Birleşmiş Milletler’e bağlı beş örgütün -Dünya Gıda Programı (WFP), BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu (IFAD) ve BM Çocuklara Yardım Fonu'nun (UNICEF)- işbirliği ile geçen ay yayınlanan bir raporda, dünyadaki açlık belasının vardığı vahim boyut gözler önüne serilmişti.
"Dünyada Beslenme ve Gıda Güvenliği'nin Durumu" adlı raporda, dünyada her dokuz kişiden birinin yetersiz beslenme ile karşı karşıya olduğu belirtildi. Dünyada açlık çekenlerin sayısının 2016 yılında 804 milyon olduğunu ortaya koyan rapor, bu sayının 2017 yılında 821 milyona yükseldiğini kaydediyor. Raporda yer alan bir diğer çarpıcı veri ise, dünyada 5 yaşın altındaki çocukların yüzde 22'sinde açlık ve yetersiz beslenme nedeniyle gelişme bozuklukları yaşanıyor olmasıdır.
***
Almanya'da faaliyet gösteren açlıkla mücadele örgütü Welthungerhilfe ile Washington merkezli Uluslararası Gıda ve Kalkınma Politikaları Araştırma Enstitüsü (IFORI) tarafından hazırlanan Küresel Açlık Endeksi ise bu hafta yayınladı.
Birleşmiş Milletler’e bağlı FAO, UNICEF, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) vb. kurumların verilerine dayanarak hazırlanan endekste yetersiz kalori alımı, çocukların yetersiz beslenmesi, çocuk ölüm oranları gibi veriler göz önünde bulunduruluyor.
52 ülkede hâlâ "ciddi", "alarm verici" ve "aşırı derecede alarm verici" seviyede açlık tehdidi olduğu vurgulanan endekste, açlığın özellikle Sahra Altı Afrika ve Güney Asya ülkeleri için tehdit oluşturduğu saptanıyor. Yanı sıra her iki bölgede de yetersiz beslenme seviyesi, yetersiz beslenmenin çocukların gelişimi üzerindeki etkisi ve çocuk ölümleri oranının kabul edilemez derecede yüksek olduğu vurgulanıyor.
***
Hem rapor hem endeks açlığın vahim boyutları hakkında çarpıcı veriler sunuyor. Ancak sorunun esas kaynağına değinmekten de kaçınıyorlar. Kuraklık, seller gibi faktörler kimi zaman tarımsal üretimin verimini düşürse de, açlık sorunu bundan kaynaklanmıyor. Kitlesel göç gibi açlık sorununu büyüten etkenler ise, zaten emperyalist/kapitalist sistemin yıkıcı savaşlarından kaynaklanıyor.
Sorunun esas kaynağı bölüşümdeki eşitsizlikte yatıyor. Kapitalist sistemde gelir dağılımı adaletsizliği giderek derinleşen bir uçurumdur. Üretim araçlarının özel mülkiyeti ve ücretli emek sömürüsüne dayalı bir sistem olan kapitalizmde servet bir yanda, sefalet bir yanda biriktiği için pek çok musibet gibi açlık da kronik bir sorundur.
Kapitalizm var olduğu sürece ne ülkeler ne bölgeler arası eşit bölüşüm olabilir ne ülkeler içinde sınıflar arası gelir dağılımı adaletsizliği ortadan kaldırılabilir. Kapitalizmin döne döne yıkıcı savaşlar üreten bir sistem olduğu da dikkate alındığında açlık gibi vahim bir sorunun bu sistemde çözülmesi imkansızdır. Çünkü dünyadaki kaynaklar dünya nüfusunun çok daha fazlasına yetebilecek miktarda olmasına rağmen halen bir milyara yakın insan açlığın pençesinde kıvranıyor. Oysa sadece savaş aygıtları için harcanan paranın üçte biri ile dünyadaki açlık, sağlık, eğitim gibi temel sorunlar rahatlıkla çözülebilir.
Hay böyleyken BM’nin 2030 yılına kadar açlık sorununa çözüm üreteceğine dair hedef belirlemesi temelden yoksun olduğu gibi, kapitalizmi aklama çabasının dışa vurumu olarak da değerlendirilebilir.
Açlık belasının gerçekten ortandan kaldırılmasını isteyenlerin birinci sorumluğu kapitalist/emperyalist sistemi ortadan kaldırmak için mücadele etmek olmalıdır. Zira bir sorunu yaratan ilişkilere dokunmadan o soruna çözüm üretilemez. İnsanların aç kalmayacağı bir dünya kurabilmek için kapitalizmi ortadan kaldırmak gerekiyor.