Erdoğan Esad’ı tavlayabilir mi? – Fehim Taştekin

Ukrayna savaşının Suriye sahnesine olası yansımaları merak edilirken Türkiye dengelerin lehinde değişeceği hesabıyla hem sahada gerilimi tırmandırıyor hem de diplomasi alanında suları test ediyor.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 12 Nisan 2022
  • 09:15

Ukrayna savaşının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Batılı ortaklarıyla yaşadığı gerilimleri gerilettiği ve içeride ekonomik krize rağmen kamuoyu desteğindeki aşınmayı durdurduğu aşikâr. Erdoğan’ın fırsat penceresi sadece kuzeyi ve batıyı değil güneyi de görüyor. Rusya Ukrayna savaşıyla ziyadesiyle meşgulken Türkiye’nin Suriye’de oluşacak boşluklara kayıtsız kalması beklenmiyor. 

Gelişmeler iki yönlü: Rusya’nın Suriye’deki faaliyetleri azalırken Türkiye özellikle Fırat’ın doğusunda Kürtlerle cephe hatlarında gerilimi artırıyor. Aynı zamanda İdlib’de Türk üsleri tahkim ediliyor. 

Daha çarpıcı gelişme öteki yönde; Erdoğan’ın ilişkileri normalleştirmek için Suriye Devlet Başkanı Beşşar el Esad’a mesaj gönderdiği öne sürülüyor. İddia hükümetin kontrolündeki Hürriyet gazetesinden geldi. Habere göre hükümet içinde yapılan değerlendirmeler şöyle: Ne zaman Suriye ile bir ilerleme imkânı ortaya çıksa, İran ve Rusya olumlu havayı bozuyordu. Türkiye’nin Ukrayna’da dengeyi koruma ve savaşı bitirme çabasına ilaveten Rusya’nın bu bölgeye yoğunlaşması Suriye’de sorunun çözümü konusunda iyi bir zamanlama olabilir. Bu çerçevede Ankara-Şam ilişkilerinin geliştirilmesi, PKK sorununun halledilmesi ve Suriyeli sığınmacılara çare bulunması için fırsat kapısı açılabilir. Esad’ın Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) yaptığı ziyaret de Şam’ın yeni bir açılım yapma ve bunun için destek bulma arayışına işaret ediyor. “Hükümette, Suriye yönetimiyle üç önemli başlığı içeren bir diyalog başlatma girişimleri tartışılıyor” ifadelerini kullanan Hürriyet’e göre Suriye’nin üniter yapısının korunması, ülke bütünlüğünün sağlanması ve geri dönen sığınmacıların güvenliğinin temini konusunda Türkiye’nin öncelikleri Esad yönetimine iletildi. Mesaj Esad’ın BAE ziyaretinden önce gönderildi. Ankara’nın hesabına göre Türkiye’nin BAE ile normalleşen ilişkileri Suriye ile yeni bir başlangıca katkı sunabilir ve bunun başarılı olması hâlinde Türkiye’deki sığınmacıların en az yarısı geri dönebilir. 

Suriye’deki sorunun temelindeki mantığı, Kürtlerin 2011’den bu yana oluşturduğu realiteyi ve Şam’ın önceliklerini dikkate almayan bu değerlendirme, aynı zamanda Rusya ve İran’ın tutumlarını analiz etmekte naif kalıyor. Rusya’nın Şam’a eskisi kadar kol kanat geremeyeceği, İran’ın Batı ile nükleer anlaşmaya varması hâlinde Suriye’de gevşeyeceği, iki önemli müttefikin gerilemesine bağlı olarak Suriye’nin Türkiye’nin önerisini dikkate alacağı öngörüsüyle hareket ediliyor. 910 kilometrelik sınırı paylaşan iki devletin, Suriye’nin kuzeydoğusunda Kürtlerin öncülüğünde şekillenen özerk yapıya son verilmesi hedefinde birleşerek yeni bir başlangıç yapabileceği düşünülüyor.

Peki, teklifin asıl muhatabı Suriye yönetimi ne diyor? 

El Vatan gazetesine konuşan Suriye Dışişleri Bakanlığı kaynakları, Hürriyet’in haberini seçimler yaklaşırken Erdoğan’ın duvara çarpan imajını parlatmaya yönelik skandal propaganda olarak nitelendirdi. “Erdoğan ve rejiminin uluslararası hukuka, ikili anlaşmalara ve iyi komşuluk ilkelerine saygı duyulması bakımından Suriye’nin pozisyonu sabit ve açıktır. Bu nedenle atılacak ilk adım Suriye topraklarında yerleşmiş yasa dışı Türk güçlerini geri çekmek, teröristleri desteklemekten vazgeçmek ve Suriyelilere yönelik tekrarlanan ihlalleri durdurmak olmadıkça Şam, Erdoğan rejimiyle herhangi bir diyalogu düşünemez. Bu açıklama Erdoğan rejiminin ahlaksız ve fırsatçı mantığını teyit ediyor” denildi. 

Şam ikili anlaşmalardan genelde PKK’yi hedef alan 1998 Adana Mutabakatı, 2011 Terör ve Terör Örgütlerine Karşı Ortak İşbirliği Anlaşması, Fırat Nehri’nin sularının nasıl paylaşılacağını öngören 1987 protokolü ve su dâhil pek çok konuyu içeren 2009 tarihli mutabakat zabıtları kastediyor.

Şam merkezli Suriyeli gazeteci Sarkis Gassarciyan, Şam’ın mevcut koşullarda Erdoğan yönetimiyle ilişkileri normalleştirmeyi düşünmediğini belirterek yalanlamanın beklenen bir durum olduğunu vurguluyor. Al-Monitor’a değerlendirmelerde bulunan Gassarciyan, “Şam Türkiye ile normalleşmeye gederse bundan elde edebileceği büyük bir kazanç görmüyor. BAE’nin arabulucu olduğu bir süreçte Emirlikler’in Suriye’ye yatırım yapmasını temin edecek bir sonuç belki Türkiye ile yakınlaşmayı sağlayabilir. Ama normalleşme için normalleşme olmayacaktır. Şu anda Şam’ın elde edebileceği bir şey yok. Şam, Erdoğan’ın önündeki en büyük sorunun sığınmacılar olduğunu biliyor. Burada, Erdoğan seçime kadar bu konuyu halledemezse iktidarı kaybedebileceği değerlendirmesi de yapılıyor” diyor. 

Türkiye bir süreden beri sığınmacıların Suriye’ye dönüşü meselesini gündemde tutuyor. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanı Savaş Ünlü 27 Mart’ta Doha’da düzenlenen bir konferansta Türkiye’de geçici koruma statüsünde 3.7 milyon Suriyeli sığınmacı olduğu, Suriye’de oluşturulan güvenli bölgelere 500 bine yakın Suriyelinin döndüğü bilgisini paylaştı. 

Gassarciyan, Suriye’nin Türk askerlerinin çekilmesi ve Suriye Milli Ordusu (SMO) gibi grupların fişinin çekilmesi şartlarından asla geri adım atmayacağının altını çizip ekliyor: “Şam normalleşme kartını karşılıksız kullanmayacaktır. En önemli karşılık bu iki şartın karşılanmasıdır. Yani Suriyelilerin ifadesiyle işgale son verilmesi. Ankara bu şartları yerine getirmeye hazır mı? Zannetmiyorum.” Gassarciyan, Esad’ın Dubai ve Abu Dabi temaslarında daha çok İran’la ilişkiler, Suriye’nin Arap Birliği’ne dönüşü ve ekonomik işbirliği konularının ele alındığını, Türkiye-Suriye normalleşmesinin konuşulduğuna dair bir kulis bilgisi olmadığını belirtiyor.

1990’larda PKK’ye karşı Irak’a girdikten sonra her geçen yıl askeri üs ve kontrol alanlarını genişleten Türkiye’nin Suriye’den de çekilmeyeceği yönünde yaygın bir kanaat var. Rusya daha önce Şam-Ankara barışı için Adana Mutabakatı’nı basamak olarak kullanmayı önermişti. Bu mutabakata dönüşten Ankara, PKK ilintili Halk Koruma Birlikleri (YPG) ve onun liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) tasfiyesini, Şam ise tüm silahlı muhalif güçlerin yok edilmesini anlıyor. 

Şark’ul Evsat gazetesi de başlangıçta Ukrayna’da Rusya’yı güçlü vurgularla destekleyen Suriye yönetiminin, savaşın uzaması nedeniyle Şam’a Rus desteğinin eskisi gibi süreceğinden endişe duymaya başladığı yorumunu yaptı. Siyasi ve askeri desteğin yanı sıra tahıl ve petrol temini Şam’ı kara kara düşündürüyor. Esad’ın BAE ziyareti de alternatif kanallar açma arayışıyla bağlantılıydı. Yeni zorlayıcı koşullar, İran’a karşı Arapların İsrail’le birlikte kurmaya çalıştığı yeni güvenlik mimarisini hesaba katmayı da salık veriyor. Bu zeminde Suriye’nin Arap Birliği’ne döndürülmesinin İran etkisinin azaltılması açısından işlevsel olacağı fikri de öne çıkarılıyor. Şam’ın İran’a mesafe koyması özünde bir temenniden ibaret. İran’ın Rusların yerini doldurmak için zaman kaybetmeyeceği söylenebilir. Hatta İran Devrim Muhafızları’nın şu sıralar Humus, Hama, Rakka, Deyr el Zor ve Halep kırsalında yaklaşık 120 askeri mevzi ve karargâhı yeni milis güçleriyle takviye ettiği öne sürülüyor. 

Diplomasi kanalında karşılık bulmayan tekliflere karşın sahada tırmanış gözlemleniyor. Türkiye, Fırat’ın doğusunda M-4 otoyoluna bakan Ayn İsa ve Tel Temir gibi mevzilerin yanı sıra Menbic ve Halep kırsalında Kürtlerin bulunduğu noktalara obüs topları ve silahlı insansız hava araçlarıyla (SİHA) atışlar yapıyor. 3 Nisan’da Tel Temir’deki SİHA saldırısında Süryani Askeri Konseyi’nin liderlerinden Orm Maruki yaralandı. Buna paralel olarak askeri tahkimat artıyor. Sözgelimi 3 Nisan’da 90 araçlık askeri konvoy Bab el Heva Sınır Kapısı’ndan geçerek Mestuma ve Teftenaz Havaalanı’ndaki üslere ulaştı. 

Geniş çaplı bir askeri operasyon beklenmese de baskıyı artırma eğilimi kendini gösteriyor. Ankara geçen sonbaharda Fırat’ın doğusunda yeni bir askeri harekât için nabız yoklamış ama ne Rusya ne de ABD’den yeşil ışık alabilmişti. Şimdi Türkiye’nin Ukrayna’daki rolünü değerli bulan Biden yönetiminin belli ölçüde askeri hareketliliği görmezden gelebileceği beklentisi var. Bunun altında, Biden yönetiminin NATO ortağı Türkiye’nin askeri savunmasına destek verilmesi yönünde Kongre’ye görüş bildirmesi ve Dışişleri Müsteşarı Victoria Nuland’ın Ankara’yı ziyaretinde iki ülke arasındaki sorunların çözümü için stratejik mekanizma kurulması yatıyor. Fakat bu beklenti, ABD’nin Ukrayna savaşı nedeniyle Suriye’de Rusya’nın işini zorlaştırmak için kuzeydoğu Suriye’ye askeri, mali ve siyasi ilgisini artırma eğilimiyle çelişiyor. Bölgeye lojistik desteği sürdüren Biden yönetimi, hâlihazırda 2023 bütçesinde SDG’nin payını ayırmış durumunda. 

Ukrayna’nın etkisi muhalif saflara da yansıyor. Suriye Ulusal Koalisyonu içinde özellikle Katar’a yakın kanat fırsat bu fırsattır diyerek “devrim” ateşinin yeniden yakılmasını isterken Türkiye, muhalif güçleri kendi özel ajandası içinde tutmakta ısrarlı. Katar kanadının tutumu ABD’nin Rusya’yı baskı altında tutma hedefiyle de uyuşuyor. 

Ankara’nın stratejisi, Rusya ile kafa kafaya gelmeden İdlib’deki statükoyu korumayı ve savaşı Kürtlerin bulunduğu bölgelere yönlendirmeyi önceliyor. Muhalif güçler aldıkları destek nedeniyle seslerini çıkarmasalar da Ankara’nın bu strateji çerçevesinde İdlib’e hükmeden Heyet Tahrir el Şam’la (HTŞ) işbirliğini artırması ve savaşın Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekâtlarının bulunduğu alanla sınırlandırılmasından rahatsız. Türkiye, Soçi ve Moskova mutabakatları ile elimine etme sözü verdiği HTŞ ile SMO bileşenleri arasında yakınlaşmayı da teşvik ediyor. 

Suriye de Ukrayna rüzgârıyla muhaliflerin dengeyi tersine çevirmesine izin vermek niyetinde değil. Rusya hava gücüyle hem doğu hem kuzeybatı cephesinde kendini unutturmazken Suriye ordusu da özellikle İdlib’de operasyonları sıklaştırdı. 

Özetle Ankara’nın Şam’la el sıkışma hesapları Rusya’nın Suriye ile ilgilenemez hâle gelmesi, İran’ın Şam üzerinde etkisini yitirmesi ve ABD’nin Kürtleri satması gibi temenniden öteye gitmeyen koşullara bağlı. Türkiye’nin çekilmesi Şam için olası diyalogda en kritik eşik. 2023 seçimlerinde Erdoğan’ın gideceği öngörüsünün Şam’daki değerlendirmeleri etkilediğini söylemek de büyük bir kehanet sayılmaz.

12.04.22 / Al Monitor