Libya'da Türkiye'yi sıkıştıran üç senaryo- Fehim Taştekin

Ankara mecbur kalmadıkça çıkarlarını temin eden Dibeybe'yi, Hafter'in arkasında durduğu Başağa'ya tercih etmek istemiyor. Orta yol bulunmazsa petrol vanalarının da kapandığı bölünme tekrarlanabilir.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 15 Mart 2022
  • 08:55

Libya’da Temsilciler Meclisi’nin başbakanlığa atadığı Fethi Başağa ile yetkiyi bırakmamak için direnen Ulusal Birlik Hükümeti Başkanı Abdulhamid Dibeybe arasındaki restleşme, bu ülkede asker ve milis bulunduran Türkiye’yi daha açık oynamaya zorluyor. 

Ankara, içişleri bakanı olduğu dönemde yakından çalıştığı Başağa’nın Libya Ulusal Ordusu lideri Halife Hafter ve Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih’le ortak olup Dibeybe hükümetinin fişini çekmeye çalışmasından rahatsız. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Dibeybe’nin sunduğu güvenceleri, Türkiye’nin askeri varlığına şiddetle karşı çıkan Hafter-Salih ikilisinin etkili olduğu bir Başağa hükümetinde bulamayabilir. Yine de Erdoğan, Ulusal Birlik Hükümeti’ne desteğini sürdürürken Başağa’ya kapıyı açık tutuyor. Ankara’nın kritik dönemeçte olası bir çatışmanın müsebbibi olmaktan kaçındığı da söylenebilir. Tabii ki bu durum, Türkiye’nin Trablus’taki askeri, istihbari ve diplomatik kadrolarıyla dengeleri etkilediği ve çevreyi Dibeybe için güvenli kıldığı gerçeğini değiştirmiyor. 

Türkiye geçen yıl BM’nin arabuluculuğunda Ulusal Birlik Hükümeti’nin teşekkülünün ardından doğudaki aktörlerle temasa geçerek buzları eritmeye çalıştı. Temsilciler Meclisi’nin, 24 Aralık seçimlerinin gerçekleşmemesi üzerine hükümetin görev süresinin dolduğunu belirtip Dibeybe’ye desteği çekmesi ve Başağa’yı yetkilendirmesi, Ankara’nın doğu kanadıyla sorunsuz bir başlangıç yapma şansını tıkadı. 

Şimdi pek çok taraf ABD ve Türkiye’nin alacağı tutumun belirleyici olacağını düşürüyor.
Yetkinin devri konusunda iki haftalık restleşmeden sonra 10 Mart’ta Başağa’nın Mısrata’dan Trablus’a harekete geçip koltuğu devralma girişimi Dibeybe’ye sadık güçler tarafından engellenirken iki taraf savaşın eşiğine geldi. 

ABD’nin Trablus Büyükelçisi Richard B. Norland ve BM temsilcisi Stephanie Turco Williams, Temsilciler Meclisi ile Devlet Yüksek Konseyi’nden 12 kişilik bir komite kurularak seçime odaklanılması için bastırırken Türkiye de devreye girdi. The Arab Weekly’nin iddiasına göre Türkiye’nin rakip başbakanlar arasında uzlaşma için arabuluculuk teklif etti. Başağa öneriye sıcak bakarken Dibeybe, Ankara'nın müdahalesinin rakip hükümetin zımnen tanınması ve kendi iktidarının sonu anlamına geleceği endişesiyle karşı çıkıp güç kullanmaya hazır olduğunu söyledi. Dibeybe 6 Mart’ta Türkiye’nin Trablus Büyükelçisi Kenan Yılmaz’la durumu değerlendirmişti. 

Bir başka iddiaya göre Ankara, Dibeybe ve Başağa’yı Antalya Diplomasi Forumu’nda buluşturmayı düşünüyordu. Uzlaşma sağlanamadığı için Antalya’daki etkinliklere sadece Dibeybe ve ekibi katıldı.

Dibeybe’nin, yetkiyi Başağa’ya bırakmak için seçimlerde cumhurbaşkanlığı adayı olmayı şart koştuğu da öne sürüldü. 

Bir diğer iddia, Norland’ın Ulusal Birlik Hükümeti’nin bazı değişikliklerle seçime kadar devam etmesi ve Dibeybe’nin cumhurbaşkanlığına aday olmayacağına dair yazılı güvence vermesini içeren bir ara formül önerdiği yönünde. Bu iddia Başağa’nın ekibi tarafından yalanlandı. 

Ancak Başağa’nın 10 Mart’ta Trablus’a girme denemesi orta yol bulunması konusundaki çabalara ciddiyet kazandırdı. Norland 12 Mart’ta Tunus’ta Başağa ile buluştuktan sonra, geçiş dönemi ve seçim sürecinin yönetimi konusunda tarafların müzakereye girmeyi kabul ettiğini duyurdu. Norland müzakerelerin formatı ve yerinin BM ve uluslararası ortaklara danışılarak tarafların kendileri tarafından belirleneceğini vurguladı. Libyalı kaynaklar bu saatten sonra Dibeybe’nin de Türkiye’nin arabuluculuğunu tercih ettiğini öne sürdü. Antalya’da buluşma seçeneği yeniden gündeme geldi. 

Dibeybe’nin kabinesinden üç bakan ve iki bakan yardımcısının istifa etmesi, durumun çok akışkan olduğunu da gösteriyor. İki başbakanın diyaloga sokulmasından Başağa’nın zımnen onaylandığı ve Dibeybe’nin altındaki halının çekilmekte olduğu sonucunu çıkaranlar az değil. Fakat Başağa’nın iktidarı ele alamaması halinde doğu güçlerinin Williams’ın seçime odaklı çalışmalarına katılmayacağı, hatta petrol üretiminin durdurulması gibi Batı’yı zorlayacak önlemlere gidilmesi de ihtimal senaryoları arasında. Amerikan tarafı, Rus enerji kaynaklarına bağımlılığı azaltmaya çalışırken Libya’da petrol akışını etkileyecek bir durumun oluşmasını istemiyor. 4 Mart’ta Şerara ve El Fil sahalarında petrol vanalarının kapatılması üzerine Libyalılara verilen mesaj da bir an önce sevkiyatın başlatılması yönündeydi. 

Başağa’ya verilecek desteğin Türkiye’nin ülkenin doğu tarafıyla barışını sağlayacak bir fırsat olarak değerlendirilse de eğitilip donatılan Trablus-Mısrata hattındaki güçlerin Hafter’e keskin düşmanlığı, Ankara’yı temkinli olmaya itiyor. Ayrıca Mısır ve Rusya’nın desteğini alan Hafter-Salih ikilisi aralarındaki rekabete rağmen Türkiye’yi Libya’dan gönderme hedefinde birleşiyor. Arap Birliği’nin Kahire’deki son toplantısında Türkiye’nin Libya’daki varlığını kınayan bildirisi de özellikle Mısır’ın bu konudaki kırmızı çizgisinin korunduğunu teyit ediyor. Hâliyle Türkiye hem batıdaki grupların tepkisinden hem de doğu kanadının ileride ne yapacağından emin olmadığı için kolayca Başağa’dan yana dönemiyor.

Libya uzmanı araştırmacı Jalel Harchaoui, Türkiye’nin 700'den fazla danışman, asker ve istihbaratçıdan oluşan varlığıyla kuzeybatı Libya'da iyice yayıldığını, Türklerin dışında durumun kötüleşmesi halinde 3 bin civarında Suriyeli milisi harekete geçirebileceğini hatırlatıyor. 

Al-Monitor’a değerlendirmelerde bulunan Harchaoui “Daha da önemlisi, Ankara bir koordinatör olarak oldukça aktif. Türkiye gibi ‘kâmil’ bir devlet koordinasyon sağladığında Libyalılar arasındaki uyum daha büyük olmaya mahkum. Ve son haftalarda gördüğümüz de budur” deyip ekliyor: “Bu, Ulusal Birlik Hükümeti’nin şimdiye kadarki dayanıklılığını izah edenin tek başına Türkiye olduğu anlamına gelmiyor ancak Türkiye'nin rolü çok büyük önem taşıyor. Askeri mevcudiyet, tavsiye ve koordinasyon birleşimi şimdiye kadar etkili oldu.” 

Ankara’nın belirleyici olduğu çıkarımı gerçeğin sadece bir kısmı. ABD, BM, AB ve Libya’nın geleceğine oynayan diğer uluslararası aktörlerin belirsiz tutumu Dibeybe’nin direnmesini kolaylaştırdı. Bunun yanı sıra mali kaynaklara erişim imkânı olan Dibeybe, Genelkurmay Başkanı Muhammed el Haddad ve Askeri İstihbarat Dairesi Başkanı Usama el Cuveyli ile mesaisini sürdürürken askeri güçlerin bir kısmının bağlılığını garantiledi. Gıneyva Taburu Komutanı Abdulgani el Kikli ve Trablus Devrimciler Tugayı Komutanı Eyüb Ebu Ras gibi liderler Dibeybe’den yana duruyor. Başağa da Hafter güçlerinin potansiyel desteğine ilaveten batıdaki güçlerden hatırı sayılır teveccüh görüyor. Anadolu Ajansı’na göre tutumunu belli eden taburlardan 65’i Dibeybe'ye, 118’i Başağa'ya destek çıktı. Başağa’nın en büyük dezavantajı petrol gelirlerini ve bütçe dağılımını kontrol eden Merkez Bankası Başkanı Sıddık Kebir’in Dibeybe’nin yanında olması.

Harchaoui de Türkiye faktörü dışında Başağa'nın Trablus'a girmesini önleyen diğer unsurlara işaret ediyor. Harchaoui “Misrata’dan birçok seçkin, ileri gelen ve kodaman Başağa'nın Hafter’le ittifakına şüpheyle bakıyor. Ayrıca Dibeybe başlangıçta kendisine karşı çıkan milislere mali düzenlemeler teklif etti. Başkentteki iki milis lideri Kikli ve Ras’ın durumu buydu” diyor.

Bu süreçte Dibeybe güç kullanmaktan bahsederken Başağa’nın daha temkinli olduğu görüldü. Harchaoui bu tutumu olası bir çatışmanın Başağa’ya kesinlikle kaybettireceği öngörüsüne bağlıyor: “Coğrafi olarak Başağa'nın konvoyları Trablus'a dışarıdan girmeye çalışıyor ve herkes Başağa'nın Hafter ile sıkı bir uyum içinde olduğunu biliyor. Başağa, Hafter'in 2019-2020'deki Trablus kuşatmasını anımsatan bir savaşı başlatma riskine girerse siyasi olarak her şeyini kaybeder.”

Hafter’in Ruslarla ilişkisini “tehlikeli” bulduğu için ABD’nin tercihleri Türkiye’nin pozisyonunu destekleyen bir çizgide gelişti. Ancak Norland, Dibeybe’nin yanı sıra Başağa ile de temasını sürdürüyor. Şimdilik BM’nin 15 Mart’tan itibaren 14 gün içinde seçim komitesi kurulmasını öngören yol haritasının önünü açmaya çalışan ABD’nin olası tutum değişikliği Türkiye’nin rotasını da etkileyebilir. Harchaoui “Başağa'yı yıllardır yakından tanıyan Washington seçeneklerini açık tutuyor. ABD, Başağa bir şekilde Trablus'a girmeyi başarırsa bunu kabul edip yeni gerçeklikle sorunsuz şekilde çalışabilmeyi ister” öngörüsünde bulunuyor. 

ABD’nin Başağa ile çalışma isteği, Hafter bağlantılı Rus etkisinin sınırlandırılması beklentisinin karşılanmasına da bağlı. Özellikle Ukrayna nedeniyle ABD’nin Rusya’ya karşı kararlı tutumunun Libya’ya yansımaları kaçınılmaz gözüküyor.

Libya sürecinde söz sahibi aktörlerin Başağa ve ortaklarını dengeleyecek koşullar olmadan Trablus’ta iktidar devrine izin vermeyeceği öngörülüyor. Bu koşullar ABD için Rus etkisinin geriletilmesi, Türkiye için Libya’daki askeri varlığın korunması ve deniz yetki alanları anlaşmasının geçerlilik kazanması.

Peki, bu çıkarlar güvenceye alınmadan Başağa Hafter güçlerinin desteğiyle güç kullanarak Trablus’a tekrar girmeye kalkışırsa ne olur? Harchaoui’ye göre 2019-2020’de Türkiye’nin Trablus güçlerinden müdahale senaryosu tekrarlanır. Yani ABD’nin de onayıyla Türkiye, Hafter ve Rus Vagner güçlerinin bulunduğu alanları kontrol etmek için harekete geçebilir. Petrol sahaları ve çıkış terminalleri de önemli ölçüde bu alanlarda. 2020’de Trablus’u güvenceye alan Türkiye, Rusya ve Mısır’ın alarma geçmesiyle Sirte ve Cufra hattında durmuştu. Ve bu sefer Rusya, Ukrayna’da ziyadesiyle meşgul.

Al-Monitor / 15.03.22