Gözaltında kayıplar ve hasta tutsaklar için eylemler

Diyarbakır, Batman ve İzmir’de gözaltında kaybedilenler için adalet istenirken Ankara’da hasta tutsağın serbest bırakılması istendi.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 25 Aralık 2021
  • 18:53

Diyarbakır

Kayıp yakınları ve İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şube üyeleri, Koşuyolu Parkı'ndaki Yaşam Hakkı Anıtı önünde 672. hafta eylemini gerçekleştirdiler.

Eylemde 26 Aralık 1997 tarihinde Diyarbakır kent merkezinde ellerinde telsiz bulunan sivil kıyafetli kişilerce zorla alıkoyulduktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan 41 yaşındaki Mehmet Özdemir’in akıbetini sordu.

Eylemde ilk söz alan İHD Şube Sekreteri Ferhat Berkpınar, hapishanelerdeki hasta mahpuslara ilişkin açıklama yaptı.  Bugün Türkiye hapishanelerinde insan hakları ihlallerinin en şiddetli haliyle yaşandığını söyleyen Berkpınar, İHD Merkezi Hapishaneler Komisyonu'nun yıllık raporlarının verilerini paylaşarak son bir ay içerisinde 7 hasta mahpusun yaşamını yitirdiğini belirtti. 

Berkpınar konuşmasında Mehmet Emin Özkan ve Aysel Tuğluk’un durumlarına dikkat çekerek serbest bırakılmalarını istedi.

Berkpınar'ın ardından kaybedilen Mehmet Özdemir'in 12 yaşındaki torunu Beritan Kaya yazdığı mektubu okudu. Kaya'nın dedesine ve kayıplar mücadelesine dair kaleme aldığı o satırlar şöyle: 

“Öncelikle yaz, kış, yağmur, çamur demeden kayıplar bulunsun failler yargılansın şiarıyla başlatmış oldukları bu kutsal mücadele yürüyüşçüleri olan annelerimizin ellerinden öpüyorum. Bu hikaye dedemin tek değil, faili meçhul cinayete kurban giden tüm babalarımın hikayesidir. 

Hikayemiz, acılarımız, yaşadıklarımız ortak. Ama hikayemizi, acılarımızı sırtlamaktan vazgeçmeyeceğiz. Dedemi istiyorum, dedemin yoldaşlarını istiyorum. Ölü veya diri kayıplarımızı bulma mücadelemizden asla vazgeçmeyeceğiz. Her insan gibi benim de isteklerim var. Ben de dedemin bir mezarı olsun istiyorum. Kemiklerimizi istiyoruz sizden. Dedeme ve yoldaşlarına kemik demek ne kadar çok ağrıma gitse de istiyorum. Dedemin mezarı başında oturup, konuşabileceğim günler istiyorum. Elbet o günler de gelecek. Birçok annelerimiz bu adalet mücadelesini yarıda bıraktı. Ellerinizden öpüyorum. Cennet mekanları olsun. Onların bıraktığı yerden biz devam edeceğiz. Bu haklı mücadelemizden asla vazgeçmeyeceğiz. Gözaltında kaybetme insanlık suçudur. Faillerin bizimle yüzleşmesi ve yargılanması talebinden vazgeçmeyeceğiz.”

Mehmet Özdemir’in kaybedilme sürecini ise İHD Şube avukatlarından Jiyan Ormanlı paylaştı. 1954 yılında Diyarbakır Lice’ye bağlı Araki (Kıyı) köyünde doğan Mehmet Özdemir’in evli ve 7 çocuk babası olduğunu aktaran Ormanlı, ailenin yaşadığı Araki köyünün devlet güçleri tarafından sürekli baskın yapılan bir yer olduğunu anlattı. Bu baskılardan kaynaklı Özdemir ailesinin Diyarbakır kent merkezine göç etmek zorunda kaldığını, köylerinin ise bir süre sonra devlet güçleri tarafından yakılıp boşaltıldığını dile getiren Ormanlı, köylerine dönme ihtimalleri kalmadığı için Mehmet Özdemir’in kentte hayvan ticareti yaparak geçimini sağlamaya başladığını belirtti.

Kaybedilmeden önce birkaç defa gözaltına alınıp, ağır işkenceler gören Özdemir’in son olarak 5 Ağustos 1997 günü yine daha evi basılarak gözaltına alındığını ve 4 gün gözaltında tutulduktan sonra serbest bırakıldığını söyleyen Ormanlı, hakkında “örgüte yardım ve yataklık ettiği” gerekçesiyle dava açılan Özdemir’in yargılandığı bu davadan 1998 yılında beraat ettiğini kaydetti.

Avukat Ormanlı, Özdemir’in kaybedilmesini şu sözlerle aktardı: 

“Mehmet Özdemir 26 Aralık 1997 günü sabahı hayvan pazarına gideceğini söyleyerek evinden çıkar. Buradan bir arkadaşının evini ziyaret ettikten sonra hayvan pazarının yakınındaki bir kahveye gider. Görgü tanıkları; kahvede arkadaşlarıyla otururken silahlı, sivil kıyafetli ve ellerinde telsiz bulunan iki kişinin Mehmet Özdemir’e kendileriyle birlikte gelmesini söylediğini, bu kişilerle dışarı çıkan Özdemir’in beyaz bir taksiye doğru götürüldüğünü belirtmiştir. Yine arabanın içinde üçüncü bir kişinin de oturduğunu gören Özdemir’in abaya binmemek için uğraştığını, kendini yere attığını, onu tutan kişilerden kurtulmaya çalıştığını da belirtmişlerdir. Ancak Özdemir bu kişiler tarafından zorla, şiddet uygulanarak arabaya bindirilmiş ve oradan götürülmüştür. Olaya orada bulunan birçok kişi tanık olur. Olayın tanıklarından biri okuma yazması olmadığı için arabanın plakasını alamadığını söyler.” 

İki gün sonra İnsan Hakları Derneği’ne başvuran Enzile Özdemir’in, eşinin zorla gözaltına alındığını, hakkında bilgi edinemediğini belirterek hukuki yardım talebinde bulunduğunu belirten Ormanlı, dernek avukatların yardımıyla Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığına dilekçe ile başvuran Enzile Özdemir’in eşinin kahvede otururken sivil kıyafetli polis memurları tarafından alındığını belirterek akıbetiyle ilgili bilgi talep ettiğini dile getirdi. 

Bu dilekçeye verilen yanıtta “Mehmet Özdemir Emniyet Müdürlüğü tarafından gözaltına alınmıştır” damgası vurulduğunu söyleyen Ormanlı, “Ancak bu damganın üzerinde hiçbir yetkilinin imzası bulunmamaktaydı. Aradan bir süre geçmesine rağmen Mehmet Özdemir’den bir daha haber alamayan ve nerede tutulduğu kendisine söylenmeyen Enzile Özdemir, yeniden yetkili kurumlara başvurdu. Kendisine verilen yanıtta bu defa Mehmet Özdemir’in gözaltına alınmadığı, bir yanlışlık yapılarak gözaltında olduğunun söylenmiş olabileceği iddia edildi” dedi.

Özdemir ailesinin sonrasında Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na, TBMM İnsan Hakları Komisyonu’na ve Diyarbakır Valiliği’ne başvurularda bulunduğunu, fakat iç hukuktan sonuç alamadığını dile getiren Ormanlı, ailenin bu nedenle 1999 yılında AİHM'ne başvurduğunu belirtti. Ormanlı, sözlerini yapılan tüm başvurulara rağmen akıbetine dair ize ulaşılamayan Özdemir’e dair AİHM’in 8 Ocak 2008 tarihinde esas ve usul yönünden “ihlal” kararı verdiğini söyleyerek sonlandırdı.

Yapılan açıklamanın ardından bu haftaki eylem yine gözaltında kaybedilen Mehmet Özdemir ve diğer tüm kayıp ve faili meçhul cinayetlere kurban gidenler için 1 dakikalık oturma eylemi yapılmasıyla sona erdi.

Batman 

Batman'da da İHD Şube yöneticileri ve kayıp yakınları 509’uncu kez Gülistan Caddesi’ndeki İnsan Hakları Anıtı önünde bir araya geldi. "Kayıplar bulunsun, failler yargılansın" yazılı pankart ile kayıpların fotoğrafının açıldığı eylemde 10 Eylül 1996 tarihinde Diyarbakır'ın Dicle ilçesinde faili meçhul cinayetle katledilen Hatice Atalay için adalet istendi.

İzmir

İHD İzmir Şubesi, gözaltında kaybedilenlerin akıbetini sormak için Konak Eski Sümerbank önünde gerçekleştirdiği basın açıklamasında Mehmet Özdemir’in akıbetini sordu.

Basın açıklamasını okuyan İHD İzmir Şube Yöneticisi Caner Canlı, Mehmet Özdemir’in, ailesine yapılan baskılardan kaynaklı Lice’den Diyarbakır merkezine göç etmek zorunda kaldığını aktardı. Birkaç defa gözaltına alınan Özdemir’in mahkemelerde beraat ettiğini aktaran Canlı, “26.12.1997 sabahı hayvan pazarına gideceğini söyleyerek evinden çıktı.  Ellerinde telsiz bulunan silahlı iki kişi geldi ve Mehmet Özdemir’e kendileriyle birlikte gelmesini söyledi, kahvenin dışına beyaz bir taksiye doğru götürüldü. Mehmet Özdemir, arabanın içinde üçüncü bir kişinin de oturduğunu da görünce arabaya binmemek için uğraştı, kendisini yere attı kurtulmaya çalıştı. Ancak bu kişiler tarafından zorla, şiddet uygulanarak arabaya bindirildi ve oradan götürüldü. Bu kaçırma olayına çevrede bulunan birçok kişi tanık oldu” dedi.

Canlı, konuşmasının devamında Özdemir için adalet arayışlarının henüz karşılık bulmadığını belirterek, bir kez daha adalet istedi.

Ankara

Hasta Mahpuslara Özgürlük İnisiyatifi, eylemlerinin 381’inci haftasında Tokat T Tipi Kapalı Hapishanesi’nde  tutulan Veysel Tıkaç’ın durumuna dikkat çekmek için İHD Ankara Şubesi önünde basın açıklaması yaptı. “Tedavi haktır engellenemez hasta mahpuslar serbest bırakılsın” pankartının taşındığı açıklamada konuşan İHD Ankara Şube Eşbaşkanı Sevil Turgut, Tıkaç’ın 4 yıldır hapiste tutulduğunu ve 50 yaşında olduğunu söyledi.

Tıkaç’ın hapse girmeden önce de kalp, şeker hastalıklarının yanı sıra böbrek fonksiyonu bozuklukları bulunduğunu belirten Turgut, “Kalbinde 7 stent takılı, kalp damarlarında genişlik bulunmaktaydı ve böbrekleri için de üçer aylık kontrollere gidiyordu. 2000 yılından bu yana ileri derecede şeker hastasıdır. Dışarıda iken zaman zaman farklı hastanelerde şeker hastalığından kaynaklı olarak yatmak zorunda kalmıştır” dedi.

Birçok hastalığı bulunan Tıkaç’ın bu haliyle hapiste kalamayacağını vurgulayan Turgut, “Tokat Hapishanesi'nde iken Ocak 2018’de anjiyo olmuştur. 2-2,5 saat süren operasyonla kalbine 2 stend daha takılmıştır. Operasyonun uzamasından dolayı ‘böbrekler zarar görüyor’ denilerek diğer damarlara dokunulamamıştır. 2 yıl sonra 2020 yılında Tokat Devlet Hastanesi ve Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi üzerinden Kayseri Üniversitesi Hastanesi'ne gönderilmiştir. Oradaki müdahalede kalp damarları çok zayıfladığı için iki balon yapılmış ancak stend takılmamıştır. 2021 yılında da Tokat Gaziosmanpaşa Üniversite Hastanesi'nde 3'üncü kez anjiyo olmuş ve yine kalp damarlarının zayıflığından balon yapılmış ancak burada da stend takılmamıştır. 3 veya 4 damarda daha yüzde 40-50 seviyelerinde tıkanıklık olduğu söylenerek raporlanmıştır. Toplamda 13 veya 14 kez anjiyo olduğunu ifade etmektedir. Kalp damarlarında 9 stend var ve artık başka stend takılamıyor. Kalp damar genişliği de 4,2 mm’dir. Bir, iki yılda artık kalp damarları sürekli tıkanıyor. Şu an kalan 3-4 damarın, tıkanıklık oranını da bilmiyor” ifadelerini kullandı. Tıkaç’ın 20 yıldır şeker hastası olduğunu dile getiren Turgut sağlık durumuna dair şunları dile getirdi:

“İki ayrı insülin ve iki ayrı ilaç kullanıyor. Hapishaneye girmeden önce sağ böbreğinde küçülme vardı ancak bu hastalığına hiç sıra gelmediği tetkik ve tedavilerinin yapılamadığını belirtmiştir. Böbrek fonksiyon bozuklukları devam ediyor. Hapishane ve hastalıklarının da etkisiyle psikolojisi de etkilenmektedir. Bu hastalıklarının dışında da başka kendisini zorlayan hastalıkları da bulunmaktadır, bunlar; mide ve bağırsak hastalıkları, ülser-gastrit, gut, kulağında işitmede ağırlık, beyin motorunda fonksiyon azalması, tansiyon hastalığı, şekerin gözlere vurmasından kaynaklı hastalıkları, eklem ağrıları, bacaklarında çıkan yaralar gibi hastalıkları da bulunmaktadır. Kalp, şeker, böbrek, gut ve mide-bağırsak hastalıkları hem bedenen hem de psikolojik olarak kendini kötü etkiliyor. Pandemi sürecinde ciddi rahatsızlıkları olduğu ve risk altında bulunduğundan dolayı tahliye başvurusu yapmış, İstanbul Adli Tıp Kurumu'na (ATK) götürülmüş ancak ‘Hapishanede kalabilir’ şeklinde rapor düzenlenmiştir. Hapishanenin kendi fiziki koşulları, yeme-içme düzeni ve stres kalbini ve diğer hastalıkları yaşamını olumsuz etkilemektedir.”

Hasta tutsak Tıkaç’ın  tedavisinin sağlıklı bir şekilde yapılabilmesi için infazının ertelenmesi çağrısında bulunan Turgut, ATK tarafından raporun, tıp etiğine uygun olarak düzenlemesini istedi.

Kaynak:  Mezopotamya Ajansı