22 Haziran’da Essen’da düzenlenen 4. “İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği Festivali”nde BİR-KAR adına yapılan konuşmanın metnidir…
Değerli dostlar, yoldaşlar,
İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği Platformu adına, sizleri devrimci duygularla selamlıyor, dördüncüsünü düzenlemekte olduğumuz geleneksel festivalimize bir kez daha hoş geldiniz diyorum.
İşçiler arasında birlik, halklar arasında kardeşlik tüm dünyada uzun yıllardır yakıcı bir ihtiyaç haline gelmiştir. İşçi sınıfı devrimcileri olarak, bulunduğumuz her alanda, bunun bilinciyle hareket ediyoruz. Burjuvazinin elindeki etkin denetim ve kontrol mekanizmalarından biri olan kimlik siyasetine, işçi ve emekçileri etnik ve dinsel temelde ayrıştırma-düşmanlaştırma çabalarına karşı, sınıfın birliğini ve mücadelesini büyütmeye çalışıyoruz. Çünkü sınıf eksenli devrimci mücadele, emekçi halklar ve ezilenler arasında kardeşleşmenin, birlikte mücadele ederek kazanmanın; ulusal-dinsel-cinsel baskıyı, ayrımcılığı ve adaletsizlikleri yeryüzünden silmenin biricik yoludur. Bugün bizleri bir araya getiren bu festival vb. tüm etkinlik ve faaliyetler işte bu anlayışın bir ürünüdür.
Karşımızda işçi ve emekçileri ağır çalışma ve yaşam koşullarına mahkum eden, mazlum halklara katliam, yıkım ve kölelik dayatan, gençliğin geleceğini karartan, kadınları aşağılayıp ezen, doğayı vahşice yağmalayan acımasız bir güç var: Yüzyılların yönetme ve ayakta kalma deneyimine ve her türlü aracına sahip dünya burjuvazisi ve onun düzeni emperyalist-kapitalizm! Fakat o şimdi her bakımdan tıkanmış, çözümsüzlük içinde debelenmektedir.
Uzun yılların birikimine dayalı son ekonomik-mali kriz, tekrarlayan sarsıntılarla tüm dünyada kol geziyor. Kapitalizmin tarihsel bunalımına, günden güne derinleşen bir emperyalist hegemonya krizi eşlik ediyor. Dünya çapında rekabet kızışıyor, nüfuz mücadeleleri şiddetleniyor, savaşlar ve halklar arası boğazlaşmalar yaygınlaşıp süreklileşiyor. Günümüz dünyasına hükmeden emperyalist dünya burjuvazisi ve onun, dizginsiz sömürü ve ücretli köleliğe, vahşi rekabet ve gözü doymak bilmez kâr hırsına, savaş ve saldırganlığa dayalı düzeni; uygarlığı, kültürü, doğayı uçurumun eşiğine sürüklemiş bulunuyor.
Günümüzde dünya kaynaklarının büyük bir kısmı savaşlar için tüketiliyor. 2018’de militarizm ve silahlanma için harcanan para 1 trilyon 800 milyar doları aşıyor. Kitle mücadelelerinin basıncıyla imzalanmış anlaşmalar yırtılıyor, nükleer silahlanma yarışı yeniden hız kazanıyor.
Öte yandan 750 milyon insan aşırı yoksulluğa mahkum halde yaşıyor. 850 milyon insan açlık çekiyor. Açlıktan kaynaklı olarak ortalama her 5 ila 10 saniyede bir çocuk ölüyor.
Emperyalist rekabetin ürünü olarak patlak veren ve yürütülen savaş ve çatışmalarda, her gün, 4’te 3’ü sivil olmak üzere, ortalama 120 insan hayatını kaybediyor. Birleşmiş Milletler, daha 2 gün önce açıkladığı raporunda, savaşlar, insan hakları ihlalleri, çatışmalar, iç karışıklıklar ve zorlu yaşam şartları nedeniyle her gün 37 bin kişinin evini terk etmek zorunda kaldığını belirtiyor. 2018 sonu itibariyle dünyada göçe ve mülteciliğe itilmiş nüfus 71 milyona ulaşmış durumda.
Yeryüzündeki kaynaklar emperyalist barbarlığın doymak bilmez iştahı karşısında hızla yok oluyor. Son 50 yılda kaynakların tüketim hızı %200 civarında artış gösterdi. Kâr hırsının körüklediği bu aşırı tüketim yüzünden iklim kuşakları değişiyor, doğanın dengesi geri dönülmez şekilde bozuluyor. Böyle devam ederse 2030’a kadar 700 milyon kişinin su kıtlığı nedeniyle yaşadıkları bölgelerden göç edecekleri öngörülüyor. Doğal Hayatı Koruma Vakfı son 50 yılda hayvanların yüzde 60’ının neslinin tükendiğini, kapitalizmin egemen olduğu son 250 yılda 600 bitki türünün yok olduğunu belirtiyor.
Elbette bu kadarla bitmiyor. Fakat bu en kaba veriler bile kapitalizmin akıldışılığını, insanlık için ne denli büyük bir tehdit haline geldiğini apaçık bir şekilde özetlemektedir. Ve dünya burjuvazisi, bu köhnemiş düzeni ayakta tutmak uğruna yine her zamanki yöntemlere ve araçlara baş vuruyor. Sınıf ve emekçi kitlelerin tarihsel kazanımları uzun yıllardan bu yana sürekli saldırı altındadır. Ekonomik-sosyal haklara yönelik neo-liberal saldırılar siyasal hak ve özgürlüklerin budanması, polis devleti uygulamalarının ve devlet terörünün yoğunlaştırılması eşliğinde sürüyor. İşçi ve emekçi kitlelerin tepkileri ve arayışları, özellikle kapitalist metropollerde körüklenen yabancı düşmanlığıyla denetlenmeye çalışılıyor. Gerici, ırkçı, faşist akım ve partiler sistemli bir şekilde palazlandırılıp tekrar sahnede öne çıkarılıyor.
Bu haliyle kapitalizm miadını çoktan doldurmuştur. Her bakımdan tıkanmış ve en yüzsüz temsilcileri/ideologları tarafından dahi savunulamayacak hale gelmiştir. Eğer engellenmezse insanlığı daha kıyıcı paylaşım savaşlarına, hatta yok oluşa sürüklemektedir. Şimdilik düzene ve saldırılarına karşı içgüdüsel olarak harekete geçen işçiler, emekçiler, gençlik, kadınlar giderek bunu da bilince çıkaracak ve gerçek kurtuluş yolunu tutacaklardır. Halihazırda önemli olan, bu hareketin artık bir süreklilik taşıyor olmasıdır.
Öncesi bir yana son 10 yılda kapitalizmin kaleleri dahi tekrar tekrar patlak veren sosyal hareketlere sahne olmaktadır. Avrupa Birliği’nin kalbini oluşturan güçlerden biri olan Fransa aylardır Sarı Yelekliler’in eylemleriyle çalkalanıyor. Tuzu kuru Avrupa’da dahi gençlik aylardır iklim ve çevre için kitlesel olarak sokakları dolduruyor. Sözde refahın timsali sayılan İsviçre gibi bir ülkede kadınlar eşitlik ve özgürlük için kitlesel grevlere başvuruyor, militan eylemlere imza atıyorlar. Dünyanın farklı bölgelerinde, çelişkilerin daha keskin yaşandığı topraklarda, örneğin son dönemde Cezayir, Sudan, eski Doğu Bloku ülkeleri vb. yerlerde yüzbinlerce işçi ve emekçi siyasi taleplerle diktatörlüklerin, kokuşmuş yönetimlerin karşısına dikiliyor.
Özetle devrimci önderlikten yoksunluk koşullarında dahi emekçi kitleler boyun eğmiyorlar. Devrimci mayalanmaya dönüşen çıkışlar yapıyorlar. Bir kez daha dünyamız, emperyalist barbarlık ve kapitalizmin saldırıları karşısında direnenlere, dalgalar halinde patlak veren, geri çekilseler de daha güçlüsü için deneyim ve enerji biriktiren halk isyanlarına, proleter kitle hareketlerine tanıklık ediyor. Bu sürecin eninde sonunda kendi devrimci önderliklerini de yaratacağından, tarihin ibresinin yeniden devrim ve sosyalizmden yana döneceğinden, insanlığın bunalım ve savaşlara yanıtının devrim olacağından kuşku duymuyoruz.
Bu süreci hızlandıracak olan, işçilerin birliği halkların kardeşliği yolunda eylemli mücadeleyi ve dayanışmayı örgütlemektir. BİR-KAR adına tüm işçi ve emekçileri, kadınları ve gençliği, ezilen tüm halkları bu uğurda omuz omuza mücadeleyi büyütmeye çağırıyor, sizleri bir kez daha devrimci duygularla selamlıyorum.
Yaşasın devrim ve sosyalizm!
Yaşasın proletarya enternasyonalizmi!