İnsanlık yeni bir çağa geçene kadar, Carl von Clausewitz’in “Savaş siyasetin başka araçlarla (şiddet araçlarıyla) devamıdır” görüşü, gerçekliğini ne yazık ki sürdürecek.
Kaçınılmaz olarak, 21. yüzyılı da hatta sonraki birkaç yüzyılı da bu gerçeklik zemininde yaşayacak insanlık. Savaş ile barış arasındaki diyalektik ilişki sürecek. Barışa kavuşabilmek için savaşlar kaçınılmaz olacak, bazı savaşları geciktirmek için siyasetin alanı genişletilmeye çalışılacak; bazı savaşları önlemek için devrimler gerekecek. “Ya savaş devrimlere yol açar ya da devrim savaşı önler” tezi bu yüzyılda da geçerli yani...
Rusya’nın ABD ve NATO’dan talepleri
Rusya’nın Ukrayna’ya askeri harekâtı da sonuç olarak “siyasetin şiddet araçlarıyla devamıdır”. Putin, uzunca süredir ABD ve NATO’dan talep ettiklerini siyasi zeminde alamayınca, silahlı siyaset aşamasına geçti.
Nedir Rusya’nın talepleri? Rusya, Aralık 2021’de ABD ve NATO’dan üç talepte bulundu: 1) NATO’nun genişlemeyeceğine dair yasal garanti. 2) NATO’nun, Rusya sınırları yakınında, Rus topraklarındaki hedefleri vurabilecek silahlar konuşlandırmayacağına dair yasal garanti. 3) NATO’nun, 1997’den sonraki genişleme politikası çerçevesinde Doğu Avrupa ülkelerine yerleştirdiği silahları ve askeri tesisleri geri çekmesi.
Rusya, ABD ve NATO’nun cephe haline getirdiği Ukrayna’dan da 8 yıl önce imzalanan Minsk Anlaşması’na uymasını ve “tarafsızlık statüsünü” seçmesini istedi.
Moskova için beka sorunu
Moskova’nın ABD ve NATO’dan istediği güvenlik garantilerinin karşılanıp karşılanmaması, Rusya için bir varlık yokluk sorunu. Putin bu nedenle siyasi düzlemde karşılanmayan taleplerini silahlı siyasetle kabul ettirme yolunu seçti.
Rusya’nın güvenlik garantilerinin neden varlık yokluk konusu olduğu ortada: ABD, 30 yıldır NATO’yu adım adım Rusya’ya doğru genişletti, genişletmeye de devam etmek istiyor. Rusya’ya diz çöktürmek için de sırada Ukrayna vardı. Çünkü Amerikalı stratejistlerin daha yıllar önce belirttiği gibi, Rusya’nın parçalanması Ukrayna’dan başlardı…
ABD bu amaçla Baltık ülkelerinden Doğu Avrupa’ya ve Ukrayna’ya inen, oradan Batı Karadeniz ülkeleri üzerinden Karadeniz’i aşıp Gürcistan’da Kafkaslar’a ulaşan ve devamında da Kazakistan’a kadar ilerleyen bir kuşak oluşturmaya çalışıyor. ABD’nin bu kuşağı, Rusya’yı boğacak bir NATO kuşağıdır. Rusya ise bu kuşağa karşı Ukrayna cephesinden bir yarma harekâtı düzenliyor.
ABD’nin yıpratma savaşı taktiği
Putin’in siyasi talepleri, daha somutlarsak, Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO’ya üye alınmayacağının yazılı garantisi, Baltık bölgesindeki NATO ülkelerinin siyasi üyeliklerinin devam etmesi ama NATO üslerinden arındırılması ve Doğu Avrupa’daki NATO ülkelerinde doğrudan Rusya’yı hedef alan saldırı silahlarının çekilmesi… Rusya’nın askeri harekâtının 10 günü incelendiğinde, Putin’in bu hedeflere yöneldiği anlaşılmaktadır.
Kiev yönetiminin Rusya’yla “tarafsızlık” konusunu müzakere etmeye hazır olduğuna dair kimi işaretler var.
Washington ise gerek NATO içindeki anlaşmazlıklar/farklılıklar, gerek nükleer riskler nedeniyle NATO’yu doğrudan işin içine karıştıramadığı şu şartlarda iki hedefe yönelmiş görünüyor: 1) Ukrayna’yı Rusya’yı zayıflatacak uzun soluklu bir yıpratma savaşı cephesine dönüştürmeye çalışıyor. Bu amaçla Ukrayna’yı sürekli silahlandırıyor ve “özel savaşçı” taşımaya uğraşıyor. 2) Polonya’yı askeri-siyasi yığınak merkezine dönüştürmeye çalışıyor. (İngiltere’nin Polonya ve Ukrayna’yla Batı Avrupa’ya karşı bu süreçte “küçük Avrupa ittifakı” kurması da bu amaçla.)
Putin’in önündeki tarihi fırsat
Özetle Rusya, ABD’nin 30 yıldır boynuna dolamaya çalıştığı Baltık bölgesinden başlayan ve Orta Asya’ya kadar uzatılmak istenen “NATO kuşağını”, Ukrayna’nın NATO üyeliğini önleyerek, Baltık ülkelerini NATO üslerinden arındırarak ve Doğu Avrupa’dan saldırı silahlarını çektirerek bir “tarafsız kuşağa” dönüştürmeye çalışıyor.
Daha önceki yazılarımızda belirttiğimiz gibi, Putin, Amerikan hegemonyasının zayıflamasını ve Çin’le ilişkilerini, “tarafsız kuşak” inşa hedefine ulaşabilmek bakımından tarihi bir fırsat olarak görüyor.
Cumhuriyet / 07.03.22