Almanya’da metal-otomobil-elektronik ve tekstil işkollarında çalışan 3,8 milyon işçi ve emekçiyi kapsayan Toplu İş Sözleşmesi (TİS) süreci yaklaşık olarak iki aydır devam ediyor. Metal sektöründe örgütlü olan IG-Metall sendikası tarafından sürdürülen 2021 yılı TİS görüşmelerinde, “İşyerlerinin (istihdamın) güvenceye alınması, teknolojik gelişmeye uygun yatırım ve işçi ücretlerinin arttırılması” çağrısı ile “dört günlük iş haftası ve yüzde 4 ücret artışı” talepleri ön plana çıkarılıyor. Yedi bölge esasına göre sürdürülen TİS sürecinde bugüne kadar kapitalist tekeller IG-Metall sendikası tarafından önerilen talepleri cevapsız bıraktılar. Bazı bölgelerde ikincisi yapılan görüşmelere rağmen, sermayenin temsilcileri masada bilinçli olarak hiçbir öneri ortaya koymadılar. TİS süreci boyunca yasal olarak bir ay olan eylemsizlik süresini iki aya çıkarttılar. Yasal eylemsizlik süreci böylece 1 Mart’a kadar uzadı.
Sektörde çalışan milyonlarca işçi ve emekçi bu yılki TİS sürecine çok yönlü ağır saldırılar altında girmektedir. Kendileri tarafından yaratılan krizi ve korona pandemisini gerekçe gösteren kapitalist tekeller, işçi sınıfının tümüyle haklı olan taleplerine karşı savaş açmış bulunuyorlar. Bu tekellerin iktidar aracı olan sermaye devleti ise işçi sınıfı cephesinden gelişebilecek mücadeleyi bastırabilmek için korana salgını tedbirlerini gerekçe göstermekte, olası eylemlilikleri yasaklamak için yoğun bir çaba sarf etmektedir. Kapitalist tekeller ve sermaye devleti ile tam bir uyum içerisinde hareket eden sendika bürokratları ise, işçi sınıfına dayatılan bu kölelik anlaşmalarına karşı işçilerin olası direnişlerini minimum düzeyde tutabilmek için entrikalar planlıyorlar.
Kapitalist tekeller korona salgını ile daha da derinleşen krizin bedellerini işçi ve emekçilere ödetebilmek için 2021 TİS sürecinde, sınıfın bugüne kadar mücadele yoluyla kazanmış olduğu temel haklarını budamak, başta da sıfır ücret artışı için yalanlar üzerine kurulmuş bir kampanya sürdürüyorlar. Bu çerçevede, sektörün ağır bir kriz içerisinde olduğu, başta işçi ücretleri ve ek ödemeler olmak üzere üretim giderlerinin radikal bir biçimde düşürülmesi gerektiği, aksi takdirde birçok işyerinin kapanacağı ileri sürülmektedir. Oysa sektöre ilişkin açıklanan rakamlar gerçeğin böyle olmadığını ortaya koyuyor. Sadece Baden-Württemberg eyaletinde 900 işyerini ve bir milyon çalışanı bünyesinde barındıran Südwestmetall (SWM) adlı çatı örgütüne bağlı kapitalist tekeller, 2019 yılı içerisinde 200 milyar euro kâr ederek, yüz yılın rekorunu kırmışlardı. Bir diğer örnek ise korana ile derinleşen krize rağmen Almanya’nın en büyük otomobil üreticisi olan Volkswagen (VW) tekelinin 2019 yılı içerisinde 19,3 milyar euro, 2020 yılında ise 10 milyar euro kâr elde etmiş olmasıdır. Bu liste uzatılabilir, ama ortadaki rakamlar bir bütün olarak sektörün krizden ciddi anlamda etkilenmediğini en kötü durumda bile yalnızca kârlarında bir miktar düşüş yaşandığını ortaya koymaktadır.
Öte yandan, 2020 başında IG-Metall sendikası bürokratları tarafından krize karşı “ortak sorumluluk, taraflar arası sosyal barış” demagojileriyle imzalanan sıfır ücret artışı anlaşması ile kapitalist tekelleri hayli rahatlatan bir jest yapılmıştır. Yanı sıra, 2020 Mart ayından beri sermaye devleti tarafından kısa süreli çalışma ödeneği adı altında kapitalist tekellerin ödemesi gereken işçi ücretleri, artı sosyal kesintiler yükü bu tekellerin sırtından alınarak bu süre bir yıl daha uzatılmıştır. Ayrıca “işyerlerinin korunması” programı kapsamında kapitalist tekellere akıtılan milyarların nerelere gittiği ve ne amaçlarla kullanıldığı ise ayrı bir soru işaretidir.
Kapitalist tekeller ve sermaye devleti, sendikal bürokrasiyi de ardına alarak işçi sınıfına karşı kapsamlı bir saldırı sürdürmektedir. İşçi sınıfı 2020’de imzalanan ve bir yıl daha uzatılan kısa süreli çalışma ödenekleri nedeniyle zaten ağır bir yoksulluğa itilmiş bulunmaktadır. Bunun üzerine, IG-Metall bürokratlarınca önerilen 4 günlük iş haftası uygulaması ile işçi ve emekçiler neredeyse ücretlerinin yüzde yirmisini kaybetmekle yüz yüzedirler. Sektör ortalamasına göre iş haftasının bir gün kısaltılması, çalışanların maaşlarının brüt olarak 500 ile 600 euro arası azalmasına yol açacaktır. TİS sürecinde yüzde 4’lük bir ücret artışının kabul edilmesi durumunda bile bu, milyonlarca işçinin çok daha ağırlaşan ekonomik şartlar altında açlık ücreti karşılığında çalışmak zorunda kalması anlamına gelmektedir.
Gerçek durum böyle olmasına rağmen, kapitalist tekeller TİS sürecinde, ücretlerde sıfır sözleşme, mesailerin ödenmemesi, gece vardiyası ve tatil günleri ek ödeneklerinin kaldırılması, ayrıca mola saatlerinin düşürülmesi gibi dayatmalarda bulunuyorlar. Sektörün en büyük bölümünü oluşturan Baden-Württemberg eyaletinde 18 Ocak’ta TİS görüşmeleri için bir araya gelen sendika ve sermaye temsilcileri tarafından yapılan açıklamalar bu gerçeği ortaya koymaktadır. Baden-Württemberg IG-Metall temsilcisi Roman Zitzelsberger görüşmelere ilişkin yaptığı açıklamada müzakereyi şu şekilde özetliyor: “İşveren temsilcisi korona krizini gerekçe göstererek bizim taleplerimizi yok sayıyor. Sendikanın taleplerinin kabul edilmesi durumunda, bedelinin ağır bir işsizlik olacağını ileri sürerek çalışanları tehdit ediyor ve anlaşmaya yanaşmıyorlar.” Sermayenin örgütü olan Südwestmetall temsilcisi Winfried Porth ise kriz sürecinde çalışanların da sorumluluk almasını dile getirip, “en azından 2022 sonuna kadar işgücü maliyetlerinin düşürülmesi, mesai ve vardiya ek ödeneklerin kaldırılması, mola saatlerinin düşürülmesini” dayatmaktadır. Diğer bölgelerde de sermaye örgütleri tarafından ardı ardına bu tür açıklamalar yapılmıştır.
İşçi sınıfı kendisine dayatılan kölelik masasını yıkmalı, militan mücadele yolunu seçmelidir
Her anlamıyla yılların kazanımı olan bütün hakları yok edecek olan 2021 TİS süreci milyonlarca işçi ve emekçiye kölelikten başka bir gelecek vadetmiyor. İşçi sınıfı bütün deneyimlerine dayanarak bu sürecin bir parçası olmayı reddetmeli, tekellerin her seferinde başvurdukları işsizlik sopası tehditlerine boyun eğmemelidir. Çünkü sermayenin özel mülkiyetinde olan üretim araçları, fabrikalar, makinalar işçiler çalışmadığı sürece beton ve metal yığınından başka bir anlam ifade etmezler. İşçi sınıfının alın teriyle yaratılan artı-değer olmadığı sürece kapitalist sistem çökmeye mahkumdur. Kapitalist sistemin derinleşen ve sürekli yeniden gündeme gelen krizleri bu gerçeği fazlasıyla ortaya koymaktadır.
Sistemi saran bu krizler aynı zamanda, işçi sınıfına dostunu ve düşmanını gayet yalın bir biçimde göstermektedir. Kapitalist tekeller ve sermaye devleti her yolu kullanarak işçi sınıfı ve emekçilere karşı sınıf çıkarları gereğince tam bir uyum içerisinde saldırmaktadırlar. İşçi sınıfı tüm bu saldırılara karşı, örgütlü ve devrimci sınıf kimliğiyle karşı koymadığı sürece başarı kazanamaz. Sınıfın kitlesel mücadele örgütleri olması gereken sendikalar, onların başına çöreklenmiş bürokratlar tarafından, sermayenin hizmetindeki bürokratik kurumlara dönüştürülmüş bulunmaktadır. İşçilerin ödediği aidatlarla sefa süren bu bürokratlar hiçbir zaman gerçek anlamda işçi sınıfının çıkarlarına hizmet edecek bir çabanın içerisinde olmayacaklardır.
Sektörde örgütlü olan IG-Metall bürokrasisi bunun en çarpıcı örneklerinden birisidir. Sendikanın, mali işlerinden sorumlu olan Jürgen Kerner’in 2020 yılı için açıkladığı mali raporda, işçi aidatlarından elde edilen toplam gelirin 591 milyon euro olduğu görülüyor. Bu paranın 216 milyonu bürokratların maaşı ve bürolara harcanırken, 89 milyon eurosu kasada tutuluyor. 31 milyon euro eğitim giderleri olarak görünüyor. İki milyonun üzerindeki üyenin grev ve direnişleri için ise sadece 25 milyon ayrılmıştır. Rakamların da ortaya koyduğu gibi sendika bürokratlarının ne mücadele gibi bir dertleri ne de sermayeye karşı sınıfın direnişlerini finanse etmek gibi bir amaçları var.
Sermaye sınıfı pandemiyi de gerekçe göstererek kendi elleriyle yarattığı krizin faturasını işçi sınıfına ödettirmek istiyor. Ama gündemdeki TİS sürecinin de ortaya koyduğu gibi saldırıların kapsamı çok daha büyüktür ve onyılların mücadeleleriyle elde edilen bütün kazanımları tümden ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. Bir diğer deyişle, sendika bürokratları tarafından sürekli olarak gündeme getirilen ücretlerdeki yüzdelik artışlarla ifade edilmeye çalışılan ekonomik sınırları çoktan aşmış bulunmaktadır. İşçi sınıfı kapitalist tekellerin, sendika bürokratlarının ve sermaye devletinin kendisine dayattığı bu kapsamlı saldırıları geri püskürtemez ise birçok şeyini kaybetmekle yüz yüze kalacaktır. Tüm bu nedenlerden dolayı, 2021 TİS süreci işçi sınıfının bütün tarihi kazanımlarına yönelik bir saldırı olarak algılanmak ve ona uygun bir mücadele bakışı ile karşılanmak zorundadır.