sözcüsü Ahmet Çiçek, son günlerde yaşamını yitiren ağır hasta tutsakların ailelerine başsağlığında bulunarak, uzun yıllardır hasta tutukluların tahliye edilmeleri için mücadele etmelerine rağmen çığlıklarının görmezden gelindiğini söyledi. Hasta tutuklulara yönelik yapılan tüm uygulamaların suç karnelerini çoğalttığını söyleyen Çiçek, "İçerisinde kronik ve çoklu rahatsızlıkları olanlar, akciğer hastaları, kalp hastaları, kanser hastaları, yaşlı ve yaşamını tek başına devam ettiremeyecek kadar hasta olanlar, cezaevlerinde ısrarla tutulmaya devam edilmektedirler" dedi.

Bu hafta Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi'nde tutulan ağır hasta tutuklu Mehmet Emin Özkan’ın anlatan Çiçek, "Yaşamını cezaevinde devam ettiremeyecek durumda olan Mehmet Emin Özkan’ın serbest bırakılması için defalarca kez kamuoyunda çağrılar yapılmasına rağmen hala hapishanede tutulmaktadır. 83 yaşında ve 26 yıldır hukuksuz bir şekilde hapishanede tutuluyor. Özkan, yaşamını tek başına idame ettiremediği için oğlunun desteği ile yaşamaya çalışıyor. Yürümekte ve konuşmakta zorlanmaktadır. Ağır kalp hastasıdır ve bugüne kadar 5 kez kalp krizi geçirmiş olup 4 kez anjiyo yapılmış, 10 yıldır da kalbinde stend takılıdır. İleri derecede KOAH hastasıdır ve nefes alıp vermekte güçlük çekmektedir. Yüksek tansiyon hastalığı bulunmakta ve her gün en az 4-5 kez tansiyon takibi yapılmaktadır. Alzheimer hastasıdır" dedi.

Çiçek, Özkan’ın ağır hastalıkları, ilerlemiş yaşı ve bir başkasının bakımına ihtiyacı olduğu da göz önüne alınarak, derhal infazına son verilip, tahliye edilmesini istedi. Çiçek, “Özkan’ın hala ve ısrarla hapishanede tutulması bir yaşam hakkı ihlalidir. Hapishanelerden tabutların çıkmasını istemiyoruz. Yetkililerden hasta mahpusların durumlarının kalıcı bir şekilde çözülmesini istiyoruz. Aksi halde oluşan hak ihlalleri ve ölümlerden bugünkü iktidar ve Adalet Bakanlığı sorumlu olacaktır" uyarısında bulundu.

Ankara

Hasta Mahpuslara Özgürlük İnisiyatifi, hasta mahpusların duruma dikkat çekmek için düzenledikleri eylemlerinin 380’inci haftasında İHD Ankara Şubesi önünde açıklama yaptı. “Tedavi haktır engellenemez hasta mahpuslar serbest bırakılsın” yazılı pankartın açıldığı eylemde konuşan İHD Ankara Şube Eşbaşkanı Sevil Turgut, Erzurum H Tipi Kapalı Hapishanesi’nde tutulan ağır hasta Yusuf Özmen’in durumunu aktardı.

Bir hafta içinde iki ağır hasta tutsağın hapiste yaşamını yitirdiğini hatırlatan Turgut, “14 Aralık akşamı Şakran Cezaevi’nde tutulan 56 yaşındaki Abdulrezzak Suyur hastalıkları nedeniyle yaşamını yitirdi. 15 Aralık sabahı da Diyarbakır’da defalarca kez tahliyesi için başvurusu yapılan ancak reddedilen ağır hasta mahpus Halil Güneş yaşamını yitirdi” dedi

Özmen’in ailesinin kendilerine ulaştırdığı bilgileri paylaşan Turgut, Özmen’in kanser hastası olmasına rağmen 16 Şubat 2018’de tutuklandığını belirtti. Turgut, “Mart 2017 yılında testis kanser olduğu öğrenilmiş ve ameliyat edilerek sol testisi alınmıştır. Alınan kitlenin kötü huylu olmasından dolayı Haziran 2017’de kemoterapi almaya başlamış ve bu tedavi 2017 Eylül ayına kadar devam etmiştir” şeklinde ifade etti

Özmen’in, hastanenin verdiği “Cezaevinde kalması hayati risk taşır” raporuna rağmen tahliye edilmediğine dikkati çeken Turgut, “Yusuf Özmen, kanser hastası olduğunu, tedavi gördüğünü ve kaçma ihtimali olmadığını söylemesine rağmen tutuklanmış ve Iğdır Cezaevi’ne konulmuş, burada 5 gün tutulduktan sonra Patnos L Tipi Cezaevi’ne sevk edildi. Burada iken sürekli olarak Erzurum’da hastaneye götürülüyordu. Patnos Devlet Hastanesi, Yusuf Özmen’e yüzde 81 engellilik raporu vermiştir. Hasta, Patnos’ta Onkoloji servisi ve doktoru olmadığından Erzurum H Tipi Kapalı Cezaevi’ne sevk edilmiştir. Erzurum’dayken de Erzurum Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından ‘Cezaevinde kalması hayati risk taşır’ şeklinde rapor verilmiştir” dedi. 

Özmen’in 5’ten fazla hastaneden “cezaevinde kalamaz” raporu olmasına rağmen Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) “cezaevinde kalabilir” dediğini bu nedenle tahliyenin gerçekleşmediğini söyleyen Turgut, “Özmen Iğdır, Patnos, Erzurum, Ankara ve İstanbul Cezaevlerinde hasta haliyle tutulmuştur. Hastanelerin raporlarına rağmen ATK’nin raporu dikkate alındı. 13 Eylül 2019’da tutuklu iken sağlık sorunları nedeniyle tahliye edilmiş ancak bu süre içinde kanser 4. evreye gelmiş ve akciğere metastaz yapmıştır. Tahliye edildikten sonra durumu biraz daha iyiye gitmeye başlamıştır. Ancak Temmuz 2020’de cezası onaylandığı için hasta çok ağır bir strese girmiştir. 5 Mart’ta tekrar tutuklanmış ve cezaevine konulmuştur. Tutuklandıktan sonra Erzurum Eğitim ve Araştırma Hastanesi tekrar ‘Cezaevinde kalması hayati tehlike taşır’ şeklinde rapor vermiş ancak ATK ikinci kez ‘cezaevinde kalabilir’ raporu vermiştir” şeklinde vurguladı

Özmen’in birçok hastalığına rağmen ATK’nin “cezaevinde kalabilir” şeklinde verdiği raporun yaşam hakkı ihlali olduğunu aktaran Turgut, “Yusuf Özmen’in akciğerindeki metastaz ilerlemektedir, ayrıca kalp hastasıdır ve Beloc adlı ilaç kullanmaktadır. Bir anda kalp ritmi 180-200’lere kadar çıkıyor, anjiyo olması gerekiyor. Ancak kardiyoloji doktoru tarafından; ‘cezaevi şartlarında ameliyat olursa ve kalp ritim bozukluğu devam ederse kalbine pil takılacağı’ ifade edilmiştir. Bu kadar çok rapora ve ağır hastalığa rağmen tahliye talepleri kabul edilmemektedir. Ayrıca Covid-19 nedeniyle de yaşamı risk altındadır. Yusuf Özmen için Adli Tıp Kurumu tarafından ısrarlı bir şekilde verilen ‘cezaevinde kalabilir’ raporu yaşam hakkı ihlalidir. Hastanelerin defalarca vermiş olduğu raporlar dikkate alınarak sağlıklı koşullarda tedavisinin yapılabilmesi için acil olarak tahliyesi sağlanmalıdır” ifadelerini kullandı.

Kaynak: Mezopotamya Ajansı