Enternasyonal Emekçi Kadın Komisyonu olarak dünya proletaryasının öğretmeni ve bilimsel sosyalizmin kurucusu Karl Marx’ın doğum yeri olan Trier’e bir gezi düzenledik.
Almanya’nın en eski şehri olan Trier, Roma İmparatoru Augustus tarafından MÖ 15 yılında kurulan ve Mosel nehri kıyısında kurulan bir kenttir. Romalılardan kalma tarihi kalıntıların korunduğu Trier asıl olarak Karl Marx’ın doğup büyüdüğü kent olmasıyla tanınır.
Bizler de bu nedenle bu büyük ustanın, Marx’ın doğduğu evi ziyaret ettik.
Marx’ın 5 Mayıs 1818’de doğduğu ev Friedrich Ebert Vakfı tarafından müze haline dönüştürülmüş. Burada “Trier’den Bütün Dünyaya: Onun Fikirleri ve Bugüne Kadar Etkileri” adlı sergi çok ilgi çekiciydi. Sergi, evin her odasına yayılan filozof, gazeteci, yazar ve proletaryanın öğretmeni büyük devrimci olarak Marx’ın rolünü, çalışma tarzını, eserlerini ve 19. yüzyılın sonundan bugüne dünyada neler yaşandığını anlatıyor.
Bizler de bahçesinde Marx’ın büstünün yer aldığı evin tüm katlarında proletaryanın büyük önderinin yaşamının devrimci havasını soluduk.
Evin zemin katında kum saatleri ile Marx’ın hayatını simgeleyen, Almanya’dan Fransa’ya, Belçika’ya ve İngiltere’ye uzanan yaşam yolu ve durakları bizi karşıladı.
Marx’ın çok yönlü olarak tanıtıldığı evde; Almanca, eski Yunanca, İspanyolca, İngilizce, Rusça, Fransızca ve Latince dillerini bildiğini ve hukuk, felsefe, toplumsal teoriler, ekonomi, politika, jeoloji, matematik, kimya, etnoloji konularında uzman olduğu gözler önüne seriliyor. Duvarlarda sergilenen Marx’ın soy ağacının yanı sıra, bir duvardaki, 1980 yılı itibarıyla sosyalist partilerin iktidarda olduğu ve sosyalist enternasyonale üye olan ülkelerin yer aldığı harita, Marx’ın eserlerinin yer aldığı çizim ve kitaplar oldukça ilgi çekiciydi.
Bizleri en çok heyecanlandıran ise Marx’ın okuma koltuğu ve özel saati oldu. İngiltere’den getirilen ve Marx’ın okumalarını yaptığı bu koltukta yaşamını yitirdiği yazılıydı.
Marx’ı ve yaşamı ile ilgili düşüncelerini anlatan bir arkadaşımız, Londra’da bulunan mezarını ziyaretinden sonra bugün onun doğduğu bu evin, Marx’ın sadece bir kitap, bir düşünce olmadığını, onun aslında bir insan olduğu duygusunu verdiğini ifade etti.
Gezide ayrıca, Marx’ın 200. doğum günü vesilesi ile geçtiğimiz yıl yapılan kutlamalarda açılan ve Çin’den Trier’e hediye edilen Marx’ın heykeli ziyaret edildi. Bu heykelin şehir merkezinin dışında bir sokağa konulması da eleştirildi.
Ortaçağ karanlığı: Cadı ilan edilip işkence edilen, katledilen kadınlar
Ardından tüm arkadaşlar hep birlikte kenti gezmeye çıktık. Roma döneminde milattan sonra 170 yılında kentin etrafında inşa edilen surlar ve ana giriş kapısı olan Porta Nigra ve ilginç öyküsü bir arkadaş tarafından anlatıldı. St. Peter Katedrali, Romalılardan kalma hamamları ve Roma köprüsü ziyaret edildi. Trier’de Ortaçağ’da kurulan ve Yahudilerin Hristiyanlardan izole edilerek yaşadıkları sokak gezildi.
Bir arkadaşımız ise Trier’in 16. yüzyılda cadı avında aralarında erkeklerin de bulunduğu binlerce kadının cadı ilan edilerek mahkum edildiği ve “ruhları temizlenene kadar” işkence edildiği, yakılarak ya da boğularak öldürüldüğü kentlerin başında geldiğine vurgu yaptı. 1586 ve 1596 yılları arasında Trier’in Avrupa’nın en korkunç cadı avına sahne olduğunu ve 400 kişinin Porta Nigra’nın önünde yakıldığı (bu sayı o gün kentte yaşayan halkın 1/5’ne tekabül ediyor) ifade edildi. Çevresi ile birlikte Trier’de 1000’e yakın kadın ve erkeğin cadı ilan edilip işkenceli sorgulardan geçirildiğini vurgu yapıldı.
Cadı avından en kârlı çıkanın ise onları katleden kilise olduğuna vurgu yapıldı. 414 yıl önce çok sayıda kadının cadı ilan edilerek öldürülmesine karar veren hakimlik görevinde bulunan ve kentin en zenginlerinden olan Dietrich Flade de Trier’de bir “büyücü” olarak yakıldı. Buna bağlı olarak eski bir anlaşma nedeniyle, Katolik Kilisesi o günden bugüne değin onun bu suçundan yararlanmaya devam ediyor. Katolik Kilisesi bu kişiyi cadıların lideri ilan ederek ağır işkenceden geçirir ve suçunu itiraf ettirir. Bunun üzerine tüm mal varlığı kiliseye geçer. Bunların arasında, Trier Belediyesi tarafından bu kişiye imzalanan borç senedi de bulunmaktadır. Belediye, 4000 altın florin olan bu borcu 430 yıldır 362 avro olarak Katolik Kilisesi’ne ödemektedir. Bu şaşırtıcı örnek ile kilisenin binlerce kadını cadı ilan edip yakarken, bu katliamlardan nasıl kar sağlamış olduğu anlatıldı.
İkinci gün sabah kahvaltının ardından bir değerlendirme yapıldı. Tüm arkadaşlar Marx’ın evinin kendilerini ne kadar etkilediğinden söz ederken duydukları heyecan gözden kaçmıyordu.
Konuşmalarda tüm arkadaşlar gezimizin oldukça başarılı geçtiğine, birbirini toplantıdan toplantıya gören bazı arkadaşların bu ortamlarda bir araya gelerek kültürel, tarihi zenginlikleri birlikte görme, izleme olanağını bulduğuna ve yine birlikte zaman geçirmenin bizleri daha da kenetlendirdiğine vurgu yapıldı.
Önümüzdeki süreçte neler yapabileceğimiz ve süreci nasıl örgütleyeceğimiz konusunda öneriler yapıldı. Bu önerilerin geziye katılmayan arkadaşlar ile paylaşılması ve tartışılması yönünde ortak karar alındı.
Bu tür gezilerin 6 aylık periyotlarla tekrarlanması karara bağlandı. Bu gezilerde şehir ve bölgelerin, işçi sınıfı ve kadın hareketi ile bağlantısı araştırılarak tercih edilmesi de kabul gören bir öneri oldu.
Enternasyonal Emekçi Kadın Komisyonu