Gözaltında kayıp ve hasta mahpus eylemleri

Diyarbakır ve Batman'da gözaltında kaybedilenler Ankara'da hasta mahpuslar için eylemler yapıldı.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 23 Ekim 2021
  • 21:20

Diyarbakır ve Batman’da gözaltında kaybedilenler Ankara’da hasta mahpuslar için eylemler yapıldı.

Diyarbakır

İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi üyeleri ve kayıp yakınları, 663.hafta eylemini Koşuyolu Parkı'ndaki Yaşam Hakkı Anıtı önünde yaptı.

Eylemde ilk olarak söz alan İHD Diyarbakır Şube Başkanı Abdullah Zeytun, 90’lı yıllarda bölgede paramiliter güçlerle insanlık suçların yaşatıldığını belirtti. O dönemden günümüze kadar yaşanan faili meçhullerde devletin, failleri ortaya çıkarmak için hiçbir girişimde bulunmadığının altını çizen Zeytun, soruşturmalara ve davalara konu olan bu olaylarda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Türkiye’yi mahkûm ettiğini de belirtti.

İHD Diyarbakır Şubesi Kayıp ve Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu üyesi Derya Yıldırım, 2 Temmuz 1994’te Diyarbakır’ın Çınar ilçesinde Sağlık Ocağı’nda hekim olarak çalışan Recai Aydın için adalet isteyen açıklamayı yaptı. Belirtilen tarihte Diyarbakır’daki evinden iş yerine gitmek için arabasıyla yola çıkan Aydın’ın, iş güzergahı olmayan Silvan yolunda aracının kapılarının açık olarak bulunduğunu aktaran Yıldırım, Aydın’ın o günden sonra bir daha kendisinden haber alınmadığını belirtti. Yıldırım, Aydın’ın kaybolması sonrası süreci şöyle aktardı:

“Ailesi Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na ve diğer tüm resmi kurumlara başvuruda bulunarak, Recai Aydın’ın akıbeti hakkında bilgi almaya çalışır. Ancak tüm girişimler sonuçsuz kalır ve bu tarihten itibaren hiçbir şekilde Recai Aydın’dan bir daha haber alınamaz. 

17 Ağustos 1994 tarihinde Uluslararası Af Örgütü’nün çağrısıyla dünyanın pek çok yerinde dönemin Başbakanı Tansu Çiller’e ve Adalet Bakanı Mehmet Moğoltay’a ‘Dr. Recai Aydın’a ne oldu?’  sorusunu soran mektuplar gönderildi. Ancak tüm çabalar sonuçsuz kalır. 2005 yılında JİTEM tetikçisi Abdulkadir Aygan’ın Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'na yazılı olarak ilettiği ifadesinde, ‘Recai Aydın'ın JİTEM tarafından infaz edilen kişiler arasında olduğu’ itirafında bulunur.”

“27 yıldır akıbeti ortaya çıkarılmayan Recai Aydın için adalet istiyoruz” diyen Yıldırım, 2009 yılından bu yana faili meçhul cinayetler için sürdürdükleri eylemlerine devam edeceklerini dile getirdi.

Açıklamanın ardından sonra bir dakikalık oturma eylemine geçilerek alkışlarla son buldu.

Batman

İHD Batman Şubesi ile kayıp yakınları, “Kayıplar Bulunsun Failler Yargılansın” şiarı ile Gülistan Caddesi İnsan Hakları Anıtı önünde 500. hafta eylemlerini gerçekleştirdi.

Burada konuşan İHD Batman Şubesi Yönetiminden Yunus Bağış, Türkiye'de polis ve askerler tarafından gözaltına alındıktan sonra varlığı inkâr edilen ve kendilerinden bir daha haber alınamayan insanların aileleri ve hak savunucuları olarak 31 Ocak 2009 tarihinden beri her Cumartesi düzenledikleri “Kayıplar Bulunsun, Failler Yargılansın” anma eylemlerinin 500. haftasında oldukların söyledi.

Türkiye’de askeri darbelerin kayıplar dönemi olduğunu kaydeden Bağış şunları ifade etti:

 “12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrasında gözaltında kaybetme ve faili meçhul, OHAL ilan edilmesiyle adeta rutin uygulamaya dönüşmüştü. 20 Mart 1995’te gözaltına kaybedilen Hasan Ocak’ın ailesinin verdiği mücadele ile neler yapılabileceğine dair fikirlerin ortaya çıkmasına neden oldu. Her Cumartesi aynı saatte Kadıköy Altıyol’da, Bakırköy Özgürlük Meydanı’nda ve Galatasaray Meydanı’nda sessizce oturma fikrinin ortaya çıkması ile ‘Arkadaşıma Dokunma’ adıyla oturma eylemine başladı. Zamanla baskıdan dolayı Kadıköy ve Bakırköy’deki eylemler son bulurken, 1999-2009 yılları arasında ise zorluklar, gözaltılar ve polis şiddeti nedeniyle 10 yıllık bir ara verildi. Her hafta Cumartesi günü hiçbir pankart ve slogana yer verilmeyen eylemde bir araya gelip bir kaybın öyküsü okunmaya başlandı. İnsan Hakları Derneği, Cumartesi oturmalarında yer alarak destek oldu. Başta medya tarafından kullanılan ve kamuoyu tarafından da benimsenen ‘Cumartesi Anneleri’ oluşumu ortaya çıktı”

Cumartesi Anneleri’nin Türkiye’nin en demokratik, şeffaf ve barışçıl eylemini gerçekleştirdiğini kaydeden Bağış, “Evrensel insan hakları ilke ve değerlerine dayanan çok yalın ve net kuralları var. Bu güçlü nitelikleri eylemin araçsallaştırılmasına hiçbir şekilde izin vermez. Tıpkı burada 500 hafta vermediği gibi…  Cumartesi Annelerinin haykırışının bir kez daha kulakları sağır ettiği noktadayız. Bu hafta da diğer bütün haftalarda olduğu gibi ‘kayıplarımızı bulun, failleri yargılayın!’ diye haykıran annelerin sesine ses vereceğiz. Annelerin yılmaz mücadelesine omuz vermek için toplanan bizler, kardeşlerimizin, ağabeylerimizin, ablalarımızın, babalarımızın akıbetini sormak için bir aradayız” diye ifade etti.

Zorla kaybedilenlere ilişkin taleplerinin açık ve net olduğunu dile getiren Bağış, taleplerini şu şekilde sıraladı:  “Zorla kaybedilenlerin akıbeti ortaya çıkarılmalı. Kayıpların akıbetlerinin açıklanması ve faillerinin bulunup yargılanması. Gözaltında kaybetme fiilinin fail ve sorumlularını koruyan cezasızlığa son verilmesi. İnsanlığa karşı suçları düzenleyen TCK 77. maddesine zorla kaybetmenin de eklenmesi. Birleşmiş Milletler Kayıplar Sözleşmesi’nin imzalanması ve iç hukuka aktarılması.”

Bu taleplerin gerçekleşmesinin önündeki en büyük engelin Türkiye'de hukukun üstünlüğünü esas alan siyasi bir iradenin bulunmaması olduğunu kaydeden Bağış, iktidarların insan haklarını, yargı bağımsızlığını ve hukukun üstünlüğünü ortadan kaldırmaya yönelik politikaları sonucunda hakikate ve adalete ulaşılamadığını söyledi.

 Gözaltında kayıplara karşı mücadele yürüttüklerini belirten Bağış,“Hakikat adına, adalet adına, vicdan ve insanlık onuru adına mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz. Bir Cumartesi Annesi’nin dediği gibi ‘Adalet, adaletsizliğin saltanatını yeninceye kadar mücadeleye devam edeceğiz.’ Kayıplarımızı unutmayacağız! Gözaltında kaybedilen insanlarımızı aramaktan asla vazgeçmeyeceğiz.  Adalet ve hakikat arayışımızda ısrarcı olacağız. Çünkü biliyoruz ki; asıl kaybedilmek istenen insanlığımızdır, bu yüzden insanlık onurunu her daim sahipleniyor olacağız” dedi.

Yapılan açıklamanın ardından 5 dakikalık oturma eylemi gerçekleştirildi.

Ankara

Hasta Mahpuslara Özgürlük İnisiyatifi, hasta mahpusların sağlığa erişim haklarının engellenmemesi ve serbest bırakılmaları talebiyle yaptığı eylemlerinin 372. haftasında İHD Ankara Şube binasında basın toplantısı düzenledi. İnisiyatif adına açıklama yapan İHD Ankara Şubesi Eşbaşkanı Sevil Turgut, Kayseri 1 Nolu T Tipi Kapalı Hapishanesi’nde tutulan Yavuz Selim Burgu ve Afyon E Tipi Kapalı Hapishanesi’nde tutulan Hakan Gökcan’ın sağlığa erişim hakkının engellenmemesini istedi.

Burgu’nun çocukluğunda geçirdiği felç nedeniyle hayatını etkileyen rahatsızlıkları olduğunu belirten Turgut,  “Burgu, sol bacağını kullanamıyor. Sağ bacağında da Gonartoz ve asteoartrit gibi hayatını  etkileyen rahatsızlık bulunmakta ve ancak iki koltuk değneği ile yürüyebilmektedir. Sol kulağında yüzde 95 oranında işitme kaybı var ve duymuyor. Burgu aynı zamanda ileri derece böbrek hastasıdır. Daha önce mevcut hastalıkları için 7 kez ameliyat geçirmiştir. Bunlara ek olarak böbreği sürekli olarak taş üretmekte, 2017’de 2 cm ölçülen böbrek taşı 2019’da yapılan ameliyatla 3 cm olarak alınmıştır. Pandemi nedeniyle hastaneye gitmemiştir” dedi.

Burgu’nun yaşamını hapishanede devam ettiremeyecek durumda olduğunu ifade eden Turgut, “Yaşadığı rahatsızlıklar ve engellilik halinden kaynaklı olarak cezaevinde yapması gereken işlerini; kişisel bakım, koğuşta yapılması gereken temizlik, çamaşır, bulaşık yıkama, iki katlı koğuşta sürekli merdiven inip çıkmada zorluklar yaşamaktadır ve yaşamını hapishanede devam ettiremeyecek durumdadır. Burgu, Ceza İnfaz Kanunda bulunan engelli mahkumların koşullu salıverilmelerine 3 yıl kala denetimli serbestlik hakkından yararlanmak için ‘sürekli ibareli’ yüzde 54 engelli olduğunu gösterir raporla İnfaz Hakimliğine başvuru yapmış ve kanunen 13 Kasım 2020’de serbest kalması gerektiğini belirtmiş ancak bu talebi ‘Cezaevinde yaşamını devam ettirebilir’ raporu  ile reddedilmiştir” diye konuştu.

Diğer hasta mahpus Hakan Gökcan’ın da 2014 yılında işyerinde elektik akımına kapıldığını ve sağ kolunu dirsekten eline kadar kaybettiğini anlatan Turgut, şunları söyledi:

Gökcan’ın kolunun kesilmesini kabul etmediğinden kolda dirsekten el bileğine kadar kas kaybından kaynaklı olarak iskelet görünümü vardır. Yine sağ elinin parmakları işlevsizdir. Görünümde kolu olmasına rağmen işlevsizdir. Sağ kalça kısmının kasları ameliyatla alınmıştır. Belli bir süre ayakta kaldığında sağ bacağı uyuşmakta ve oturmakta zorlanmaktadır. Sağ karın bölgesinde meme altından dikey olarak kasığına kadar 25 cm açılarak ameliyatla karın içi kasları alınmıştır. Sağ taraf boyun ense dokuları da yandığından zarar görmüş ve sert hava iklimlerinde kasılmalar meydana gelmektedir. Derin yaraların kapatılabilmesi için de sağ bacaktan dokular alınmış ve bu nedenle de bacakta doku kaybı vardır. Yollamış olduğu raporda bütün bu rahatsızlığından kaynaklı olarak yüzde 46 engelli olduğu yazılıyor. Ancak Gökcan da denetimli serbestlik hakkından yararlandırılmıyor.”

 Burgu ve Gökcan’ın engellilik durumlarından kaynaklı olarak yasanın tanımış olduğu denetimli serbestlik haklarının kullandırılması çağrısında bulunan Turgut, “Tüm hasta mahpusların tedavi ve tetkikleri tam ve eksiksiz olarak yapılmalı, hapishanede yaşamını devam ettiremeyecek tüm mahpusların tahliyesi sağlanmalıdır” diye konuştu.

 Kaynak: Mezopotamya Ajansı