Erdoğan yaşanan her şeyden kendine pay çıkarma hamlelerini sürdürüyor. Filistin’de devam eden katliamı da uluslararası arenada kendi isteklerini gündeme taşımanın bir aracı olarak kullanıyor. On yıllardır devam eden Filistin işgaline rağmen, İsrail karşıtı gerçek/somut bir adım attığı görülmemiştir. Buna karşın emperyalistlere hizmet etme ve onlardan yana olma tutumunu ise sık sık tekrarlamaktadır. Erdoğan’ın, emperyalist savaş aygıtı NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ile geçen hafta yaptığı görüşmeden yansıyanlar, bu gerçeği bir kez daha teyit etti.
Sarayın İletişim Başkanlığı, telefonla yapılan görüşmede “Gazze'deki son durum, insan hakları ihlallerinin önlenmesi için yapılması gerekenler ve masum sivillere kesintisiz insani yardımların ulaştırılması” konularının ele alındığını açıkladı. Güya Erdoğan, “Avrupa ülkelerinin tutumlarının Gazze'deki insan hakları ihlallerini artırdığını, İsrail'i durdurmak için ülkelerin çaba sarf etmemesinin telafisi imkansız sonuçlar doğuracağını, Avrupa’nın ve dünya kamuoyunun gözleri önünde gerçekleşen ve görmezden gelinen saldırganlığı sona erdirmek için bir an önce harekete geçilmesi gerektiğini” söylemiş.
Türkiye ile NATO “Terörle mücadele edilmesi ve sivillerin korunmasında mutabık kaldık” diye açıklama yaptı. Her vesile ile kullandıkları “teröre karşı” mücadele lafları bir yana bırakılırsa, görüşmenin esas konusu, Erdoğan’ın İsveç’in NATO’ya üyeliğini onaylaması idi. Nitekim görüşemeden birkaç gün sonra Erdoğan kararı imzalayıp meclise gönderdi.
Sarayın İletişim Başkanlığı, Gazze’de katliam devam ederken Erdoğan’ın emperyalistlere yaptığı bu utanç verici hizmeti sakladı. Ancak kararı imzalayan Erdoğan’a teşekkür eden NATO şefi Stoltenberg, “Geçen hafta bu konuyu Erdoğan’la konuştuk” diye açıklama yaparak görüşmeyi deşifre etti. Yani Erdoğan kürsüden güya Filistin’den yana nutuklar atarken, emperyalistlere hizmet etmek için somut adımlar atıyordu.
Filistin’de halklar katlediliyormuş, Ortadoğu kan gölüne dönmüş, Ukrayna’da emperyalistler güç gösterisi yapmak için savaş sürdürüyormuş vb. bunlar Tayyip Erdoğan’ı ilgilendiren şeyler değil. Filistin üzerinden sözde ABD ile AB emperyalistlerini suçluyor. Oysa kendisinin başında bulunduğu rejim de Ortadoğu’da yıllardır Kürt halkı başta olmak üzere halklara baskı ve zulümler yapıyor. Her tarafından dökülen bu riyakarlık nasıl bir görüntü sergiliyor?
Kürsüden İsrail’e parmak sallarken, diğer eliyle Siyonistlerle tokalaşarak ticaret hacmini sürekli arttırıyor. Oğluna ve damadına ait tankerler yıllardan beri İsrail’e petrol taşıyor. Geçen ay New York’ta Netanyahu ile kucaklaşıp onu Saraya davet etmişti. Kendisi de Tel Aviv’e gitmeye hazırlanıyordu. Bu son süreçte de Siyonistlerin sergilediği tüm vahşetlere rağmen İsrail ile ilişkilere son vermezken, Filistin halkının yanında duruyormuş gibi laflar etmesi tam bir sahtekarlıktır. Zira Gazze’deki katliamları uzun süre sessizce izledi. Ancak 20. günde Siyonistleri doğrudan eleştirdi. Bu arada Filistinli direnişçilerin İsrail’e saldırdıkları 7 Ekim’de Hamas üyelerine “Türkiye’yi terk edin” talimatı vermiş olması, Erdoğan’ı kendi çıkarlarından başka hiçbir şeyin ilgilenmediğini bir kez daha göstermiştir.
Peki “NATO ile Filistin’deki katliamları değerlendirmek de neyin nesi” diye sormak gerekmez mi? Bir savaş ve suç örgütü olan NATO ile Filistin halkının sorununu tartışıp “çözüm” üretmeye çalışmak hangi akla hizmet ediyor? Unutanlara, unutmuş gibi davranıp da rahatlamaya çalışanlara hatırlatalım:
“NATO, her şeyden önce ABD demek. NATO’nun arkasında en başta ve etkin yönetici güç olarak Amerikan emperyalizmi var. Amerikan emperyalizminin dünya halklarına karşı faaliyetleriyle, politikalarıyla, saldırı ve işgalleriyle o kadar ilgileniyoruz da NATO’nun bunda etkin bir biçimde hizmet ettiğini gözden kaçırabiliyoruz. Oysa NATO esası yönünden bir Amerikan örgütüdür.
...
ABD emperyalizmi, İkinci Dünya Savaşının ardından artık kapitalist dünya sisteminin patronu olduğu için, bunu doğal bir biçimde, herhangi bir zorlamayla değil, tam tersine, öteki emperyalist müttefikleri de buna ihtiyaç duydukları için aynı zamanda, bu liderliği kolayca üstlendi. Bu konum aynı zamanda NATO’ya da yansıdı.
...
Yani, kapitalist-emperyalist sistemi her yol ve yöntemi kullanarak ayakta tutmaya çalışmak anlamında, evet, NATO bir “savunma” örgütüdür. Yani dünya halklarının ulusal kurtuluş ve özgürlük mücadelesini boğmak, dünya çapında emekçilerin sosyalizm uğruna verdikleri mücadeleyi dizginlemek ve ezmek, ona karşı kendi sistemlerini ayakta tutmak üzere kurulmuş bir örgüttür. Bu anlamda, ama yalnızca bu anlamda, o bir “savunma örgütü”dür! Bir bütün olarak sistemi ve tek tek ülkelerdeki sermaye diktatörlüklerini savunma örgütü!” (NATO: Bir saldırı, savaş ve iç savaş örgütü / H. Fırat)