NATO içinde en agresif çizgiyi Polonya ve komşuları izliyor. Slovenya ve Çekya yöneticileriyle birlikte Ukrayna’nın başkenti Kiev’i ziyaret eden Polonya Başbakan Yardımcısı Kaczynki, “NATO barış misyonu” önerdi. Ancak Polonya’nın bu önerisi destek bulmadı. NATO savunma bakanları toplantısından önce konuşan Hollanda, İngiltere ve Kanada savunma bakanları, Polonya’nın önerisini reddetti.
Gündemde tutulmaya çalışılan bir diğer öneri ise Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski’nin hemen her gün çağrısını yaptığı “uçuşa yasak bölge” oluşturulması. Ancak bu öneri de diğeri gibi, doğrudan Rusya’yla çatışma anlamına geldiği için desteklenmiyor. Nitekim ABD Başkanı Biden, Almanya Başbakanı Scholz ve Fransa Cumhurbaşkanı Macron, “uçuşa yasak bölgenin” kabul edilemez olduğunu birkaç kez açıkladı.
Peki NATO ne yapacak? Aslında genel tabloyu en iyi İngiltere Başbakanı Johnson özetledi. Johnson, Zelenski’nin de video konferans yoluyla katıldığı Londra’daki Ortak Sefer Gücü toplantısında, içinde bulundukları durumu “çaresiz bir an” olarak niteledi.
ABD barışa karşı
ABD’nin bu şartlarda yapabileceği, ateşe attığı Ukrayna’yı barıştan uzak tutarak Rusya’yı yıpratacak bir cephe olarak kullanmayı sürdürmek. Nitekim NATO savunma bakanları toplantısında konuşan ABD Savunma Bakanı Austin, “Ukrayna’ya silah göndermeye devam” diyerek bu amaçlarını ortaya koydu. Benzer şekilde Hollanda Savunma Bakanı Ollongren de “teslimatlar Rusya’nın saldırısına uğrasa bile Ukrayna’ya silah göndermeyi sürdüreceklerini” açıkladı. Ve bu eğilimin ifadesi olarak NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, ittifakın Ukrayna’ya “mali, askeri ve siyasi desteğini sürdüreceğini” açıkladı.
Bu şu demek: ABD barışa karşı, kışkırttığı ve ateşe attığı Ukrayna’nın Rusya’yla anlaşmasını istemiyor. Tersine krizi uzatarak, Rusya’nın yıpratılmasının aracı olarak Ukrayna’yı “felakete uğraması pahasına” kullanmak istiyor.
Günün sonunda kaç Ukraynalının öldüğü, hatta Ukrayna’nın toprak kaybedip kaybetmediği bile ABD için esas mesele değil. ABD, krizi 1) “Batı ittifakını” sürdürebilmenin, 2) Avrupa güvenlik mimarisinin şekillendirilmesinde rol sahibi olabilmenin, 3) Batı Avrupa üzerinde hegemonya kurabilmenin ve 4) Rus ekonomisini tahrip edebilmenin fırsatı olarak kullanmaya çalışıyor.
İsveç modeli
Zelenski, ABD’nin bu stratejisinin piyonu konumunda. O nedenle bazen Rusya kuşatması karşısında “şartları konuşabiliriz, Donbas cumhuriyetlerini tanıyabiliriz” mesajları veriyor ama Washington’ın baskısıyla birkaç saat içerisinde tersine pozisyon açıklıyor. Ancak Zelenski’nin Amerikan stratejisine piyon olma durumu, ülkesini gittikçe daha büyük felakete götürüyor.
Rusya’nın ortaya koyduğu şartlar içerisinde en önemlisi, ne Donetsk ve Lugansk cumhuriyetlerinin bağımsızlığının kabul edilmesi ne de Kırım’ın tanınmasıdır. Zira bu Ukrayna tarafından da ABD tarafından da en sonunda öyle ya da böyle kabul edilecektir. En önemli konu, Ukrayna’nın “tarafsız ülke” statüsünün kabul edilmesi ve bunun anayasaya yazılmasıdır. Ukrayna’dan çok ABD’nin karşı çıktığı konu budur. Zira bu şartın kabulü karşılığında ortaya çıkacak barış, ABD’nin stratejik düzlemde büyük bir kaybı, Rusya’yı kuşatma hattının merkezinin düşmesi ve krizi kullanma fırsatının ortadan kalkması demektir.
Moskova, NATO Savunma Bakanları toplantısının ve Rusya-Ukrayna müzakeresinin 6. turunun öncesinde konuyu yeniden formüle ederek gündeme getirdi. Kremlin sözcüsü Peskov, “Avusturya ya da İsveç gibi, kendi ordusu olan ama yabancı askeri üslerin ve güçlerin bulunmadığı ülke statüsünün uzlaşı olarak düşünülebileceğini” açıkladı.
Dolayısıyla Ukrayna’nın önünde iki seçenek var: Ya İsveç modeli gibi bir modelle tarafsız ülke statüsünü kabul edecek ya da ABD’nin silah desteğiyle “uzatılmış yıpratma savaşına” araç olarak felakete uğrayacak. Ki bu da Kiev’in aslında tek seçeneği olduğunu göstermektedir.
Cumhuriyet / 17.03.22