NATO’da çıkarılan cızırtılar taktikseldi

Gazeteci Fehim Taştekin İsveç’in NATO’ya katılımının TBMM’de onaylanmasını değerlendirdi ve “Erdoğan’ın NATO’da çıkardığı bütün cızırtılar zaten taktikseldi” dedi.

  • Haber
  • |
  • Güncel
  • |
  • 24 Ocak 2024
  • 10:30

Gazeteci Fehim Taştekin İsveç’in NATO’ya katılımının TBMM’de onaylanmasını değerlendirdi ve “Erdoğan’ın NATO’da çıkardığı bütün cızırtılar zaten taktikseldi” dedi.

 

Evrensel’de 23 Ocak günü yer alan habere göre Fehim Taştekin şunları dedi:

“Erdoğan’ın şimdiye kadar NATO’da çıkardığı bütün cızırtılar taktikseldi, stratejik değil. Erdoğan’ın ABD ile yaşadığı bütün sorunlara rağmen Washington-Brüksel-Londra hattından radikal bir kopuş yaşaması siyasal anlayış ve tercihleriyle uyumsuz bir durum. Erdoğan kendisine manevra alanları açmak için ortaklık ilişkilerinde çıkan arızaları birer koza dönüştürdü. Bu kartları şantaja dönüştürdüğü de oldu. Ama Erdoğan gerilim çizgisindeki ‘kopma’ noktasını iyi hesaplıyor ve o aşamaya geldiğinde ‘U’ dönüşleri yapmasını biliyor. İşin kötü tarafı artık Batılı müttefikleri de Erdoğan’ı çözdüğü için eninde sonunda bekleneni yapacağını düşünüyorlar.

Bu süreç batı değerlerinin dayanıklılığı hakkında epey fikir verdi

Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliği Erdoğan’a Türkiye’nin emlak değerini Transatlantik İttifakı zemininde yeniden basküle çıkarma imkanı verdi. Tabii kamuoyu bu iki ülkeden istenilenler ya da ABD ile pazarlık konusu edilenlerle ilgili nelerin elde edildiğini sormayacak kadar günübirlik yaşıyor. Siyasal hafızasızlık bu ülkenin en büyük sorunu. Erdoğan’ın ABD ile kurduğu denklem; İsveç ve Finlandiya’nın üyeliğine karşılık F-16 paketinin önündeki engellerin kalkması, Türkiye’nin F-35’te çıkışı sonrası oluşan zararın tazmini, YPG-SDG’ye desteğin kesilmesi yönündeydi. Finlandiya ve hassaten İsveç’ten de FETÖ-PKK bağlantılı kişilere karşı etkili mücadele ve bu konuda yasal gevşekliklerin giderilmesiydi. Tabii demokrasi şampiyonluğunu kimseye kaptırmayan bu iki ülkenin talepleri konusunda yalpalaması ayrı bir konu. Temel hakları Erdoğan’ı tatmin için tartışmaya açmaları Batı değerlerinin dayanıklılığı hakkında bize epey fikir verdi.

Devletçi-milliyetçi bakış açısı için de elde var sıfır

Fakat sonuçta Erdoğan’ın ne aldığına dair de tablo bulanık. Yani meseleye devletçi-milliyetçi reflekslerle bakanlar açısından elde var sıfır. Dediğim gibi bu sıfır, demokrasi, insan hakları ve özgürlüklerle ilgili kaygıları olan insanlar için bir anlam ifade etmiyor. Amerikan tarafında Erdoğan’ın kurmaya çalıştığı pazarlığın karşılığı da belirsiz. Kongre’de Erdoğan’ı mutlu etmek için İsveç’in üyeliğinin onaylanmasının da yeterli olmayacağını söyleyen Senatörler var. Elbette dengeler değişebilir, sonuçta Ankara NATO zemininde uyumlu hale geldikçe Washington da meseleyi asla Türkiye’yi kaybedecek bir noktaya getirmez. Türkiye’nin kaybedilmemesi Batının küresel hegemonya kurgusunda kırmızı çizgi sayılır. Yani günün sonunda NATO, üyesi Türkiye’nin savunma alanındaki ihtiyaç listesini illaki karşılayacaktır. Bundan onlar da kazanıyor sonuçta.

Suriye sahasına olası etkileri

Erdoğan’ın NATO’ya uygun adımının ardından, Suriye’de Kürtlere karşı bir süreden beri fırsat kolladığı olası askerî harekât karşısında Amerikan tutumunun ne yönde şekilleneceğini takip etmek gerekebilir. ABD son zamanlarda, Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyinde sivil altyapıyı hedef alan saldırılarını görmezden geldi. Sanki Türkiye'nin İsveç ile ilgili direncini kırmak için SDG'yi daha az umursar gözüktüler. Türkiye'yi daha fazla gözeten bir eğilim var. Bu bağlamda ABD'nin Suriye'den çekilme olasılığı da yeniden gündeme geliyor. Bunun arkasında iki temel motivasyon olabilir: Birincisi İran destekli milislerin artan saldırıları, ikincisi Türkiye'yi gözetme ihtiyacı.

İktidarın ve muhalefetin NATOculuğu

Finlandiya için önü sürülen koşullar onama sürecinde hızlıca unutuldu, İsveç için de uzatmalı bir oyun oynandı ve beklentilerin belki çok azı karşılanarak bu sayfa da kapanmış olacak. İktidarın oynadığı bütün oyunlara rağmen asla terk edemeyeceği NATO’culuğu bir kenara, muhalefet içinde de Türkiye’ye bu ittifakın dışında bağımsız bir pozisyon düşünebilenlerin işgal ettiği yer çok sembolik. Brüksel ve Washington’dakiler de endişeye mahal olmayacağını, bu ülkenin tarihinden biliyor. Onay süreçlerinden sonra sorumlu bir liderlik övgüsüyle Batı tarafıyla fingirdeşme devam edecek. NATO’nun Demokrasiler kulübü olduğunu düşünenler Erdoğan’a övgüler karşısında bir süre kendilerine gelemeyebilir, ama durum bu. Onay sürecinin tamamlanmasının Rusya-Türkiye ilişkilerine keskin yansımaları olmayabilir. Putin de Erdoğan’ın uzatmalı bir mızıkçılık içinde olduğunu çok biliyor olmalı. Rusların Ankara’dan NATO aleyhine çok büyük beklentiler içinde olduklarını zannetmiyorum. Ankara-Moskova ilişkilerindeki çok yönlü artış güvenden çok karşılıklı çıkarlara odaklanan bir tercihle alakalı.”