İktidar Partisi CDU (Hristiyan Demokrat Birlik) ve kardeş partisi CSU (Hristiyan Sosyal Birlik) milletvekillerinin karıştığı koruyucu maske ve hızlı test skandalları bitmek bilmiyor. CDU Milletvekili Nikolas Nöbel ve CSU Milletvekili Georg Nüßlein, koruyucu maske tedarikinde rüşvet almakla suçlanıyorlar. Yüzbinlerce euroluk rüşvete adı karışan her iki milletvekili de olayın basına yansımasının ardından oldukça trajikomik açıklamalar yaparak kamuoyundan “özür diler” gibi yaptılar.
CDU’nun Mannheim bölge milletvekili olan Löbel, önümüzdeki ağustos ayında görevinden çekileceğini ve bir daha milletvekili olmayacağını açıklayarak, CSU’lu Nüßlein ise bir dahaki seçimlerde aday olmayacağını duyurarak, büyük bir alicenaplık örneği sergilediler. Ait oldukları partilerden istifa etmelerinin karıştıkları skandalları kamuoyu nezdinde hafifleteceğini düşünen bu ikiyüzlü burjuva politikacılar, her nedense milletvekilliği görevinden hemen istifa etmek yerine 6 ay sonrasına ertelemeyi daha uygun gördüler. Aldıkları altı rakamlı rüşvetler az gelmiş olacak ki emeklilik başta olmak üzere kimi diğer ayrıcalıklardan daha fazla istifade edebilmek adına görevden ayrılmayı geciktiriyorlar. Bu arada utanmaz bir şekilde kameralara görünmekte ve basına pişkince demeçler vermekte bir beis görmüyorlar.
Pandemi koşullarını yönetmekten aciz gerici Alman sermaye iktidarı ve onun besleme takımı politikacıları, toplumun kriz yönetimine tepkisinden çekinmeselerdi, muhtemeldir ki bu kadarını dahi yapmaya gerek duymayacaklardı. Bu arada belirtmek gerekiyor ki, Almanya’da rüşvetin ve yolsuzluğun giderek kanıksandığı bir toplumsal ve siyasal atmosferin oluştuğu da bir gerçektir. Geleneksel olarak bu tür skandalların ardından oluşan tepki ve protestolar ne yazık ki oldukça zayıflamış görünüyor. Toplumsal anlamdaki çürümenin boyutlarını anlamak açısından son skandal tablosu somut bir örnek teşkil etmektedir.
Dünyanın üçüncü büyük ekonomisi ve zenginliğin merkezi olarak bilinen Almanya’da pandemi koşullarının iyi yönetilemediği ve diğer ülkelere nazaran çok geride kalındığı artık gizlenemiyor. Günlük ölüm ve vaka sayılarının doğru verilmeyişi, alınan palyatif önlemler ve özellikle de aşılama konusundaki belirsizlikler, toplumda büyük bir öfke biriktirmiş görünüyor. Ayrıca aşılama ve onun altyapısını oluşturmak için alınan önlemlerin yeterli olmadığı ve bu konuda ciddi bir hazırlığın yapılmadığı da her gecen gün daha görünür hale geliyor. Başta iktidar partileri olmak üzere toplamında bütün burjuva partilerin pandemi koşullarındaki argümanları ve politik duruşları baştan sona aynıydı ve hala da kimi küçük itirazların dışında aynıdır.
Merkezi ve yerel hükümetler üzerinden tanımlanmaya çalışılan pandemi yönetim krizi vurgusu gerçeğin yalnızca bir yanını yansıtıyor. Örneğin son olayda tamamen sermaye sınıfının kirli ve doyumsuz çıkarlarını gözeten ve onun istekleri doğrultusunda politik adımlar atan bir siyasal gericiliğin bu süreçteki günahlarını iki milletvekili üzerinden aklama telaşı söz konusudur. Oysa skandallar serisi daha ilk günden başlamıştı ve hala da devam ediyor. İşçilerin ve emekçilerin hazırlıksız bir şekilde üretim bantlarına koşulması ve binlercesinin ölümü görmezden gelinmiştir. Hala da değişmiş bir şey bulunmuyor. Üretim sektörlerindeki bu umursamazlık, sağlık ve eğitim alanlarında da devam etmiş ve toplumsal hayatın tamamına sirayet etmiştir. Son hayata geçirilen kısıtlamaların gevşetilmesiyle beraber, bir kez daha binlerce insanın ölümüne yeniden davetiye çıkarılmıştır. Koruyucu önlem ve aşılamanın bu derece ağır yürüdüğü bir ortamda farklı bir sonuç beklenemez ve beklenmemelidir.
Her tarafından yolsuzluk, rüşvet ve skandal akan bu gerici sermaye düzeni yerle bir edilmediği sürece, işçi ve emekçilerin payına yoksulluk ve yokluk içinde sadece ölüm, bir avuç asalağa da devasa bir zenginlik içinde yaşam düşecektir. Sorun iki milletvekilinin karıştığı münferit bir skandal değil, yerle yeksan edilmesi gereken bir gericilik düzenidir.
Kızıl Bayrak / Almanya