Ukrayna’daki krizi anlayabilmek, Ukrayna’yı satranç tahtasına ve cephe ülkesine dönüştüren ABD’nin stratejisini çözümlemekten geçiyor öncelikle.
ABD, müttefikleriyle biri Rusya’ya, diğeri Çin’e karşı iki stratejik kuşatma hattı inşa ediyor:
ABD’nin Çin ve Rusya stratejileri
ABD Rusya’ya karşı: Baltık bölgesinden başlayıp Doğu Avrupa’ya inen, Batı Karadeniz ülkelerini kapsayarak Karadeniz hattı boyunca Gürcistan’a ve olanaklar ölçüsünde oradan Orta Asya’ya ulaşan bir yay üzerinden adım adım bu ülkeyi “boğmaya” çalışıyor. ABD bu amaçla Baltık ülkelerini, Doğu Avrupa ülkelerini ve Batı Karadeniz ülkelerini NATO üyesi yaptı. Ukrayna ve Gürcistan’ı NATO üyesi yapabilmek için fırsat kolluyor. Bu hat üzerindeki Belarus ve Kazakistan’ın karıştırılmak istenmesi de bu nedenle: Belarus’ta 2020’de Turuncu darbe denendi, 2021’de Lukaşenko bir suikastla yok edilmeye çalışıldı. Kazakistan’da işçi sınıfının haklı eylemleri, Batıcı müdahalelerle bir karışıklığa çevrilmeye çalışıldı.
ABD, Çin’e karşı: Hindistan’dan Japonya’ya kadar uzanan geniş bir yay üzerinde bu ülkeyi “boğmaya” çalışıyor. ABD bu amaçla Hindistan, Japonya ve Avustralya ile QUAD, İngiltere ve Avustralya ile AUKUS gibi yapılar kuruyor. Japonya ve Güney Kore’de asker bulunduruyor. Tayvan’ı silahlandırıyor. Avustralya’yı Çin’e karşı nükleer üs haline getirmeye çalışıyor.
ABD neden NATO’YU genişletiyor?
Ve ABD bu amaçlarını uygulayabilmek için de NATO’yu genişletiyor. ABD, Soğuk Savaş bitiminde 14 üyesi olan NATO’yu, SSCB’yle anlaşmasına rağmen, sürekli Rusya’ya karşı genişletiyor. NATO şimdilik 30 üyeli. Ukrayna, Gürcistan, Moldova, Bosna, İsveç ve Finlandiya’yı da üye yaparak üye sayısını 36’ya çıkarmaya çalışıyor.
Bu tabloyu analiz etmeden, neden sonuç ilişkisi kurmadan, 30 yılı görmeyip sadece 24 Şubat 2022 sabahına bakarak “Rusya saldırdı” sonucu çıkarmak, bir saptama değildir, anın fotoğrafıdır sadece. Çünkü bu tablo analiz edildiğinde, Ukrayna’nın bir sonuç olduğu ama ABD’nin NATO’yu genişletme stratejisinin ise neden olduğu görülecektir.
Soğuk Savaş bitmesine ve rakibi Varşova Paktı ortadan kalkmasına rağmen NATO’nun varlığını neden sürdüğünü sorgulamayan, dahası NATO’nun varlığını Rusya’nın boğazını sıkmak için doğuya doğru sürekli genişletmesine itiraz etmeyen tutum ve tavırların, Rusya’nın askeri harekâtı karşısında “savaşa hayır” sloganı atması ise ne yazık ki pasif bir hümanist yaklaşım sergilemekten öteye gitmeyecektir.
Pasif “savaşa hayır” tutumunun, sloganın kapsadığı içeriği kazanması, ancak “ABD’ye/NATO’ya hayır” tutumuyla mümkündür. Çünkü 1945 yılından bu yana dünyamızda meydana gelmiş askeri saldırganlıkların yüzde 81’inin doğrudan Amerikan saldırganlığı olduğu çağımızın gerçeğidir.
ABD’nin savaş makinesi
Rusya’nın tutumu, en sonunda etrafı sarılmış, boğazına yapışılmış birinin, büyük bedel ödememek için yumruk atmasıdır… Yumruğu yiyenin (Ukrayna) alması gereken ders, mahallenin kabadayısı (ABD) adına neden komşusunu kuşattığını ve boğazına sarıldığını sorgulamaktır.
Tablonun bu gerçeğine aktif müdahale edecek siyasal tutumlar almadan, salt “savaşa hayır” diyerek pasif bir konumda kalmak, insani görünür ama sonuç değiştirici değildir.
NATO bir kültür derneği değil, askeri bir organizmadır, büyük bir savaş makinesidir. Bu savaş makinesini ABD dün hangi amaçla kullandıysa bugünkü amacı da aynıdır. Dünya düzenini korumanın, Avrupa üzerindeki hegemonyasını sürdürmenin, Çin ve Rusya’ya diz çöktürmenin aracı olarak kullanıyor.
NATO’nun kırılan dişi, barışın teminatıdır
Ve güç dengeleri adım adım değiştiği için bugün hedef alınan ülkeler, boğazlarına yapışan ellerden kurtulmaya çalışıyor.
Anlamamız gereken şudur: NATO’nun varlığı, savaş riskidir; NATO’nun varlığını sürekli genişletmesi daha büyük savaş riskidir. Savaş istemeyenin mücadele etmek zorunda olduğu, asıl budur. Hümanizm bunu gerektirir.
Unutulmamalı: NATO’nun kırılan her dişi, büyük insanlığın geleceğinin ve barışının teminatıdır.
Cumhuriyet / 28.02.22