Almanya’da 2021 TİS süreci

Başta öncü bölükleri olmak üzere Almanya metal işçileri, sınıf bilincine ket vuran, akılları bulandıran, sınıfın tabandan birliğini engellemek için hiçbir dalavereyi esirgemeyen üçlü ittifakın (sendikal bürokrasi şebekesi, sermaye devleti ve kapitalist tekeller) etkisinden kurtulmayı başaramazlarsa, bu defaki toplu iş sözleşmesinde de kaybedeceklerdir. Bunun karşısındaki tek çıkar yol ve çözüm, taban örgütlerini kurmak üzere harekete geçmek, haklı ve meşru taleplerle mücadeleye girişmektir.

  • Haber
  • |
  • Dünya
  • |
  • 16 Şubat 2021
  • 21:21

Alman devleti ve tekelleri, salgın sürecinde yaşanan krizinin sorumlusu kendileri oldukları halde, suçu korona pandemisine attılar. Pandemi, tekelleri fonlamanın bahanesine dönüştürüldü. Örneğin sermaye devleti, hizmetinde olduğu kapitalistlere 1,8 trilyon euro destek paketi açıkladı. Şüphesiz ki bu para işçi ve emekçilerden toplanan vergilerden karşılanıyor. Devlet bunu, emekçilerin iki, hatta üç nesil boyunca sürekli ödemeleri halinde bile bitiremeyecekleri borç batağına girerek yapıyor. Almanya’nın tüm sosyal kasaları boşaltılmış durumda. Kapitalist ekonomi çarkı ek borçlarla döndürülüyor. 

Tüm bunlar yetmezmiş gibi salgın riskine rağmen işçi ve emekçiler yan yana, kafa kafaya vererek çalışmaya zorlanıyorlar. Toplumsal yaşamın birçok alanında tedbir mahiyetinde kapanmalar gerçekleştirilmesine rağmen, sanki koronavirüs işçileri etkilemiyormuşçasına fabrikalardaki sömürü çarkı aralıksız dönüyor. Bu yüzdendir ki fabrikalar salgınının merkezleri haline gelmiş bulunuyor. 

Bu arada kapitalistler pandemiyi her bakımdan fırsata çevirmekten de geri durmuyorlar. 6 milyon işçi kısa çalışma içerisindedir. Bu işçilerin önemli bir bölümünün işsizler ordusu saflarına gönderileceği öngörülüyor. İşçilerin bu dönemdeki reel kaybı yüzde 40’tır. 

2021 Metal Toplu İş Sözleşmesi 

Salgını fırsata çevirmek hedefiyle hareket eden kapitalistler, gündemdeki metal işkolu toplu sözleşmesi sürecinde de salgın bahanesine sarılıyorlar. Metal kapitalistleri birliği yeni sözleşme için işkolunda haftada 5 gün 7’şer saat çalışma yerine, 4 gün 7’şer saat çalışma önerisinde bulunuyor. İş saatinin düşürülmesi işçi sınıfının öteden beri ileri sürdüğü bir taleptir. Fakat sermayenin önerisi ile bu talep arasında temel bir fark var. Kapitalistler iş günü ve çalışma saatlerini azaltma önerisini aslen ücretleri düşürmek için ileri sürüyorlar. Oysa işçilerin talebi ücretlere dokunulmadan haftalık çalışma saatlerinin düşürülmesidir. Yani 4 gün çalışılması durumunda 5 gün çalışılmış gibi tam ücret ödenmesidir. Kapitalistler sadece 4 gün ücret ödemek istemektedirler. Bu durumda fiili olarak yüzde 20 daha az çalışılacak ve işçiler aynı oranda daha az ücret alacaklar. Sermayenin önerisine göre beşinci gün işçilerin çalışıp çalışmayacağına sendika ya da sendika temsilciliği değil, işçi temsilciliği ile o iş yerinin kapitalisti karar verecekler. Ayrıca beşinci gün çalışıp çalışmayacağı kararı, son gün işçiye haber verilerek uygulanacak.

“Çalışma güvencesi, geliri sağlama almak ve geleceği kurmak” mottosu ile bu sene TİS masasına oturan IG Metall bürokratları haftalık çalışmanın 4 güne indirilmesini olumlu bulmakta, tam ücret meselesini bir kenara bırakarak, kısmi ücret talep etmektedirler. Ücret zammı olarak da yüzde 4 önermektedirler. Ayrıca sözleşmenin 12 ay süreli olması konusunda tavsiyede bulunmaktadırlar. 

Metal kapitalistlerinin isteği gerçekleşirse, örneğin meslek diploması olup da brüt olarak 3000 euro aylık alan metal işçisi, yüzde 20 az çalıştırılıp, yüzde 20 (600 euro) daha az ücret almak durumunda kalacaktır. Talep edilen yüzde 4 zam ise 120 euro civarında bir artış demektir. Geçmiş deneyimlerden yola çıkıldığında, yüzde 4 zam talebiyle en iyi ihtimalle ancak yüzde 2’lik bir artış sağlanabileceği varsayılabilir. Bu, aylık 60 euroluk bir artış demektir, ki bu durumda işçinin ücret kaybı 540 euroyu bulacaktır.

Bir diğer sorun ise işçi sınıfının birliğinin pratik olarak gerçekleşme zeminlerinden biri olan toplu iş sözleşmelerinin geneli kapsamamasıdır. Haftalık çalışma süresi 35 saat olmasına rağmen, 2004 tarihli Pforzheim Anlaşması yoluyla kapitalistlere işçilerin 5 saat daha fazla çalıştırılması imkanı verildi. Bu, sınıfın birliğini kıran ek bir etken oldu. İşçi sınıfı daha fazla bölünüp parçalandı. Bu bölünme yeni sözleşme süreciyle pekiştirilmek istenmektedir. Zira beşinci gün için gündelik işçi durumu ortaya çıkmaktadır. Beşinci gün çalışma, işçi temsilciliğinin güçlü olup olmamasına bağlı olarak her işyerinde ayrı ayrı uygulanacaktır. İşçi ihtiyaç varsa çalıştırılacak, yoksa evde kalacak ve bu kararı kapitalistler verecektir. İşyeri temsilciliğinin (diğer ülkelerden farklı olarak Almanya’da sendika temsilciliği dışındaki yasal bir organdır) karar sürecinde bulunması bir güvence değildir. İşyeri teşkilat yasası uyarınca kurulduğundan, greve çağrı yapma yetkisi bile yoktur. Yani kolayca baskı altına alınabilecek durumdadır. Dolayısıyla sendika kendi toplu iş sözleşmesi yetkisini darbeleyen bir öneriye evet demektedir.

Sendika ağaları geçen dönem toplu iş sözleşmesinde sıfır zam talebinin yanı sıra kısa çalışma önerisinde de bulunmuşlardı. Bu geri adım şimdi daha geri bir adımla, “çalışma güvencesi olsun da ne olursa olsun” tutumuyla taçlandırılıyor. 

Bu arada metal sermayedarları boş durmadılar. Altı ay önce yaptıkları açıklamalarda toplamda 600 bin işçi çıkaracaklarını ilan etmişlerdi. Metalde işten çıkarılacak işçi sayısının 400 bin olduğu açıklandı. Yani Alman kapitalistleri iş güvencesi sağlamak adı altında bir taraftan devletten destek aldıkları, diğer taraftan sendikal bürokrasinin oyunlarıyla işçilerden tavizler kopardıkları halde, kitlesel işten çıkarmaları gündeme getiriyorlar. Bu süreçte sendikal bürokrasinin oynadığı uğursuz rol ise işçileri aldatma çabasının ötesine geçmektedir. Sendika ağaları örneğin metal yan sanayi şirketlerinin kurtarılması için grev fonu paralarından bütçe oluşturarak, kapitalistlerin kurtarıcılığına soyunabilmektedirler.

Başta öncü bölükleri olmak üzere Almanya metal işçileri, sınıf bilincine ket vuran, akılları bulandıran, sınıfın tabandan birliğini engellemek için hiçbir dalavereyi esirgemeyen üçlü ittifakın (sendikal bürokrasi şebekesi, sermaye devleti ve kapitalist tekeller) etkisinden kurtulmayı başaramazlarsa, bu defaki toplu iş sözleşmesinde de kaybedeceklerdir. Bunun karşısındaki tek çıkar yol ve çözüm, taban örgütlerini kurmak üzere harekete geçmek, haklı ve meşru taleplerle mücadeleye girişmektir. 

BİR-KAR İşçi Komisyonu’ndan bir işçi