Almanların “zeitgeist” diye artık neredeyse İngilizce’de de yeri geldikçe kullanılır olan havalı bir sözcüğü var, “zamanın ruhu” demek… Zamanın ruhu sadece zamana uymak değil aynı zamanda içinden geçilen zamanın değişen ritmine, hareketlerine, düşüncelerine çağı yakalayarak ayak uydurmak demek. Zamanın ruhu bu yüzyılda artık edilgen değil, ezberlere, “böyle gelmiş böyle gider” kaderciliğine karşı, proaktif, statükoya, sisteme, kapitalizme karşı harekete geçen bir nitelikte…
Bu döneme damgasını vuran hakim zihniyet, duygu hali ve itiraz nedir deseler elbette iklim hareketi ve beraberindeki isyan derim. Böyle bir küresel kolektiviteyi görmek için Extinction Rebellion (Yokoluş İsyanı) ve FridaysForFuture (Gelecek İçin Cumalar) eylemlerine bakmak yeterli.
İklim krizine karşı yatay, yerinden ve yeni nesil bir örgütlenme ile aktivizm biçimi geliştiren Extinction Rebellion eylemcilerinin işgal ve eylemleri aylardır kesintisiz biçimde sürüyor.
İklim krizine karşı harekete geçmeyenleri, iklim krizinin bizzat müsebbibi olanları, onları destekleyenleri birer birer sivil itaatsizlik eylemleriyle parmakla gösteriyorlar.
Küresel ekolojik bir felaketle karşı karşıya olduğumuzu ve çözümün de ancak küresel ve acil bir hareketle mümkün olabileceğini anlatmaya çalışıyorlar.
Bir neslin isyanının, yokoluş feryadının aktivizmle ve yaratıcı eylem biçimleriyle buluştuğu bir eylemlilik hali. Burun kıvıranlar çoğunlukta biliyoruz ancak “zeitgeist” bu, beğenmeyenler de eninde sonunda bir gün kabullenmek zorunda kalacak…
Zamanın ruhu iklim kriziyle mücadele tarafında nasıl işliyor biraz da ona bakalım…
Geçen hafta Guardian, iklim araştırmaları yapan kuruluşların verilerinden derlediği haberinde petrol, gaz ve kömür rezervlerini sömürerek küresel karbon emisyonlarının üçte birinden fazlasından sorumlu olan 20 şirketin listesini açıkladı.
Listede ilk üçte sırasıyla Suudi Arabistan petrol şirketi Saudi Aramco, ABD’li enerji devi Chevron ve Rus petrol şirketi Gazprom yer alıyor. Listede olağan şüpheliler Exxonmobil, BP, Shell, Total gibi dünyanın iyi bildiği fosil yakıt şirketleri de var elbette.
ABD merkezli Climate Accountability Institute (İklim Hesap Verilebilirliği Enstitüsü) verilerine göre, bu 20 şirket 1965’ten 2017’ye kadar 480 milyar ton karbondioksite eşdeğer miktarda seragazı üretti. Bu veri aynı zamanda aynı süre içindeki karbon emisyonlarının yüzde 35'ine karşılık geliyor.
Haberde, “Devletlere ait ya da çokuluslu şirketler, sektörün insanlığın geleceğini tehdit eden faaliyetlerinin gezegene verdiği zararı bilmesine rağmen operasyonlarını her geçen gün genişlettiler” deniliyor.
Listedeki 20 şirketin 12 tanesi devletlere ait olması. Bu şirketlerin emisyonlardaki toplam payı yüzde 20. Sadece Saudi Aramco'nun payı ise yüzde 4.38.
Dünyanın en önemli iklim bilimcilerinden Michael Mann, konuyla ilgili demecinde, “İklim krizinin en büyük trajedisi, birkaç düzine şirketin rekor kar elde etmesi için bunun bedelini 7.5 milyar insan ödemek zorunda olması. Politik sistemin bunun olmasına izin vermesi büyük bir ahlaki zafiyet” diyor.
Daha önce açıklanmış olan bazı çevre örgütleri tarafından hazırlanan “Banking on Climate Change 2019” adlı çalışma da, fosil yakıt endüstrilerine finans sağlayan bankaları ifşa eden bir çalışmaydı.
İklim değişikliği rejiminin çerçevesini oluşturan Paris İklim Anlaşması’nın Aralık 2015’te kabul edilmesinden bu yana küresel 33 büyük banka, dünya çapında fosil yakıt endüstrilerine 1.9 trilyon dolarlık fon aktardı.
Sadece üç yılda aktarılan bu 1.9 trilyon doların 600 milyar doları ise, fosil yakıtlardan çıkış stratejilerine geçişin gündemde olduğu bir dönemde fosil yakıt yatırımlarını agresif şekilde genişleten 100 şirkete verildi.
Listenin ilk 15 sırasında JP Morgan, Wells Fargo, Citi, Bank of America, RBC, Barclays, MUFG, TD, ScotiaBank, Mizuho, Morgan Stanley, Goldman Sachs, HSBC, Credit Suisse, Bank of Montreal bankaları yer aldı.
Bu bankalar ve daha niceleri fosil yakıtların geleceğimizi, bugünümüzü hızla yok oluşa sürüklediğini bile bile iklim krizinin sebebi olan şirketleri fonlamaya devam ettiler.
World Resources Institute tarafından geçen hafta yapılan açıklamaya göre, aktivistlerden, yatırımcılardan ve hükümetlerden gelen baskılara rağmen dünyanın en büyük 50 bankasının büyük kısmı halen iklim değişikliğinin risklerine ve fosil yakıt finansmanına devam edip etmeme yönünde taahhütte bulunmuş değil. Bu 50 bankadan sadece 23’ü sürdürülebilir enerji projelerine finansman sağlama yönünde taahhüt bildirdi. Bu 23 bankanın 2016-2018 yılları arasında yıllık ortalama fosil yakıt finansman düzeyi, sürdürülebilir enerji finasman taahhütlerinin iki katı. Fosil yakıtların finanse edilmesinin önüne geçebilmek için daha alınacak fersah fersah yol var.
Artık gelinen noktada iklim krizi su götürmez bir gerçeklik. Tartışma artık ‘iklim krizi var mı yok mu’dan öte bir yerde. Dünyayı yok oluşun eşiğine getiren fosil yakıt endüstrisi ve bu endüstriyi finanse eden bankalar her geçen gün daha fazla ifşa ediliyor, edilecek de…
Zaten iklim aktivizmi ve eylem pratikleri de git gide fosil yakıt şirketlerinin ve onları fonlayan bankaları hedefine almış durumda. Avrupa’da ve ABD’de özellikle fosil yakıtları fonlayan büyük bankaların önündeki eylemlilikler arttıkça, haliyle kitlesel gözaltılar ve polisin orantısız şiddeti de artıyor.
Sadece Greta Thunberg ve ondan ilham alan gençler değil, İngiltere’de 91 yaşında bastonla ancak yürüyen bir insan iklim eylemine katıldığı için ya da 81 yaşındaki aktrist Jane Fonda iklim krizine dikkat çektiği için ters kelepçeyle gözaltına alınıyorsa işte bu ses, bu isyan zamanın ruhudur. Ne yapsanız, bunun önüne geçemezsiniz…
Nitekim, Greta’ya ahlaksızca saldırıların altında da bu önüne geçilemezlik hali var.
Geçen hafta küresel ölçekte finans piyasalarının nabzını tutan Bloomberg’de yayınlanan “Greta Thunberg Going Radical Won’t Help the Planet” (Greta Thunberg radikalleşiyor, bu gezegene yardım etmeyecek) başlıklı yazıda rahatsızlıklar dile gelmiş oldu. Greta’nın radikalleşmesi sebebiyle iklim hareketinin sekteye uğracağı safsatasını ortaya atan finans piyasalarının iklim krizini dert edinmiş olabileceğine kim inanır?
Extinction Rebellion hareketiyle Greta’nın dayanışmasını diline dolayıp oradan sakıncalı bir durum çıkarmaya çalışan Bloomberg’e ve yazarlarına hayatta başarılar. Finans dünyası bundan sonra daha çok rezil edilecek, bu tarz sadece kendinizin inanacağı yazılara daha çok çalışırsınız artık…
20 Eylül’de gerçekleşen Küresel İklim Grevi 6 milyon insanı dünya çapında sokaklara döktü. Bir sonraki iklim grevi dünya çapında neredeyse bütün tüketim markalarının indirime girdiği ve insanları çılgınca tüketime teşvik eden “Black Friday”e karşı 29 Kasım’da gerçekleşecek. Bu sefer aktivizmin ve sivil itaatsizlik eylemlerinin hedefinde kimler olacak, tahmin etmek güç değil…
Bu yaşadığımız kimseyi istisna kılmadan küresel bir krizse, eylem de küresel olmak zorunda, oluyor da, çünkü "zamanın ruhu" böyle…