“Davos Zirvesi” olarak da bilinen Dünya Ekonomik Forumu (WEF), geleneksel yıllık toplantısına 22 Ocak’ta başladı. 25 Ocak’a kadar devam edecek olan Zirve, “Küreselleşme 4: Dördüncü sanayi devrimi çağında küresel yapıyı şekillendirmek” ana temasıyla 49. kez toplanmış bulunuyor. 110 ülkeden 3 binden fazla büyük kapitalist tekelin, devlet ve hükümet temsilcilerinin, siyasetçi ve akademisyenlerin katıldığı zirvede küresel kapitalizmin sorunları tartışılacak.
Bir önceki yılın, hatta yılların dünya gündemi hemen tümüyle ve üstelik ağırlaşmış haliyle 2019 yılına aktarılmış bulunuyor. Başka türlüsü de olamazdı. Zira, Davos Zirvesi’nde bir araya gelen sömürücü asalaklar takımının kapalı kapılar ardında hangi kirli pazarlıklar yapacaklarını, milyarlarca insanın ve aynı zamanda doğanın geleceğini ilgilendiren sorunlar üzerinden ne tür rezil uzlaşmalara varacaklarını bilemesek de sıralanan sorunlara kapitalizm içinde çözüm bulunamayacağını biliyoruz. Ayrıca kapitalist sistem kendisinin neden olduğu sorunları çözme yeteneği ve niyetine de sahip değildir, sorun çözmekten ziyade sorun üretmekte ve bunları her geçen gün daha da ağırlaştırmaktadır.
Her yıl Davos Zirvesi öncesi, gündemin ve tartışma platformunun genel çerçevesini belirleyen birer metin olarak yayınlanan iki önemli rapor ve bunların rakamsal verileri, sözünü ettiğimiz gerçeğin doğrulanmasıdır.
Rapordan biri 1000 uzman tarafından hazırlanan “2019 Global Riskler Raporu”dur. “Küresel Risk Algısı Anketi” sonuçlarını içeren rapor, “ekonomik ve jeopolitik koşullarda bozulmaya” işaret ediyor ve ankete katılanların yüzde 85’inin, 2019 yılında “büyük güçler arasındaki siyasi çatışma” risklerinin artmasını beklediklerini aktarıyor. Uzmanların yüzde 90’ı da 2019’da büyük güçler arasında daha fazla ekonomik çatışma gerçekleşeceğini ileri sürüyor.
Raporun sunduğu ve en önemli risk olarak tanımladığı öteki başlıklar ise şunlar:
Yüksek yapısal işsizlik, toplumsal kutuplaşmada artış, artan gelir ve refah eşitsizliği, derin sosyal istikrarsızlık, su krizleri, bölgesel veya küresel yönetimin başarısızlığı, devletlerarası çatışma, kitle imha silahları, teknolojik gelişmelerin olumsuz sonuçları, büyük doğal afetler, kapsamlı veri sahtekarlığı-hırsızlığı, büyük ölçekli siber saldırılar, iklim değişikliğinin iyileştirilmesi ve uyum çabaları konusunda başarısızlık, iklim değişikliği vb.
2018’i “tarihsel bir orman yangını” olarak niteleyen Zürich Sigorta Grubu Risk Müdürü Alison Martin, “Yoğun sel baskınları ve sera gazı emisyonları artmaya devam etti. 2019’da çevresel risklerin başlıca problemler listesinde bir kez daha başı çekmesi şaşırtıcı olmayacak” açıklamasında bulundu.
Öte yandan bu yılın en etkili beş küresel riskinden dördünün iklimle ilgili olduğunu sunan rapor, biyolojik çeşitlilik kaybı, insan eliyle yaratılan çevre felaketleri ve büyük doğal afetlere dikkat çekti.
2019 Global Riskler Raporu aynı zamanda, bireysel düzeyde psikolojik ve duygusal sağlığın bozulmakta olduğunu da önemli riskler arasında gösterdi. Birçok insan için dünyanın giderek endişe veren, mutsuz ve yalnız bir gezegene dönüştüğü söylenmekte, dünya çapında zihinsel sağlık sorunlarının artık yaklaşık 700 milyon kişiyi etkilediği bilgisi verilmektedir. Ortak temanın, belirsizlik karşısında kontrol eksikliği hissinin oluşmasına bağlı psikolojik stresin ortaya çıkması olduğunun altını çizen rapor, psikolojik ve duygusal sağlığın azalmasının, başlı başına ve özellikle sosyal bütünlük ve politika üzerindeki etkileri yoluyla daha geniş küresel riskler alanını da etkileyen bir risk olduğunu belirtmektedir.
Rapor, yoğunlaşan küresel riskleri göğüsleyebilecek bir kolektif iradenin ortada olmadığını, onun yerine bölünmelerin artığını da dile getiriyor. Dünyanın güçlü bir biçimde devlet merkezli siyaset dönemine girdiğini, birçok ulus devlet, uluslararası ya da uluslar üstü kurumlardan “kontrolü geri alma” çabası içinde olduğunu bildiren rapor, bunun küresel risklere kolektif tepki verme olasılığını zayıflattığına işaret ediyor. Küresel sorunlara gittikçe daha çok batıyoruz diyen rapor, küresel alanda siyasi istikrarsızlıkların artmasıyla, siyasi kurumlara güvensizliğin gerilediğini de belirtiyor.
Davos’ta başlamış bulunan Dünya Ekonomik Forumu Zirvesi’ne sunulan ikinci rapor ise İngiliz yardım kuruluşu Oxfam’a aittir.
“Dünya uyur gezer bir şekilde felakete doğru ilerliyor”
İngiliz yardım kuruluşu Oxfam raporunun açıklandığı Londra’daki toplantıda konuşan Alison Martin, durumu “Dünya uyur gezer bir şekilde felakete doğru ilerliyor” cümlesiyle özetliyor. Raporun rakamsal verileri de durumun tamı tamına bu olduğunu gösteriyor.
Rapor, gelir dağılımındaki baş döndürücü uçurumu ortaya koyuyor. Rapora göre, 2018 yılında dünyadaki 3,8 milyar insanın serveti yüzde 11 oranında azaldı. Dünya nüfusunun yarısı, yani 3,4 milyar insan günde 5,5 dolardan daha az parayla yaşamak zorunda kalıyor. Sayıları ikiye katlanan milyarderler ise her gün servetlerini büyütüyorlar. Geçen yıl dünyadaki milyarder sayısı ikiye katlanarak 2.208’e ulaştı. Bu kişilerin servetlerindeki artış bir günde 2,5 milyar doları buluyor.
Dünyanın en zengin 26 kişisinin serveti, en fakir 3,7 milyar insanın servetine eşitlendi. 2017 yılında bu sayı 42 kişiydi. Yani geçen yıl en zenginler servetlerini daha da artırmış bulunuyor. Rapora göre, eğer zenginlerden ödedikleri verginin yüzde 0,5’i kadar daha fazlasını ödemeleri istense, dünyadaki 262 milyon çocuk daha okuyabilir ve sağlanacak sağlık hizmetleriyle 3,3 milyon insanın hayatı kurtulabilir.
Geçen yıl serveti 140 milyar dolara yükselerek “dünyanın en zengin insanı” unvanını Bill Gates’ten alan Jeff Bezos’un servetinin sadece yüzde 1’i, Etiyopya’da yaşayan 105 milyon insanın sağlık bütçesini karşılayacak düzeyde.
Oxfam İcra Direktörü Winnie Byanyima, sağlık ve eğitim gibi kamu hizmetlerindeki eşitsizliği giderek artıran ve zenginlerden az vergi alan hükümetleri uyardı. “Süper zenginler ve şirketler on yıl öncesine göre daha az vergi ödüyorlar” denilen raporda, öğretmensiz çocukların ve ilaçsız hastanelerin giderek arttığı kaydedildi. Bölük pörçük özel sağlık hizmetleriyle yoksul insanlar cezalandırılırken zenginlere ayrıcalık tanındığını vurgulayan raporda, “Dünyada her gün 10 bin kişi sağlık hizmetlerine ulaşamadığı için hayatını kaybediyor” denilerek, eğitim ve sağlık alnındaki tehlikelere işaret ediliyor.
Rakamsal veriler, kapitalizmin asalak ve çürümüş karakterini sunduğu gibi, sömürünün her geçen gün daha da ağırlaştığını, işçi ve emekçiler için yokluk ve yoksulluğun katlanılmaz boyutlara ulaştığını göstermektedir.
Kapitalizmin öznel karakterine ilişkin olarak sıralanan bu dehşet verici sonuçların bilimsel açıklamasını TKİP programı şöyle özetlemektedir: “Üretici güçlerin gelişmesinin toplumsal servette yarattığı her artış, kapitalist sınıfın daha da zenginleşmesine, çalışan kitlelerin ise nispi yada mutlak olarak yoksullaşmasına yol açar. Toplumsal zenginliğin artışına toplumsal eşitsizliklerin artışı eşlik eder. Servet-sefalet kutuplaşması git gide büyür, sermaye sınıfı ile emekçiler arasındaki uçurum derinleşir.” (TKİP Programı’ndan…)
“Dünyadaki yoksul insanların öfkesi giderek artıyor”
Rapor, yoksul insanların giderek büyüyen öfkesine de dikkat çekiyor. Kapitalist dünyanın ortak kaygı ve korkusunun ifadesi olan bu öfkenin dünyanın dört bir tarafında kendini nasıl ortaya koyduğu, Fransa’da devam etmekte olan hareket üzerinden hangi biçimleri aldığı gözler önündedir. Bir önceki zirvede “para sihirbazı” olarak da bilinen ünlü spekülatör George Soros, küresel ekonomideki belirsizlik ve kötü gidişatın isyan ve sosyal çatışmaları artıracağı uyarısında bulunmuş ve temel önemde iki gerçeği bir arada ifade etmişti. Bunlardan ilkini, “ sorunlarının çözülememesi durumunda sokaklarda şiddet artacak, isyanlar çıkacak, sınıf çatışması başlayacak” olarak saptamış, bunun doğrudan bir sonucu olarak yaşanacak ikinci gelişmeyi ise, “bunlar özgürlüklerin askıya alınması ve bir polis devletinin kurulması ile sonuçlanabilecek” biçiminde ifade etmişti. Yaşananlar tüm açıklığıyla bunun doğrulanmasından başka nedir ki?
Tekniğin gelişmesi ve emek üretkenliğinin yeni düzeyde artmasıyla birlikte zenginlik görülmemiş boyutlara ulaşmış bulunuyor. Bugünün dünyasında sosyal sorunları çözecek muazzam bir zenginlik ve kaynak birikimi fazlasıyla vardır. Buna rağmen işçi ve emekçiler işsizliği, yokluğu, yoksulluğu, açlığı yaşıyor; sağlık, eğitim ve barınma gibi en temel haklardan bile yararlanamıyorsa, bunun temel sebebi zenginlik birikimi üzerindeki kapitalist özel mülkiyet düzenidir. İnsanlığı yıkıma sürükleyen sorunların çözümü önündeki biricik engel de budur.
“Günümüzde üretimin toplumsallaşması çok ileri düzeylere varmış, ortaya tüm insanlığı refah ve mutluluk içerisinde yaşatabilecek muazzam bir servet birikimi ve üretim kapasitesi çıkmıştır. Fakat bu zenginlik ve üretim araçları üzerinde bir avuç çokuluslu tekel şahsında sürmekte olan özel mülkiyet, insanlığın ezici bölümünün bugünkü perişanlık içerisinde tükenmesinin nedenidir. Bu evrensel çelişki çözümünü proleter dünya devriminde bulur.” (TKİP Programı’ndan…)