Aşağıdaki analiz, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in 2000'de göreve geldikten sonra ülkesinde ve çevresinde uyguladığı, nüfuz alanını yeniden inşa etme stratejisini inceliyor. Putin'in bu amaçla iç huzursuzlukları gerekçe göstererek tanıma, ilhak ve işgale dayalı bir politika izlemesi irdeleniyor. İlk olarak üç parça halinde yayımlanmasını planladığımız analizi, bağlamıyla ilgili ortaya çıkan yanlış anlamalar nedeniyle tek bir metne dönüştürerek yayımlıyoruz.
Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Vladimiroviç Putin'in dağılmış Sovyet coğrafyasındaki Rus gücü ve nüfuz alanlarının yeniden inşasında Ukrayna çok farklı bir noktaya işaret ediyor.
"Çar'ın dönüşü" yakıştırmasına konu olan bu süreç; Çeçenistan'daki savaştan Gürcistan'dan bağımsızlığını ilan etmiş Abhazya ve Güney Osetya'nın tanınmasına, Güney Kafkasya ve Orta Asya'da istikrar misyonlarından Ukrayna'daki son müdahaleye kadar farklı çerçevelerde ilerleyen bir yol izledi.
Tüm bunlar, Sovyetler döneminin milliyetler siyasetine kara çalıp, imparatorluk döneminin kodlarıyla konuşan Putin'in ilan edilmemiş "Çar" tablosunu peyderpey tamamlar nitelikteydi.
2000'lerin ortalarından bu yana, Rusya Federasyonu'nun temelini oluşturan özerk cumhuriyetler ve oblastların (Slavca eyalet ve bölge anlamına geliyor) özerk karakterlerini daraltan otoriter bir merkezileşme yaşanıyor.
Hakim unsur, Rus kültürü ve kimliği
Bu sürece paralel olarak, Rus kültürü ve kimliği hakim unsur olarak tahkim ediliyor.
Komünist sistemde gerileyen muhafazakâr değerler desteklenirken, Çarlık ve imparatorluk dönemlerinde sisteme meşruiyet katan Ortodoks Kilisesi'ne itibarı iade ediliyor.
Ekonomik alanda sadakatlerini sunanlar hariç, oligarkların kontrol altına alınması "muktedir lider" imgesinin inşasında diğer ayağı oluşturuyor.
Savunmadan hücum pozisyonuna geçilirken, Batı'nın "propaganda hegemonyasını" kırmak için "agresif" bir medya yaratılıyor.
Bütün bunlar Putin rejiminin önce toparlanmasına, sonra da otoriter sistemin yeniden inşasına hizmet etti.
Çeçenistan'a tankların sürülmesi ve Putin'in yükselişi
Çeçenistan'da 1994-1996'da Rusya aleyhine biten savaş hem Sovyetlerin çöküşünün biriktirdiği öfkeyi hem de iç bütünlüğü koruma kaygısını yansıtıyordu. Batı açısından da Rusya'nın toparlanmasını geciktiren bir savaştı.
1996'da Hasavyurt Anlaşması'yla Çeçenler karşısında yenilgiyi kabul eden Rusya'nın 1999'da yeniden Çeçenistan'a tankları sürmesi ile Putin'in yükselişi arasında bir bağ var.
Çeçenistan'da bağımsızlık iradesi tamamen ezilip Çeçen müftü Ahmet Kadirov ve oğlu Ramazan Kadirov eliyle Kremlin'e bağlı bir rejim oturtulurken, otoritenin restorasyonunda iki kolaylaştırıcı faktöre başvuruldu:
İlk olarak, Çeçenistan'ın siyasi, idari, bürokratik, güvenlik ve askeri birimleri Çeçenlere bırakıldı. Yani operasyon dahilde bir Ruslaştırılma işlemi değildi. Asi cumhuriyeti "Çeçenizasyon" ile merkeze taşıyan bir strateji güdüldü.
İkinci unsur, direngen Çeçen karakterini pasifize edecek Sufi İslam geleneğinin desteklenmesiydi.
Putin düzenli olarak Ortodoks Kilisesi'ne giderken Kadirov'un da kafasındaki takkesiyle dua edip Çeçenleri etrafında toplayacağı Osmanlı tarzı bir cami inşa edilmişti. Yerle yeksan edilmiş Grozni'nin yeni simgesiydi.
Direnişi ezme görevini Ruslardan devralan Kadirov'un İslam ve Çeçen geleneği adına yadırganan ya da tepki çeken ne kadar eylemi varsa Kremlin'in sonsuz hoşgörüsüne sahipti.
'Muktedir lider' Putin imajı
Çeçenistan zaferi, Putin'i "muktedir" bir lidere dönüştürdü. Artık "Slavik" altın çağını yaşayabilirdi. Çeçenistan'daki kanlı dönem Rusya için gücünü ispat ve toparlanma iddiasıydı. Ve sonra sıra civara geldi.
Putin, Kafkasya'daki isyanı tamamen dış kaynaklı aşırılıkçı Vahabizme indirgeyen söylemine, El Kaide'nin 11 Eylül 2001'deki saldırılardan sonra Amerikalılardan karşılık buldu.
Ancak Çeçenistan'da savaşın bitmesinden sonra Batı'nın Rus nüfuz alanlarına yönelik faaliyetleri Gürcistan'da kendisini gösterdi.
2003'te Mihail Saakaşvili'yi iktidara taşıyan "Gül Devrimi", Sovyet kadrolarından gelmiş kliğin kırılmasında ilk başarıydı.
İkinci halka ertesi yıl "Turuncu Devrim"le Ukrayna'da koptu. Ardından sıra 2005'te Kırgızistan'daki Lale Devrimi'ne (Sarı Devrim) geldi. Orta Asya değişim sancısına tutulmuştu.
Afganistan işgaliyle ABD'nin Orta Asya'da edindiği üslere karşın Rusya da nüfuz alanını kaybetmemeye çalışıyordu.
Putin bu dönemde ayrıca Balkanlarda Slav dünyasının aleyhindeki gelişmelere dikkat kesilmişti.
2006-2008'de Kosova'nın bağımsızlığını ve Birleşmiş Milletler kararı olmadan tanınmasını "Olumsuz emsal olur" uyarılarıyla karşılamıştı.
Rusya yakın çevrede Rus etkisine karşı gelişmeleri birkaç yıl izlemekle yetindi.
Rusya, vatandaşlarının saldırıya uğradığını savunuyor
Putin, ABD'nin 2002'den itibaren Gürcistan'da Türkiye'nin de yakın işbirliği ile yürüttüğü "Eğit ve Donat" programıyla Gürcü ordusunu bir savaşa hazırladığını düşünüyordu.
Hedef Abhazya ve Güney Osetya'yı geri almaktı.
Durumu yakından izleyen Rusya, Bağımsız Devletler Topluluğu kararı uyarınca ambargo uyguladığı Abhazya ile Güney Osetya'da daha belirgin bir korumacı politikaya yöneldi; Abhazlar ve Osetlere Rus pasaportu dağıtmaya başladı.
Gürcistan'ın 2008'de Güney Osetya'ya askeri harekât başlatıp operasyonun ilk anlarında başkent Tshinval'deki Rus Barış Gücü Karargâhı'nı vurunca Putin'e tarihi fırsat doğmuştu.
Tankları birkaç saat içinde Vladikavkaz'dan Tshinval'e indirmekle kalmayıp Tiflis yakınlarına kadar sürerek, Gürcistan yönetimine "Güney Osetya ve Abhazya'yı ebediyen unutabilirsin" demiş oldu.
Rusya'nın argümanı, "Vatandaşlarımız saldırıya uğradı, yanıtsız bırakamazdık" şeklindeydi.
Ardından iki "defakto" bağımsız cumhuriyeti tanıyan adımlar atıldı. Fakat Abhazya ve Güney Osetya ilhak edilmedi. Abhazya, Güney Osetya ve Moldova'nın ayrılıkçı bölgesi Trans-Dinyester yıllardır pek çok konuda üçlü fotoğraf veriyor.
Rusya askeri güç bulundurduğu ve pasaport dağıttığı Trans-Dinyester'i henüz tanımadı. Yıllardır "Rusya ile geleceğe doğru" sloganıyla yaşayan Trans-Dinyester 2006'da Rusya'ya katılma önerisini yüzde 97 oyla referandumdan geçirmiş, 2014'te Duma'dan bu konuda adım atılmasını istemişti.
2008'e gelindiğinde Putin için izleme dönemi bitmiş, arka bahçeyi toparlama vakti gelmişti. 2013'de Mihail Saakaşvili'nin koltuğu kaybedip ülkesinde istenmeyen adam durumuna düşmesiyle Gürcistan, Rusya ile daha sakin bir döneme girdi.
Ukrayna'da Yanukoviç dönemi ve kaybedenler
Ukrayna'da ise Rusya yanlısı Viktor Yanukoviç, 2003'te koltuğu Batı yanlılarına kaptırmanın intikamını 2010'daki seçimde alma şansını buldu. Ama Putin'in Ukrayna'yı yeniden yoğuracak siyasi araçlara sahip olduğu söylenemezdi.
Yanukoviç, Avrupa Birliği ile ortaklık anlaşması için şansını denemiş ancak kredi için Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) dayattığı reformlar konusunda epey zorlanmıştı.
Sonunda 2013'te yüzünü tekrar Rusya'ya döndüğünde, Meydan Gösterileri (EuroMaidan) patlak verecekti.
2014'te Almanya, Polonya, Fransa ve Rusya'nın arabuluculuğunda Yanukoviç; erken seçim, 2014 anayasasına dönüş ve parlamenter sistemin güçlendirilmesini öngören bir anlaşmayı muhalif liderlerle birlikte imzalamıştı.
Ancak Rus istihbaratının yardımı ve keskin nişancılarla Meydan'ın dağıtılacağına dair gizli belgelerin sızdırılmasıyla olaylar tekrar çığırından çıkmış ve parlamento Yanukoviç'in fişini çekmişti.
Kaybeden sadece Yanukoviç değildi. Radikal sağ, aşırı milliyetçi ve neo-Nazi gruplarının zehirlediği siyasal iklimde etnik Ruslar da ayrılıkçı yola sürüklenecekti.
Putin'in Ukrayna'nın işgaline gerekçe gösterdiği aşırı sağ hareketler nasıl yükseldi?
Rusya lideri Vladimir Putin'in Ukrayna'ya askerlerini sokarken gerekçe yapıp hedefe koyduğu Neo-Naziler konusu tüm dünyada merak uyandırdı. Ukrayna ve müttefiklerine göre Ruslar, Neo-Nazi grupların varlığı ve etkisini abartarak yalandan bir gerekçe üretiyor. Ukraynalı Ruslar ise başından itibaren faşizmin planlı bir şekilde diriltildiğini söylüyor.
Ukrayna'nın 2013'ten itibaren yaşadığı çalkantıda, EuroMaidan'ın (Meydan Gösterileri) arkasındaki güç bileşenlerinin rolü büyüktü.
Dönemin Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç'i deviren güçler arasında başlangıçta Nazilerle işbirliği yapmış Ukrayna Milliyetçi Örgütü'nün lideri Stepan Bandera'nın mirasına sahip çıkan Svoboda Partisi, Sağ Sektör, Azov (Azak) Taburu ve S14 gibi gruplar vardı.
Halk desteği yüzde 1-3 aralığında seyretmesine rağmen bu gruplar siyaset ve güvenlik şemsiyesinde orantısız bir etkiye kavuştu. 2014'te Svoboda Partisi'ne yeni hükümette Başbakan Yardımcılığı, Savunma Bakanlığı, Tarım Bakanlığı ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile başsavcılık ve iki valilik koltuğu verildi.
Svoboda, 1943'te Sağ Sektör ile birlikte 600 Polonyalının öldürüldüğü Yanova Dolina katliamının yıldönümünde zafer kutlaması yapacak kadar Nazi çizgisini gizlemeye gerek duymayan bir hareketti.
Gamalı haç taşımakta beis görmeyen Sağ Sektör ise İçişleri Bakanı Arsen Avakov döneminde yasal statü kazandı ve Azov Taburu da Milli Savunma bünyesine alındı.
Neo-Nazi Sosyal Milliyetçi Parti ile paramiliter Ukrayna Vatanseveri'nin kurucusu olup, EuroMaidan'daki milislerin komutanı sayılan Andriy Parubiy yeni dönemde artık Ulusal Güvenlik ve Savunma Konsey Başkanı'ydı.
Daha sonra Parlamento Başkanlığı'na seçilen Parubiy, 2004'teki Turuncu Devrim sayesinde Cumhurbaşkanı olan Viktor Yuşçenko'nun Stepan Bandera ve Ukrayna İsyancılar Ordusu'nun (UPA) başkomutanı Roman Şuheviç'e "Ulusal Kahraman" unvanı vermesini sağlayan ekibin başını çekiyordu.
İkinci Dünya Savaşı sırasında Kızıl Ordu'ya karşı Nazilerle birlikte hareket etmiş bu kişilere verilen unvanlar Ukrayna'yı ikiye böldü.
Kararlar yargıya taşındı.
Radikal milliyetçilerin sistem üzerindeki etkisi sonraki Cumhurbaşkanı Petro Poroşenko ve halefi Volodimir Zelenskiy döneminde de devam etti.
Cumhurbaşkanlığı tarafından 19 Ağustos 2006'da şeref madalyası, 21 Kasım 2016'da devlet nişanı (Bogdan Khmelnytsky) ile ödüllendirilen Sağ Sektör'ün lideri Dmitri Yaroş, Ekim 2021'de Genelkurmay Başkan Danışmanlığı'na atandı. Bir Yahudi olarak Zelenskiy'nin de bu gruplarla arasına mesafe koyamaması ülke içinde ve dışında hala tartışma konusu.
Ukrayna'da Rusça konuşulan bölgelerdeki kopuşu tetikleyen en önemli adım şuydu:
İkinci Dünya Savaşı sırasında "Ukrayna Ukraynalılarındır" diyenlerin mirasçıları, 2014'te ilk iş olarak Azınlık Dil Yasası'nı iptal ettirdi. Rusça, Romence ve Macarca artık müfredattan silinmişti. Ukrayna'da 10 yaş üstü eğitimde bu diller ancak seçmeli ders olarak okutuluyor.
"Komünizmden Arındırma Yasaları" çerçevesinde Lenin'in toplam 965 heykeli kaldırılırken Sovyetlere ait simgeler ve isimler silindi. Kopuşu tetikleyen bir diğer olay, Odessa'da yapılan bir maç sonrası Sağ Sektör'ün katalizör olduğu grupların, Rusya yanlılarının sığındığı sendika binasını ateşe vererek 48 kişiyi öldürmesiydi.
Olayın kendisi kadar yetkililerin tepkileri de ürkütücüydü.
Dönemin Odessa Valisi Vladimir Nemirovski, yaşananlar için "Silahlı teröristleri gözaltına alıp etkisizleştirmeyi amaçlayan Odessa halkının eylemleri yasal görülmelidir" derken; milletvekili Irena Farion alenen suçluyu övüyordu:
"Şeytanlar cehennemde yanmalı. Futbol taraftarları asilere en iyisini yapıyor. Aferin!"
Ukraynalı Ruslar ise Odessa felaketi için 1943'te Ukraynalı Nazi taburunun Hatin'de 149 köylüyü yakmasına atfen "Yeni Hatin" benzetmesi yapıyordu.
Bu gelişmelere tepki olarak yüzde 82 oranında Rusça konuşulan Kırım uluslararası toplumun tanımadığı Rusya'ya katılma referandumuna giderken, Donbas bölgesinde Luhansk ve Donetsk'de halk cumhuriyetleri ilan edildi.
Çarların bir zamanlar "Yeni Rusya" diye andığı bölgeye dönüş için Putin'e fırsatlar altın tepside sunulmuş oldu.
Gürcistan'da savaşı başlatan ama siyasette kaybeden eski cumhurbaşkanı Mihail Saakaşvili de Ukrayna vatandaşlığı ile ödüllendirdikten hemen sonra 2015'te Odessa'ya vali yapılmıştı.
Saakaşvili, Ukrayna'da Rus etkisine karşı savaşta Amerikalı yetkililerle yakın temastaydı.
Daha sonra Ukrayna'dan da kaçmak zorunda kalan Saakaşvili'nin şimdilerde ülkesinde cezaevinde devam eden trajedisi Putin'in periferiye dönüşündeki simgesel sonuçtu.
Kırım'ın ilhakı dönemecinde askeri güç kullanımına gerek kalmadı ama Rusya, Ukrayna sınır bölgelerine 40 bin asker yığdı.
'Çarlığın dönüşü' bağlantısı
Kırım ile ana kara arasında 3,4 milyar dolara inşa edilen 18 km uzunluğundaki 'Yeniden Birleşme Köprüsü' aslında Çarlık döneminin bir hayaliydi.
Köprü, Azak Denizi'ni yavaşça Rus gölüne çevirirken, 2018'de patlak veren Kerç Boğazı krizinde Ukrayna sınırlarındaki Rus asker sayısı 70 bine çıktı.
İmparatorluğun inşasında bir dönem noktası olan Kırım'ın ilhakı "Yeni Çar" bağlantısının kurulabileceği ilk yerdi.
Kırım kolayca halledilmiş bir dosya olarak görülürken Doğu Ukrayna, Kiev ile Moskova arasında potansiyel gerilim alanı olarak çözümsüzlüğe bırakıldı.
Minsk Anlaşmaları uygulanmadı
2014-2015'te Normandiya Dörtlüsü'nün çıkardığı Minsk Anlaşmalarına göre Ukrayna yönetiminin, Luhansk ve Donetsk Halk Cumhuriyetlerinin temsilcileriyle oturup yeni statüyü belirlemesi gerekiyordu.
Bunlar Rusya'nın ağırlığını hissettirdiği anlaşmalardı. Almanya ve Fransa da Kiev'in tarafında garantördü.
Fakat anlaşmalar uygulanmadı.
Rus tarafı başından itibaren müzakereleri ABD ve İngiltere ikilisinin sabote ettiği suçlamasını yöneltti.
Bu çözümsüzlüğün pek konuşulmayan bir de ekonomik tarafı var.
Uluslararası Para Fonu (IMF) üzerinden Ukrayna'ya açılacak 17 milyar dolarlık kurtarma paket "Doğuyu kaybetmeme" şartını içeriyordu.
Merkezi hükümet doğu üzerindeki kontrolünü kaybederse programın gözden geçirilmesi gerekeceği belirtiliyordu.
Kiev yönetimi cenderedeydi. Şahin kanatlara göre ise iki bölgeye özerklik verilmesi, Rusların oyununu oynamak anlamına geliyordu.
Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinin olası sonuçları neler olabilir?
Ukrayna'yı dikkat kesilenler, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in neyi hedeflediği ve sıradaki hamlenin ne olacağı sorularına yanıt arıyor. Oldukça karanlık bir alan. Rus liderlerin upuzun söylemlerine yakından bakıldığında meseleyi eski Sovyet coğrafyasına dönmek gibi klişe bir yanıta indirgemek zor. Putin belli ki her şeyden önce Rusya'yı "caydırıcı" ve "saygı duyulan" eski konumuna döndürmek istiyor.
Kırım'ın 2014'te ilhakını beklenenden az maliyetle atlatan Rusya, 2015'de Suriye savaşına dahil olarak dikkatleri Karadeniz'den uzaklaştırmayı başardı. Üstelik Rusya'nın ulaştığı ateş gücünü Suriye'de göstererek "Uluslararası güç sahnesine geri döndüm" demiş oldu. Fırat'ın kıyısındaki IŞİD hedefini Hazar'dan güdümlü füzeyle vurmasının başka bir açıklaması yoktu.
Rusya, 1969-1970'de İsrail'e karşı Mısır'a kalkan olan Kavkaz Operasyonu'ndan beri askeri düzlemde Orta Doğu'dan uzaktı. Suriye savaşında dengeyi değiştirerek Orta Doğu'yla ilişkilerini ilerletirken Libya ve Orta Afrika Cumhuriyeti başta olmak üzere Afrika'da etkinliğini artırdı.
Dönemin ABD Başkanı Barack Obama'nın Rusya için Suriye'nin ikinci Afganistan olacağı kehaneti tutmamıştı. Rusya'nın asıl yıpratılacağı yer Ukrayna hattıydı ve Batılı müttefikler yeniden buraya yoğunlaştı.
ABD Başkanı Joe Biden'la birlikte Yunanistan'daki üslerin genişletilmesi, Avrupa'nın doğu kuşağında NATO konuşlanmasının güçlendirilmesi, Baltıklar, Doğu Avrupa ve Karadeniz'de askeri tatbikatlara ağırlık verilmesi, Kremlin tarafından Rusya'yı kuşatma stratejisi olarak görülüyordu.
Ukrayna'yı bir hesaplaşma alanına çeviren bu süreçte Putin'le uzlaşma yollarını arayan Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy, Batılı müttefiklerinin Rus karşıtı gündemi ve içerdeki şahinler karşısında sıkıştı.
Askeri çözüm baskısı sürerken Bayraktar TB2 SİHA'larının Karabağ'daki başarısını Donbas'a taşımak üzere Türkiye ile bazı senaryolar üzerinde çalışıldı.
Moskova'ya göre Türkiye, SİHA temini ve askeri ortaklıkla Kiev'i askeri maceraya teşvik ediyordu. Donbas'ta ateşin kesilmediği ateşkes hattına Ukrayna ordusu güç yığınağını sürdürdü. Rusya da askeri tatbikat adı altında Ukrayna sınırlarına 120-130 bin asker kaydırdı.
Nihayetinde Rusya bu gerilimi NATO ile bir pazarlık masası kurmak için kullanmaya çalıştı. Moskova'nın sunduğu müzakere önerisi, NATO'nun daha fazla genişlemesinin reddi, Ukrayna ve Gürcistan'ın NATO üyeliğini bir hedef olarak koyan 'Bükreş Formülü'nün geri çekilmesi, NATO altyapısının Rusya-NATO kurucu senedinin imzalandığı 1997'deki duruma geri dönmesi ve Donbas'ta Minsk Anlaşmaları'nın uygulanması şartlarını içeriyordu.
Putin taleplerin geri çevrilmesine 21 Şubat'ta Donets ve Luhansk'ın bağımsızlığını tanıma hamlesiyle yanıt verdi. Putin'in tanıdığı bölgenin yüzde 70'i Ukrayna güçlerinin kontrolündeydi.
Ardından 24 Şubat'ta askeri müdahale başlarken birkaç hedef dillendirildi: Neo-Nazilerin silinmesi, 2014'te işlenen suçların sorumlularının teslim edilmesi, Ukrayna'nın tarafsızlık pozisyonunu kabul etmesi, bütün bunlar sonucu Rusya'ya dost bir iktidarın iş başına gelmesi... Hatta Putin Ukraynalı askerlere yönetime el koyma çağrısı bile yaptı.
Putin'in tarih okumasının tehlikeleri
Putin, NATO'nun genişlemesiyle ilgili kaygılarına bazı Batılı liderleri ortak etmeyi başarsa da 21 Şubat'taki meşhur konuşmasıyla korkuları diriltti. Modern Ukrayna'nın Sovyet liderlerinin tasarruflarıyla oluştuğu ve Kiev'in Rus imparatorluğunun kök saldığı yer olduğuna dair tarih okuması imparatorluk heveslerini açığa vuruyordu.
Putin'in bu tür bir söylemle, müdahalenin gerekçelerinden biri olarak dile getirdiği Ukraynalı radikal milliyetçi ve neo-Nazi hareketlere yakıt sunduğu da söylenebilir. Sovyetler zamanındaki milliyetler politikasını eleştiren Putin, Kırım ve Doğu Ukrayna'ya el atarken paradoksal olarak aynı patikada yürüyor. Kendi kaderini tayin hakkını Rus nüfuzunu yeniden tahkim için kullanıyor. Fakat bunun Rusya Federasyonu'nun iç bütünlüğüne arz ettiği bir tehlikeyi de göz ardı ediyor.
Sovyetlerin özerklikler düzeni küçük değişikliklerle bugünkü Rusya Federasyonu'nun siyasal altyapısını oluşturuyor. Federatif yapı devasa bir coğrafyada farklı etnik yapıların merkeze bağlılığını temin ediyor. Putin bu bağı aşındıran adım ve söylemlerle geleceğe mayınlar bırakıyor.
Putin'in saygı temelinde ilişki kurma çabası
Elbette Rus siyasi aklının tek düze çalıştığı söylenemez. Putin, Ukrayna hedefteyken 22 Şubat'ta, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'le stratejik ortaklık anlaşması imzaladı. Bununla 1991'de bağımsızlığını kazanan cumhuriyetlerle ilişkilerin saygı temelinde yürüdüğü mesajı vermeye çalışıyordu. 43 maddelik anlaşma iki ülkenin egemenliği, toprak bütünlüğü, güvenliği ve ulusal çıkarlarının yanı sıra bölgesel güvenlik ve "terörle mücadele" gibi alanlarda ortaklığını temin ediyor.
Rusları ya da Rusya pasaportu taşıyanları korumak için müdahale hakkını kendinde görmesi bir kenara Putin'in stratejik kurgusunda yakın çevrenin NATO'nun müdahale kapsamından çıkarılması birincil öncelik. Azerbaycan gibi ülkelerle gelişen ilişkilere bakıldığında "yeni Çar" imajının toprakla bağına ve genişlemeye dair çıkarımlar abartılı kalıyor.
Kuşkusuz Ukrayna, Putin'in hem Rus coğrafyası hem de NATO'nun kuşatma hamleleriyle ilgili değerlendirmelerinde özel bir yere tekabül ediyor.
Beri tarafta Putin, Rusya Federasyonu içindeki Kuzey Kafkasya'yı istikrarsızlaştırma potansiyeli taşıdığı için Trans-Kafkasya'da dikkatli davranıyor.
Bağımsız kalma iradesi baskın olan Abhazya bir yana Güney Osetya'nın Kuzey Osetya ile birleşerek Rusya Federasyonu'na katılma iradesi şimdiye kadar görmezden gelindi.
Romanya ve Ukrayna arasında yer alan Moldova'nın ayrılıkçı bölgesi Transdinyester de bekleme odasında tutuldu.
Zapt etme (Çeçenistan), tanıma (Güney Osetya ve Abhazya) ve ilhak (Kırım) stratejisinin Ukrayna harekatına yansımaları da dikkat çekici.
Abhazya, Luhansk ve Donetsk'i tanırken Ramzan Kadirov'un Çeçenistan'ı tüm askeri kapasitesiyle Ukrayna'da Putin'in hizmetine sunuldu. Daha önce Putin'in emretmesi halinde Ukrayna'yı halletmekten bahseden Kadirov, Grozni'de binlerce askeri toplayarak Zelenskiy'i özür dilemeye çağırıp sefere hazır oldukları mesajı verdi.
Bu durum hem Kadirov'un Putin'e kendini kanıtlayarak iktidarını sürdürme ihtiyacına hem de İkinci Dünya Savaşı'nda Nazilerle işbirliği suçlamasıyla bütün bir halkın Sibirya ve Orta Asya'ya sürülmüş olmasının bıraktığı psikolojik baskılara işaret ediyor.
'Rusya dostu' güvenlik kuşağı oluşturma hedefi
Karadeniz Filosu'nun bulunduğu Kırım'ın stratejik değerinden kaynaklanan durumu kenarda tutulursa Putin'in şimdiye kadar yakın çemberde ilhak beklentilerini ötelediği söylenebilir.
Putin'in dış çemberdeki ikinci önceliği "Rusya dostu" bir güvenlik kuşağı oluşturmak. Kendisine askeri-güvenlik anlaşmalarıyla bağımlı olan Ermenistan'ın ötesinde Azerbaycan ve Kazakistan gibi ülkelerle kurulan ilişkiler karşılıklı çıkarların gözetildiği önemli dengeler içeriyor.
Bu kuşakta Rusya'nın elde ettiği iki önemli kazanım oldu:
Rusya, 2020'de Karabağ Savaşı'ndan sonra oyun kurucu olarak devreye girdi, barış gücü misyonuyla Karabağ'a geri döndü. Azerbaycan ve Ermenistan'ı Karabağ'ın statüsünden bölgenin istikrarı ve açılması öngörülen ulaşım hatlarına kadar pek çok konuda kendine bağladı.
Rusya Kazakistan'da ise Ocak ayında patlak veren kitlesel isyana karşı Müşterek Güvenlik Anlaşması Örgütü'nü devreye sokarak kendini istikrarın garantörü olarak konumlandırdı. Benzer bir hamleyi 2020'de de Belarus'ta seçim sonrası başı sıkışan Aleksandr Lukaşenko'ya elini uzatarak yapmıştı. Ve bugün Belarus, Ukrayna'ya askeri harekâtta kuzey cephesinin geliştiği güzergâh olarak Rusya'ya bunun karşılığını ödüyor.
Ukrayna'ya saldırı Azerbaycan, Ermenistan, Belarus ve Kazakistan örnekleriyle oluşturulmak istenen "saygı ve eşitlik temelinde ortaklık" imajında bir yarık oluşturuyor. Bölgede istikrarsızlık ve öngörülemezlik giderek artıyor. Bu nedenle Rusya'nın yeni ilhak süreçlerini başlatma riski kaygı yaratıyor. Tabii Ukrayna, Rusya'nın felaketine dönüşmezse.
BBC Türkçe / 06.03.22