Silahlanma ve kapitalizm - A. E. Yılmaz

Silahlanma için harcanan paralar insanlığın eğitim, barınma, beslenme, sağlık vb. gibi temel ihtiyaçları için harcansa, örneğin dünya çapında yoksulluk ve açlık sorununu önemli ölçüde çözmek mümkündür. Ancak özel mülkiyete ve ücretli emeğin sömürüsüne dayanan kapitalizm, insanlığın temel ihtiyaçlarının çözümünü değil, aksine bu sorunları derinleştirmenin koşullarını yaratır.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 28 Ekim 2018
  • 18:00

Günümüzde silahlanmaya ayrılan bütçe bugüne kadar görülmemiş düzeyde artış göstermektedir. Emperyalist-kapitalist devletler, silahlanmada, silah ticaretinde, silah alımında ve silah üretiminde trilyon doları aşan devasa kaynaklar tüketiyorlar. Pazar paylaşımında pay kapma kavgası akıl almaz düzeyde bir silahlanmayı emperyalistler için zorunlu bir ihtiyaç haline getiriyor. Aşağıda sunulacak özet veriler üzerinde de görülecektir ki silah üretimini ve satışını yapan, silahlanma bütçelerini milyarlarca dolara çıkaran küresel emperyalist güçler, dün olduğu gibi bugün de emperyalist-gerici savaşları, ulusal-etnik boğazlaşmaları, işgalleri kışkırtmanın, teşvik etmenin, başlatmanın asli mimarlarıdır.

Silahlanmada çılgınlık

Giderek artan ve adeta olağanlaşan savaşlar silahlanmadaki yarışı ve tırmanışı kaçınılmaz kılarken, silah endüstrisini ve silah pazarını da canlandırıp büyütmektedir. Emperyalistler bilim ve teknolojideki gelişimi de gezegenimizi onlarca kez yıkıma sürükleyecek envai çeşit silah üretiminin hizmetine sokmakta ve dünyamızı patlamaya hazır bir cephaneye çevirmektedirler.

Stockholm Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) tarafından açıklanan yıllık rapor bunu ayrıca kanıtlıyor. Rapora göre küresel savunma harcamaları 2017 yılında yüzde 1,1 oranında artarak 1 trilyon 739 milyar dolara yükselmiş bulunuyor. Askeri harcama sıralamasının başında ABD geliyor. ABD’nin 2017 yılı savunma bütçesinin 610 milyar dolar olduğu belirtiliyor. 2018 yılında ABD’nin yaklaşık 700 milyar dolarını savunmaya ayıracağı iddia ediliyor. Öte yandan Çin’in savunma harcamaları 2017 yılında yaklaşık yüzde 2,6 oranında artarak 228 milyar dolara yükselmiş durumda. Rapor, Rusya’nın askeri harcamalarını ekonomik nedenlerden dolayı bir yılda yüzde 20 oranında azalttığını söylese de, yine de bu rakam 66 milyar 300 milyon dolardır.

Rapora göre küresel savunma harcamalarındaki payı yüzde 20’yi bulan Avrupa’nın savunmaya en fazla kaynak ayıran ülkeleri arasında Almanya 44 milyar 300 milyon, Fransa 57 milyar 800 milyon, İngiltere ise 47 milyar 200 milyon dolarla başı çekmektedirler. Asya ülkelerinin ise savunma harcamalarını yüzde 59 oranında arttırdığı ileri sürülüyor. NATO’nun 29 ülkesinin 2017 yılında savunmaya harcadığı toplam miktarın 900 milyar dolar olduğu kaydediliyor.

2017’de savunmaya yapılan harcamalar dünya genelinde gayrı safi hasılasının (GSMH) yüzde 2,2’sine yükselmiş durumda. Böylece kişi başına savunmaya harcanan miktar 230 dolara çıkmış bulunuyor. Yüzde 10 oranıyla Suudi Arabistan milli gelirinden savunmaya en fazla kaynak ayıran ülkelerin başında geliyor. ABD, NATO ülkelerinden milli gelirinin yüzde 2’sini savunmaya ayırmalarını Trump üzerinden ilgili ülkeleri olur olmaz azarlayarak talep ediyor. Milli gelirden savunmaya en fazla kaynak ayıran ülkelerin tümü ise Asya ve Ortadoğu’da yer alıyor. Zira bu coğrafya istikrarsızlıklar, çatışmalar ve savaşlar coğrafyasıdır.

Ortadoğu’ya silah satışı katlanarak artıyor

Hiç de şaşırtıcı olmayan biçimde dünya genelindeki silah satışının büyük kısmı da savaşın yoğunlaştığı Asya ve Ortadoğu ülkelerine yapıldı. Silah satışında ABD’yi Rusya, Fransa, Almanya ve Çin takip ediyor. Bu ülkelerin 2013-2017 döneminde dünya genelindeki toplam silah satışının yüzde 74’ünü gerçekleştirdiği söyleniyor. ABD ile başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkeleri Ortadoğu’ya yapılan silah satışında başı çekiyor. Bölgedeki en büyük silah ithalatçısı ise Suudi Arabistan. Bu ülkenin 2013-2017 arasındaki silah ithalatı önceki yıllara göre yüzde 225 oranında artmış durumda. En büyük silah ithalatçısı olan Hindistan’ın dünyadaki silah alımının yüzde 12’sini gerçekleştirdiği, bu ülkenin silah talebinin yüzde 62’sinin ise Rusya tarafından karşılandığı ifade ediliyor. Hindistan’ın ardından dünyadaki en büyük silah ithalatçısı Riyad. Ortadoğu dışında Asya ve Okyanusya’ya yapılan silah ihracatında da artış kaydedildi.

Emperyalistler arası nüfuz mücadeleleri, saldırganlık ve savaşların esas alanı hâlâ da Ortadoğu’dur. Dolayısıyla Ortadoğu cephaneliğe dönüşmüş durumda. Bölge üzerindeki nüfuz ve egemenliğini korumak isteyenler bu nedenle hem bölgeye daha fazla askeri yığınak yapmakta hem de bölgedeki müttefiklerini daha fazla silahlandırmaktadırlar. SIPRI’nin raporuna göre Ortadoğu ülkelerinin silah ithalatı 2013-2017 yılları arasında önceki beş yıla göre iki kat arttı. Bölgeye silah satışında ABD ve Avrupa ülkeleri başı çekiyor. Bölgeye en çok silah satan ülke ABD ve Rusya’nın ardından Almanya oldu. Rapora göre, Almanya’nın silah satışının yüzde 29’u Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerine gerçekleşti. En önemli silah alıcısı Suudi Arabistan olurken, Cezayir, Mısır ve Katar Almanya’dan silah alan ülkeler arasında ön sıralarda yer aldı. Rapora göre, ABD bu dönemde ürettiği silahların yarısını Ortadoğu’ya sattı. Suudi Arabistan, Türkiye, İsrail, Kuveyt, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Irak en çok silah alan ülkeler. Suriye ve İran ise daha çok Rusya ve Çin’den silah aldı.

Envai çeşit silahla cephaneliğe dönüştürülmüş dünyamız

Yukarıda özetlenen tablo, emperyalist haydutların hammadde ve enerji kaynakları ile dünya piyasaları üzerindeki hakimiyet kavgasının kaçınılmaz sonuçlarıdır ve kapitalizmin şiddete dayalı doğası gereğidir. Silahlanma ve militarizmi kapitalizmden bağımsız olarak ele almak olanaksızdır. Dolayısıyla kapitalizm koşullarında “silahlardan arınmış bir dünya” hayalden ibarettir. Tam tersine, içine girilen yeni tarihsel dönemde emperyalist rekabet ve nüfuz mücadelesi hummalı bir silahlanmayı gerekli kılmaktadır. Bundandır ki bırakalım “silahsızlanma” ikiyüzlülüklerini, tersine yıkım silahlarının kapasitesini arttırmak ve yeni dehşet silahları icat etmek kaçınılmazdır.

Zira savaşlar dönemi içindeyiz ve küresel emperyalist güçler büyük savaşlara hazırlık içindedir. Clausewitz’in ünlü ifadesiyle, savaş politikanın başka araçlarla, yani şiddet araçlarıyla devamından başka bir şey değildir. Bunun için emperyalist haydutlar, dünyamızı her türlü silahla olduğu gibi nükleer silahlarla da cephaneliğe çevirmiş durumdadırlar.

Dünyamızda kullanıma hazır ve dünyayı onlarca kez yok edecek binlerce nükleer silah bulunuyor. Rusya’nın 7000, Amerika’nın 6800, Fransa’nın 300, Çin’in 270, İngiltere’nin 215, Pakistan’ın 140, Hindistan’ın 130, İsrail’in 80, Kuzey Kore’nin 60 nükleer bombaya sahip olduğu belirtiliyor. NATO üyesi Belçika, Almanya, İtalya, Hollanda ve Türkiye’deki üslerde ABD’ye ait olarak bulunan yaklaşık 200 nükleer silah da düşünüldüğünde dünyanın aynı zamanda bir nükleer cephanelik olduğu görülecektir.

“Dünyanın nükleer silahlardan arınması” gibi burjuva ikiyüzlülüğe rağmen hemen tüm küresel güçler kendilerini nükleer olarak donatmaktadırlar. Trump’ın ABD ile Rusya arasında imzalanan nükleer silah anlaşmasından tek taraflı olarak çekilmek istemesi, Trump’ın çılgınlığı ve dengesizliğiyle açıklanamaz. Dünyanın en büyük nükleer gücü olan ABD, nükleer silah imal etmeye çalıştığı gerekçesiyle İran’ı ezmek için çırpınırken, İran’ın “barışçıl amaçlarla” nükleer çalışmalar yürütme hakkı olduğunu söyleyebilmektedir. Farklı gerekçelerle aynı ikiyüzlülükler öteki nükleer emperyalist güç odakları için de geçerlidir.

SIPRI’nin verilerinde yer alan harcamalara bakıldığında, silahlanma için harcanan paralar insanlığın eğitim, barınma, beslenme, sağlık vb. gibi temel ihtiyaçları için harcansa, örneğin dünya çapında yoksulluk ve açlık sorununu önemli ölçüde çözmek mümkündür. Ancak özel mülkiyete ve ücretli emeğin sömürüsüne dayanan kapitalizm, insanlığın temel ihtiyaçlarının çözümünü değil, aksine bu sorunları derinleştirmenin koşullarını yaratır. Dolayısıyla çağımızda açlığın ve yoksulluğun, temel sosyal haklardan yoksunluğun, küresel sömürü ve yağmanın, ekolojik yıkımın sorumluları olanlar, savaşların ve her biçim ve düzeydeki yıkıcı silahlanmaların da sorumlularıdır.