“Uluslararası toplum” diye tabir edilen emperyalist/kapitalist dünyanın verdiği destekle gemi azıya alan Siyonist İsrail, bütün dünyanın gözü önünde katliam üstüne katliam yapıyor. Tarihte soykırıma, etnik temizliğe uğrayan Yahudi halkın acıları istismar edilerek yaratılan Siyonist İsrail, kurulduğu/kurdurulduğu günden buyana, Filistinlilere karşı etnik temizliğe varan katliamlar yapıyor, şimdi Gazze’de olduğu gibi kimi zaman işi soykırım boyutuna vardırıyor.
İsrail’in Filistin’de yaptığı soykırım eşliğinde ABD’de Orta Doğu’da askeri yığınağını arttırıyor. Bölgede konuşlandırılan savaş filosuna yenileri ekleniyor. Havacı, denizci ve piyadelerden oluşan binlerce askerini bölgede hazırolda tutuyor.
Uçak gemisi, mühimmatlar ve hava savunma sistemlerini bölgede aktif hale getiren ABD emperyalizminin derdi, İsrail'e koruma kalkanı oluşturmaktan ibaret değil elbet…
ABD soykırımı fiili olarak yönetiyor
ABD Savunma Bakanlığı/Pentagon, aralarında “Felluce Kasabı” olarak bilinen Korgeneral James Glynn’in de dahil olduğu 7 “ünlü” komutanının İsrail’le “meskun mahal muharebeleri” ile ilgili deneyimlerini paylaşmak üzere bölgeye gönderildiğini açıkladı. ABD, artık sadece soykırımın suç ortağı değil, bizzat bu barbarlığı yönetiyor. Filistin halkına karşı gerçekleştirilen katliamları yöneten Biden yönetimi ırkçı-Siyonistlerle birlikte insanlık suçu işliyor.
Biden’ın, “Filistinli yetkililer tarafından verilen ölü sayısına güvenmiyorum” yönündeki açıklaması sonrası, Gazze Sağlık Bakanlığı, 7-26 Ekim tarihleri arasında İsrail bombardımanlarında hayatını kaybeden 6747 kişinin isimlerini yayınladı. 281 cesedin henüz teşhis edilemediğini, toplam ölü sayısının 7028 olduğunu belirti.
Siyonist savaş aygıtı havadan, karadan ve denizden bombardımanlarıyla katledilen Filistinlilerin sayısı on bine dayandı. İki binden fazla cesedin de enkazların altında olduğu belirtiliyor.
Joe Biden “inanmıyorum” diye sahtekarca açıklama yaparken, Birleşmiş Milletler Filistinli yetkililer tarafından belirtilen ölü sayısını doğruladı.
BM İnsani İşler Koordinasyon Ofisi (OCHA) Reuters Haber Ajansı’na yaptığı açıklamada, “Verileri raporlarımıza dahil etmeye devam ediyoruz ve bunlar açıkça kaynaklara dayanıyor,” dedi.
Biden, “Filistin’de sivillerin öldürüldüğüne inanıyor musunuz” soruna, “İnanıyorum. Savaşın bedeli bu” diyerek küstahlığını sergilerken, “Gordion düğümüne” dönüştürülen Filistin sorununa bir düğüm daha ekliyor.
“Gordion Düğümü”
Makedonya Kralı II. Philip'in oğlu olan Alexandros ya da Alexander der Grosse, yaygın adıyla Büyük İskender, MÖ 356 yılında dünyaya gelir. 16 yaşına kadar Aristoteles’ten ders alır. Babası II. Philip'in koruması tarafından öldürülmesi sonrası tahta çıktığında 20 yaşındadır. “Gordion düğümü” olarak tabir edilen bir ‘kördüğümü’ çözemeyince sinirlenip kılıcını çekip düğümü kestiği söylenir.
Alexandros’a atfedilen bu rivayette anlatılmak istenen, çözülmesi mümkün olmayan düğümün kesilerek “çözülmesi”dir. Ancak günümüzde kılıcı çeken elin kim olduğu büyük önem arz ediyor. Düğümü “kördüğüm” yapanların o düğümü çözmeleri mümkün olmadığı gibi, kesmek isteyenlere de bariyer olmaktadırlar.
Sokağın sesi
Dünya halkları nezdine meşrutiyetini kaybeden ceberut Siyonist İsrail, emperyalist şeflerden büyük bir destek alıyor. Vahşette sınır tanımaması bu sayede mümkün olmaktadır.
Emperyalist yönetimler Siyonist İsrail'in savaş suçlarına ortak olurken, emekçiler, gençler, kadınlar ise tehdit ve yasaklara rağmen katliamı protesto etmek ve Filistin halkıyla dayanışmak için sokaklara çıkıyor.
Londra’da 28 Ekim’de yarım milyonu aşkın kişi İsrail’in yaptığı katliamları kınamak ve Filistin’e destek için sokaklardaydı.
Avrupa’nın diğer başkentleri ve metropollerinde de yasaklara ve polis saldırılarına rağmen sokaklar “Filistin’e özgürlük” sloganları ile inliyor.
Kitlelerin sokaklara çıkması, emperyalist şeflerin İsrail’in suçlarına kalkan olmasını zorlaştırmaya başladı. Nitekim riyakar da olsa söylemlerini değiştiren, daha “dengeli” ifadeler kullanmaya çalışan şefler var.
Hükümet ve parti şeflerinin Siyonist devlete “koşulsuz destek” açıklamaları iç tartışmalara neden oluyor. “Koşulsuz destek” artık alenen başlangıçtaki gibi küstahça savunulamıyor.
Hava bombardımanları, ambargo, sayısı 10 bine varan sivilin katledilmesi, bunlardan en az 3500’ünün çocuk olması, emperyalist şeflerle ‘Siyonist savaş taburu’ medyanın, “İsrail’in kendisini savunma hakkı meşrudur” söyleminin soykırımı desteklemek anlamına geldiğini kitleler görmeye başladı.
Emperyalist başkentler ve sermayenin tekelci medyasında “İsrail ve Filistin arasında bir savaşın sürdüğüne” dair verilen sahte vaazlar artık dikiş tutmuyor. Çünkü İsrail’in Apartheid rejimi bütün uluslararası anlaşmaları ve savaş kurallarını ayaklar altına alarak tam bir histeri ile katliam üstüne katliam yapıyor. Ortada savaşan iki ordu bulunmuyor. Filistinli direnişçiler yer altında mevzilenmiş. Yani Siyonist savaş aygıtı gece-gündüz Gazze’de yaşayan halkın üstüne bomba yağdırıyor.
Emperyalist şefler İsrail’e “koşulsuz destek” verirken, sokaklar İsrail’in Gazze’de savaş suçu işlediğini haykırıyor ve barbarlığı protesto ediyor.
Filistin bayrağı taşımak, Filistin lehine konuşmak, İsrail’i eleştirmek her ne kadar emperyalist şefler tarafından hala Hamas’ı desteklemekle eşdeğer görülse de “İsrail’in varlığı tehlikede, kendini savunma hakkı vardır” algısı, dayanaklarını yitiriyor.
Filistin’e destek yürüyüşünü “Hamas’a destek yürüyüşü” olarak duyuran BBC’nin, “bu ifade yanlışlıkla telaffuz edildi” diye açıklama yapmak zorunda kalması, sokağın baskısından ayrı ele alınamaz. BBC gibi medya tekellerinin Siyonist propaganda aracı gibi çalışması ve emperyalist rejimlerin saldırgan tutumuna rağmen toplumda güçlü bir Filistin desteğinin olduğu artık yadsınamıyor.
Katliamcı Siyonist devlete “koşulsuz destek” verenler, Londra’da olduğu gibi yüzbinlerce (yarım milyon) insanın “Nehirden denize, özgür Filistin” haykırışlarını artık kolayından “antisemitist” olarak yaftalayamıyor.
Emperyalist merkezlerce bile isteye “Gordion düğümüne” dönüştürülen Filistin sorunu Büyük İskender’in kalıcılıyla da çözülemiyor.
***
19. yüzyılda kapitalist gelişmeyle birlikte çözülebilen, ulusal ve diğer demokratik sorunlar artık sosyalizme bağlanmıştır. Kapitalizm, o dönemki “ilericiliğini” ve “devrimci barutunu” tüketmiş ve artık bu sorunların kaynağına ve “Gordion düğümcüsüne” dönüşmüştür.
Batılı emperyalistlerin “kördüğüme” dönüştürdüğü Filistin sorunu ancak ve ancak dünyanın mazlum halklarının, işçi ve emekçilerinin, ilerici devrimci güçlerinin Filistin direnişi ile dayanışarak emperyalizme ve Siyonizm’e çekilecek “keskin kılıçla” çözülebilir.