Üzerine aldığı sorumluluğu yerine getirmek için emek harcayan bir devrimci “başaramadım” sözünü sık sık kullanmak zorunda kalsa bile, “yapamadım” sözünü asla kullanmaz. Hiç yazı yazmamış bir devrimci, faaliyet yürüttüğü yerde bir bildiri yazılması ve dağıtılması ihtiyacı hasıl olduğunda ve kendinden başka yazacak kimse yoksa, bu sorumluluğu yerine getirmeye yönelmişse mutlaka o bildiriyi yazar. Ortaya çıkan sonuç çok başarısız da olabilir. Hatta başarılı olması, yani en azından derdini anlatan bir metin ortaya çıkarması küçük bir olasılık da olabilir. Ama sorumluluk bilinci gelişkin bir devrimci oturur o bildiriyi yazar, asla yazamam demez.
Bildiri şeklinde değilse de yazı konusunda Habip yoldaş muhteşem bir örnektir. ‘91’de Habip yoldaşın yazdığı yazılarda nokta-virgül bile yerinde kullanılmıyordu. Ama yoldaş asla yazamam demeyip, yazdı. Yazdıkça eksiklerini gördü, gösterildi, eksiklerini gidererek yazmayı sürdürdü. Çok değil birkaç yıl sonra politika üreten, bunu yazıyla ifade edebilen komünist önder durumuna geldi. Habip yoldaş süper güçleri olan biri değildi. Sadece sorumluluğunu bilen ve bunu samimiyetle yerine getirmeye çalışan bir devrimciydi.
Habip yoldaş gibi seçkin bir örnek dışında belki sokağımızda görebileceğimiz örnekler var. Ataerkil bir baskılamayla eve hapsolan kadın, eşi öldüğünde veya artık çalışamayacak şekilde hastalandığında, sadece çocuklarını aç, açıkta bırakmama sorumluluğuyla yıllarca hapsolduğu evden çıkıp, çalışmaya başlıyor. Son derece sıradan bir durum, eve hapsolan kadın için “devrim” denecek bir gelişmedir aslında. Bu gelişmenin tek kaynağı var, o da sorumluluk bilinci ve sorumluluğunu yerine getirme çabasıdır.
Sorumluluğunu yanlış bir yerden kavrayıp, patronlar tarafından emek-güçlerinin daha fazla sömürülmesine, istismar edilmesine yol veren milyonlarca işçi günde 12 saat çalışıyor. Ancak çok çalışarak eve ekmek götürür ve çocuklarıma gelecek sunabilirim sorumluluğuyla çalışan milyonlarca işçi, ölümün kollarına çok daha kısa sürede götürme riski olan, neredeyse insanüstü bir enerji harcıyor çalışırken. Bu insanüstü gücün, patronu daha da zenginleştirdiğini göremeyen, bilmeyen işçi yok denecek kadar azdır.
Sorumluluğu yanlış yerden kavrayan bir işçi insanüstü bir güç ortaya çıkarırken, bir devrimcinin herhangi bir faaliyet için “yapamıyorum” gibi güçsüz bir ifade kullanıp yapamaması değil, ama yapmaması zavallıcadır. Bu zavallılığın tek nedeni ise sorumsuzluktur. Devrimciliği sadece bir iş olarak gören birinin bile herhangi bir faaliyette “yapamam” ifadesini kullanması, sorumluluğu yanlış kavrayan bir işçinin bile gerisine düşmektir.
Yaparım demek dolaysız olarak başarmaya giden yolu açar. İlk yapılan işlerde başarı oranı son derece düşük olabilir. Somutlayalım yine. İlk kez yazan biri ortaya son derece başarısız bir metin çıkarabilir. Bunu sadece bir hevesle yapıyorsa başarısız metinden sonra bir daha yazmaz. Ama sorumluluğunu yerine getirme çabasıyla yapıyorsa, o başarısız metin bile kendi eksiklerini görmesine ve eksiklerini giderme temelinde çaba sarf edip başarılı metinler ortaya çıkarmasına yol açar. Yazıda somutladığımız örnek, her iş, her faaliyet için geçerlidir.
Ancak bu sorumluluk bilinci ve sorumluluğu yerine getirme çabasında olan bir sınıf devrimcisi neredeyse, Parti oradadır denebilir. Parti ve devrim sorumluluğuyla hareket eden bir sınıf devrimcisi, mistik bir böbürlenme olarak değil, gerçekten güçlüdür, çünkü kolektif içinde bir bireydir. Partiden güç alan ve partiyi güçlendiren bir sınıf devrimcisidir.
Bu sorumluluktaki bir sınıf devrimcisi faaliyet götürdüğü fabrikada işçilerin örgütlenmeye ayak diremeleri karşısında bile yılmaz, güçsüz ve çaresiz kalmaz. Parti misyonuyla tek tek işçileri değil, tek tek işçiler üzerinden bile olsa fabrikayı örgütlemeyi hedefler. Fabrikayı örgütlemeye yöneldiğinde ise MHP’li, AKP’li işçilerin bile ne denli aktif olabildiğini ortaya çıkarır.
Bursa’da başlayıp Türkiye’de metal işkoluna yayılan Metal Fırtınası içinde yer alan işçilerin ezici bir çoğunluğu AKP ve MHP destekçisiydi. Metal Fırtınası’ndan geriye birebir çok az şey kaldığı söylenebilir. Ama yalnızca metal işkolunda değil, işçi sınıfı hareketinde hâlâ güncel ve önemli bir moral dayanaktır Metal Fırtınası. Çünkü o günkü patlamayı gerçekleştiren nedenler ve sınıf potansiyeli hâlâ orta yerde duruyor. Aslolan, kendiliğinden bile başlasa böyle bir patlamaya sınıf devrimcilerinin ne denli hazırlıklı olup olmadıkları, öncülük görevlerini hakkıyla yerine getirip getiremeyecekleridir.
Tam da bu noktada sorumluluk bilincinden yoksun bir devrimci, “Metal Fırtınası oldu da ne oldu” deyip, soluksuz kalarak devrim davasından düşer. Ama sorumluluk bilinciyle donanmış bir sınıf devrimcisi yarınların olası patlamalarına hazırlıklı hale gelmeye çalışır, bunun için emek harcar.