ABD, AB, İngiltere, Kanada, Japonya, Avustralya emperyalistlerinin desteğine yaslanan ırkçı-Siyonist İsrail rejimi 7 Ekim’den bu yana gece gündüz Gazze Şeridi’ni bombalıyor. Dört hafta 4 bine yakını çocuk, 2 binden fazlası kadın 10 binden fazla kişiyi katletti. Yaralıların sayısı ise on binlerle ifade ediliyor. Emperyalistlerin “açık çek” vermesi zaten zıvanadan çıkmış olan İsrail savaş aygıtının görülmemiş bir histeriyle saldırmasına zemin düzledi. Dünyanın gözleri önünde savaş suçu işleyen Siyonistler ve onlara tam destek veren emperyalistler yakıcı/yıkıcı/katliamcı bir güç olduklarını gösterdiler. Denebilir ki, tarihte ilk kez bu kadar aleni ve pervasız bir şekilde barbarlıklarını sergilediler.
İsrail savaş makinesi Mülteci Kampları’nı imha etmeye başladı
Filistinli direnişçilerden 7 Ekim’de yediği darbeden dolayı zıvanadan çıkan İsrail savaş aygıtı 2.2 milyon kişinin yaşadığı Gazze’nin yarını bombardımanlarla yakıp/yıktı. Yıkılan alanlardan çıkanlar henüz yıkılmayan alanlara taşındı. Böylece nüfus yoğunluğu iki katına çıkmış oldu. Nüfusun en yoğun olduğu yerlerden biri ise kamplardır. Hem binalar birbirine çok yakın hem İsrail’in yıktığı bölgelerden gelenlerle adeta dolup taşıyor.
İsrail savaş makinesi bu halde olan kampları şiddetli bir şekilde bombalamaya başladı. En kalabalık kamplardan biri olan Cebaliye’yi iki günde dört kez ağır şekilde bombalayan Siyonist ordu, barbarlığı bir üst seviyeye çıkarttı. Gazze’deki diğer mülteci kampları da bombalanıyor. Yüzlerce kişiyi katleden, binleri yaralayan İsrail, kampları boşaltıp imha etmeyi hedefliyor. Ancak vahşi saldırılara rağmen Filistinliler kamplarını terk etmediler. Ağır kayıplara rağmen halkın kampları terk etmemesi, ölüm pahasına da olsa, Siyonistlerin vahşi planına karşı kitlesel bir direniş olduğuna işaret ediyor.
Direnişçilerin gerçekleştirdiği Aksa Tufanı saldırısında ağır kayıplar veren İsrail savaş aygıtı, Gazze’yi gelişi güzel bombalayarak yanıt verdi. Kara saldırısında ağır kayıplar verince de sivil halkın üzerine daha yoğun bir şekilde daha ağır yıkımlara neden olan bombalar atmaya başladı. Direniş karşısında kayıplar verince sivil halkı katleden İsrail savaş aygıtı, içine düştüğü aczi barbarlık gösterileriyle örtmeye çalışıyor.
İşgalcilerin kara saldırısına karşı sert direniş
Dinci-faşist Netanyahu hükümetine “açık çek” veren emperyalistler, İsrail savaş aygıtının kısa sürede Filistinli direnişçileri ortadan kaldıracağı beklentisi içindeydiler. Oysa dört haftadır devam eden ağır bombardımanlara rağmen, İsrail savaş aygıtı karadan ilerlemekte zorlanıyor. Zira işgal girişiminde bulunduğu her noktada direnişle karşılaşıyor. Tanklar, zırhlı araçlar yakılıyor, aralarında rütbeli subayların da olduğu işgal ordusunun askerleri öldürülüyor ya da yaralanıyor. Nitekim Siyonist şefler de ağır kayıplar verdiklerini, kara saldırısının bedelinin ağır olacağını itiraf etmek zorunda kaldılar.
Kara saldırılarını günler öncesinden başlatan işgalci ordu, halen de kayda değer bir ilerleme sağlayabilmiş değil. Girdiği kimi bölgelerden ise kısmen geri çekiliyor. Zira sergilenen direniş, Siyonist orduyu hem korkutuyor hem 7 Ekim’de başlayan manevi çöküşünü derinleştiriyor. İsrail savaş aygıtının Gazze’yi işgal girişimlerinde ağır kayıplar vermesi, Tel Aviv’de kara harekatına karşı bazı itirazların yükselmesine de neden oldu.
Aradan geçen süreye rağmen Filistinli direnişçilerin işgalcilerin hızını kesmesi, onlarca askerin öldürülmesi, çok sayıda tank ve zırhlı aracın yakılması, İsrail’in 28 gündür direnişçilerden çok sivilleri bombaladığının bir başka kanıtıdır.
İlan ettikleri küstah hedeflerine ulaşamadılar
Netanyahu Gazze’ye savaş ilan ettiğinde üst perdeden hedefler koymuş, bunlara kısa sürede ulaşacağını iddia etmişti. Direnişçiler elindeki esirlerin kurtarılması, Hamas’ın ortadan kaldırılması, Filistin direnişinin kırılması gibi hedefler sıralayan Siyonist şeflerin esas hedefler ise Gazze’de yaşayan 2.2 milyon Filistinlinin Mısır’ın Sina çölüne sürgün edilmesi. Yani ikinci Nakba’nın gerçekleştirilmesidir. Bu hedeflerine ulaşabilirlerse Batı Şeria’da yaşayan Filistinlileri de Ürdün’e sürmeye çalışacaklar. Böylece tüm Filistin’i işgal etmiş olacaklar ve Filistin sorunu/davası diye bir şey kalmayacak.
Bunlar sadece Siyonist şeflerin değil ABD ile AB emperyalistlerinin de hedefleriydi. Bunun için Netanyahu’ya sınırsız destek verdiler. İsrail savaş aygıtını motive etmek için Biden başta olmak üzere emperyalist şefler Tel Aviv’i ‘hac’ yerine çevirdiler. Zira histeri, Netanyahu ve savaş çetesini olduğu kadar emperyalist şefleri de esir almış durumdaydı. “Sınırsız katliam yetkisi” vererek Netanyahu’ya “yürü ya kulum” dediler.
Dört hafta sonra görüldü ki, bu hedeflerin hiçbirine ulaşamadılar. Bunun temel nedeni ise, Filistin halkının bir bütün olarak direnmesi ve Gazze’de ölmeyi Gazze’yi terk etmeye tercih etmeleridir. Emperyalist/Siyonist şefler yıkıcı savaş aygıtlarına güvenmiş, ancak halkların direnişini küstahça küçümsemişlerdi. Gelinen noktada ise durum değişmeye başladı. İsrail savaş aygıtının generalleri bile söylemlerini değiştirmek zorunda kaldılar. Çünkü karşılarında güçlü bir direniş hareketi ve direnişçi bir halk olduğun idrak ettiler.
Hedeflerinden hiçbirine ulaşamadıkları için Gazze halkından intikam alıyorlar. Dört haftada 4 bine yakın çocuk, 2 bini aşkın kadın katlederek, Gazze’nin yarısını yakıp kül ederek “güç gösterisi” yaptılar. Ulaştıkları bu “başarı”, emperyalist/kapitalizmin barbarlığının vardığı boyutu tüm dünyaya göstermiştir.
Barbarlığı sürdürmek emperyalist şefleri sıkıştırıyor
Batının medya tekelleri bir “savaş taburu” gibi hareket ederek, Siyonistlerin vahşetini örtmeye çalıştılar. 7/24 bunun için propaganda yaptılar. Gazze’de yaşananları izleyen gazetecileri ise İsrail savaş aygıtı özel bir şekilde hedef aldı. Dört haftada 30’dan fazla gazeteciyi katlederek Gazze’de işledikleri savaş suçlarının kayıt altına alınmasını önlemeye çalıştılar. Bizzat ABD Başkanı Joe Biden medyanın önüne çıkıp pişkince yalanlar söyledi. Ancak tüm bunlar, emperyalist şeflerin desteği ile işlenen savaş suçlarının üstünü örtmeye yetmedi. Siyonist barbarlığı dünya gördü ve emperyalist merkezler dahil onlarca ülkede Gazze’de devam eden soykırımın durdurulması talebiyle eylemler yapılmaya başladı.
Bu gelişmelerin ardından batı medyasında bazı farklı sesler de çıkmaya başladı. Elbette bu sesler Siyonistlerin işledikleri savaş suçlarından dolayı yargılanmasını talep etmiyorlar. Ancak durumun bu şekilde devam etmesinin çok tehlikeli bir noktaya geldiği, ahlaki ve insani çöküşü göstermekle kalmadığı, aynı zamanda savaşın yayılma riskini de arttırdığına dikkat çekilmeye başladılar. “Direniş ekseni” çizgisinde olan güçlerin ABD ve İsrail hedeflerine saldırılar düzenlemeye başlaması, Gazze’deki katliamların bu şekilde devam etmesine seyirci kalınmayacağı mesajlarının verilmesi, yeni cephelerin açılma ihtimalinin mümkün olduğunu gösterdi. Biden yönetiminin bazı görevlileri ve ABD medyasında yazı bazı makaleler, bu gelişmelerin emperyalist şefleri sıkıştırmaya başladığına işaret ediyor. Zira hem Filistin direnişinin ezilmesini istiyorlar hem bunun yaratabileceği sonuçlardan çekiniyorlar. Bu ikilemden kaynaklan bir açmaz içindeler.
“Direniş ekseni” yeni cepheler açmak istemiyor ama ihtimallere hazırlıklı görünüyor
Gazze’de direnişi geçici bir süre içinde olsa kırmak ancak etnik temizlikle mümkün olabilir. Bu ise “direniş ekseni” tarafından “kırmızı çizgi” olarak ilan edilmiş bulunuyor. Zira Gazze’nin “sarı öküz” olduğunu biliyorlar. Gazze’yi verirlerse sıra başka yerlere gelecek. Bundan dolayı kaderlerinin birbirine bağlı olduğunu biliyor, dile getiriyor ve Gazze’nin düşmesine hiçbir koşulda izin vermeyeceklerini döne döne dile getiriyorlar.
Lübnan Hizbullah’ı zaten ikinci günden itibaren işgalci İsrail ordusunun mevzilerini vurmaya başlayarak çatışmaya katılmıştı. Açık bir savaş ilanı olmasa da çatışmalar devam ediyor. 2 Kasım günü aynı anda 19 İsrail hedefini vuran Hizbullah çıtayı yükseltti. Bu da Gazze’de kıyıma vereceği tepkinin şiddetleneceğine işaret ediyor. Siyonist şefler Hizbullah’ın açık savaşa katılıp katılmayacağını öğrenmek için çırpınıyorlar. Zira Hizbullah’ın kararı, savaşın seyrinde kritik bir rol oynayacaktır. 7 Ekim’den sonra ilk kez açıklama yapan Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, ABD’ye meydan okuyarak, bütün olasılıkların açık olduğunu ve tümüne hazırlıklı olduklarını ilan etti. “ABD bölgesel savaş istemiyorsa, Gazze’deki katliamı durdurmalıdır” mesajı veren Nasrallah, o koşullarda Amerikan savaş gemilerinin hedef olacağını ve bunun için gerekli hazırlıkların yapıldığını belirtti.
Bu arada Yemen ordusu İsrail’e balistik füze ve SİHA’larla saldırı düzenleyerek, olayda taraf olduğunu ve gerekirse savaşa katılabileceğini ilan etti. Irak’taki “direniş ekseni” bileşenleri ise, tüm karşı tehditlere rağmen hem Suriye’deki hem Irak’taki Amerikan üslerine saldırı düzenlemeye devam ediyor. Gelişmeleri değerlendiren Hizbullah çizgisine yakın gazeteci ve analizciler, Nasrallah’ın savaş istemediğini ancak buna mecbur edilmeleri durumunda savaştan kaçınmayacağını ve olası bir savaş için tüm hazırlıkların yapıldığını söylüyorlar. Nasrallah’ın açıklaması bu görüşü teyit etti. Olayların o boyuta varması ise yıkıcı sonuçlar yaratması kaçınılmaz olan bölgesel bir savaşın başlaması anlamına gelecektir.
Olayların şimdiki haliyle uzun süre devam etmesi mümkün görünmüyor. Ya ABD Siyonist şeflerin Gazze’de yaptıkları soykırımı durdurmalarını isteyecek ya da yeni cephelerin açılması kaçınılmaz olacak. İçeride de sıkışmaya başlayan Biden’ın seçimlere bir yıl kala Ortadoğu’da yeni bir savaşa girmeyi göze alması kolay değil. Ancak Siyonist şeflerin savaş histerisini durdurmayı başaramaması durumunda kendini böyle bir savaşın içinde tüketmesi de ihtimal dahilindedir.