Türkiye aleyhine tahkim süreci her şeyi belirsizleştirmişken Irak Yüksek Mahkemesi’nin Irak Kürdistanı’nın petrol ve doğalgaz yasasını Irak anayasasına aykırı bulması, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Kürt gazı hayaline gölge düşürdü. Tahkimden çıkacak tazminat kararına rağmen petrol alımını sürdüren Erdoğan, siyasi-ekonomik gücüne dayanarak Irak yargısını da umursamayabilir. Fakat Erdoğan’ın umursamak zorunda olacağı başka mali ve teknik açmazlar var.
Türkiye’nin Kürdistan’ın enerji kaynaklarına ulaşma süreci sıra dışı hikâyeler barındırıyor. Biraz geriye gidersek, ABD’nin Irak’ı işgale hazırlandığı günlerde Kürtler artık Saddam Hüseyin’in kısa sürede gideceğini görüp enerji alanına yatırımcı arıyordu. Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) Başkanı Celal Talabani, Mart 2002’de Türk pasaportuyla Ankara’ya gelmişti. Talabani, Sheraton Otel’de kahvaltıda Epik İnşaat’ın sahibi Mehmet Sepil ile buluştu. “Taq Taq sahasını size verelim, geliştirin” diye teklifini patlattı. “Şimdi girin, bir koyup bin alın” diye ekledi. Sepil şaşırmıştı, sonuçta tecrübesi Amerikan ve NATO üslerindeki inşaat projeleriyle sınırlıydı. “Petrolle ilgim arabamın deposuna koyduğum benzinle sınırlı” diyecekti.
Sepil konuyu telefonda Çukurova Grubu’nun sahibi Mehmet Emin Karamehmet’e açtı, sonra ikili İstanbul’da buluşup 20 dakikada Genel Energy’nin kurulmasına karar verdi. Kürdistan’a altı kişilik heyet gönderildi. Üretim paylaşım anlaşmasıyla Taq Taq’ta işe koyulan Genel Energy, Birleşik Arap Emirlikleri’nden Dana Gas, Avusturya’dan OMV, Norveç’ten DNO ASA ve Türkiye’den Petoil ile kurduğu konsorsiyumlarla operasyonlarını çok sayıda sahaya yaydı. Talabani’nin dediği olmuştu. Genel Energy hızla parlamış ve 2011’de Nat Rothschild’in ortak olduğu yatırım şirketi Vallares ile eşit hissedarlık temelinde birleşmişti.
Irak Anayasası 2005’te, petrol ve doğalgaz yasası 2007’de yazıldı. Kürdistan da kendi yasasını 2007’de çıkarttı. Basitçe federal hükümetin petrol yönetimini bölgesel hükümetler ve vilayetlerle birlikte yürüteceği yazılıydı. Kürdistan’dan çıkan petrol ve doğalgaz Irak devlet şirketi SOMO üzerinden satılacak, Kürdistan da bütçeden yüzde 17 pay alacaktı. İşler mevzuattaki gibi yürümedi.
Kürdistan itirazlara rağmen yabancı şirketlerle anlaşmalar yaparken Taq Taq ve Tawke’den petrol ihracatı 2009’da başladı. Türkiye de 2012’de yol ayrımına geldi. BOTAŞ’ın Irak’la 1974’te imzaladığı petrol anlaşmasının süresi 2012’de sona eriyordu. Dönemin Irak Başbakanı Nuri el Maliki ile yıldızı barışmayan Erdoğan, 2013’te Erbil’le 50 yıllık bir anlaşma imzaladı. Anlaşma çerçevesinde Turkish Energy Company’ye 12 blokta lisans çıktı. Kürdistan’a bakış değişmişti. Halbuki 2008-2009’da Nabucco projesine Kürt gazının eklenmesine Ankara, Kürdistan’ı bağımsız hâle getireceği gerekçesiyle karşı çıkmıştı.
Kürtlerle anlaşmaya göre Kerkük boru hattını baypas edecek şekilde Hurmala’dan Fişhabur’a petrol boru hattı döşeyecekti. Bu hat sınırda Kerkük-Ceyhan hattıyla birleşecekti. Ayrıca Miran ve Bina Bawi doğalgaz sahalarından Türkiye sınırına hat çekilecekti. Kürdistan tarafında petrol boru hattı 2013’te tamamlanırken, Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’la bağlantılı olduğu iddia edilen Powertrans şirketi tankerlerle taşımacılık ağı kurdu. 2009-2013 arasında yoğun bir tanker trafiği yaşandı; günde 500 tanker dolum yapıyordu. Kürt petrolü Ceyhan limanına geliyor, buradan İsrail ve şaibeli birkaç şirkete satılıyordu. Kürt petrolü Kırıkkale’deki TÜPRAŞ rafinerisinde de kullandı.
2002’den bu yana onlarca şirketin dâhil olduğu Kürdistan sahasında petrol faaliyetleri devam ederken gaz projeleri yaya kaldı.
Crescent Petroleum ve Dana Gas’ın Khor Mor ve Çemçemal sahalarında çıkarttığı gaz bölgedeki elektrik santrallerinde kullanılıyor. Fakat ihracata yönelik gaz için yatırımlar eksik kaldı. BOTAŞ, Türkiye tarafında sınıra kadar gaz boru hattını döşetirken Kürdistan tarafında 180 kilometrelik hat yapılamadı. Bu hattan yılda 20 milyar metreküp gaz ihracatı öngörülmüştü.
Bir dönem Genel Energy’nin Kürdistan’daki doğalgaz projesinin genel müdürü olan Arif Aktürk gaz ayağındaki tıkanmanın siyasi, mali ve teknik sorunlardan kaynaklandığını belirtiyor. Al-Monitor’a değerlendirmelerde bulunan Aktürk’e göre Miran ve Bina Bawi’den çıkacak gazın alıcısı durumundaki Türkiye birkaç nedenle frene bastı.
Birincisi Irak 2014’te SOMO’nun yazılı izni olmaksızın Türkiye’ye taşınan petrol nedeniyle BOTAŞ’a karşı uluslararası tahkime gitti. Bu da yatırımcılar ve finans kaynakları üzerinde caydırıcı etki yaptı.
Türkiye’ye çıkacak tazminatın faiziyle birlikte 24-25 milyar doları bulacağı öngörülüyor. BOTAŞ’ın Irak’la anlaşması hattaki boş kapasitenin üçüncü tarafların petrolünü taşımaya imkân veriyordu. Fakat bunun için SOMO’nun yazılı izni gerekiyordu. Bu da Irak tarafının elini güçlü kılıyordu. Kamuoyunda bilinmeyen bir husus var: BOTAŞ taşınan petrolle ilgili hukuki yaptırım gelirse bunu Kürdistan yönetimine rücu ettireceğine dair bir madde koydurmuştu.
Aktürk’e göre tahkimden ceza gelirse Ankara bunu ödemeyip faturayı Erbil’e gönderecek. Erbil bunu ödeyemez. Erbil-Ankara-Bağdat üçgeninde tazminat restleşmesi Irak-Türkiye ilişkilerini gererken Kürdistan’ı yeniden bağımsızlık yoluna sokabilir.
İkincisi 2017’de Kürdistan’daki bağımsızlık referandumu nedeniyle Ankara’da bir direnç gelişti.
Aktürk üçüncü neden olarak meselenin teknik ve mali boyutuna dikkat çekiyor: Kürdistan’da çıkan gazda kükürt oranı yüksek. Arındırma için tesis gerekiyor. Kükürt gaz projesi için baş belası. Gübre endüstrisinin ham maddelerinden biri olarak kükürdün pazar değeri var. Kükürt gaz tesisindeki işlemde granül hâline geliyor. Dağ gibi büyüyen granül taşınmadığı takdirde yağmur suyuyla karıştığında sülfürik aside dönüşüp çevreyi zehirliyor. Kükürdü gübre tesislerine ya da ihracat noktalarına taşımak için demiryolu en mantıklı çözüm. Yani işleme tesisi ve diğer altyapı olmazsa kükürt gaz projesini öldüren faktöre dönüşüyor.
Aktürk’e göre 2018’deki rakamlarla işleme tesisinin maliyeti 4.5 milyar dolardı. Sadece Genel Energy Miran ve Bina Bawi’de 1 milyar doların üzerinde yatırım yaptı. İşleme tesisi için 2017 referandumundan önce Çinlilerle bir ön çalışma yapıldı fakat ortaklık kurulamadı. Bunun üzerine Genel Energy yerin altında farklı seviyelerde bulunan petrolü öncelikle çıkartıp gaz projesine koşulların elvermesi hâlinde devam etmeyi önerdi. Ama Erbil “Bu işin havucu petrol, sen petrolü çıkarırsan kimse gaza yatırım yapmaz” diyerek reddetti.
Gaz ve petrol sözleşmelerini ayırmayı kabul etmeyen Erbil yönetimi, Genel Energy ile Miran ve Bina Bawi’yi kapsayan üretim paylaşma sözleşmesini feshetti. Bunun üzerine Genel Energy bu sahalardaki harcamaları ve açılan kuyular için yaptığı yatırımın tazmini için 10 Aralık 2021’de Londra Borsası’na bildirimde bulunarak tahkime gitme kararı aldı.
Aktürk boru hattı inşaatını büyük bir mesele olarak görmüyor. Tesis yatırımı yapıldığında boru hattının düz bir arazide 350 milyon dolarlık öz kaynakla bile 16-18 ayda tamamlanabileceğini belirtiyor.
Aktürk’e göre gaz projesindeki tökezlemenin bir diğer nedeni şu: Gazın alımı konusunda Türkiye’nin projenin finanse edilebilir nakit akışını sağlayacak bir hükümetler arası anlaşma ile garanti vermesi gerekiyor. Aksi halde hiçbir kredi kuruluşu bu projeye para aktarmaz. Petrol endüstrisinde petrolü katır sırtında bile satabilirsiniz ama gaz daha entegre yatırım, dağıtım ve satış garantilerini gerektiriyor. Üretim ile pazar arasında çok iyi çalışacak, değer zincirini ve nakit akışını sağlayacak bir yapı tesis edilmesi gerekiyor. Aktürk “Gaz işleme tesisi için 4-4.5 milyar dolar, kuyular için 2.5 milyar dolar kaynak gerekiyor. Petrol endüstrisinde kimse bunu öz kaynakla yapmaz. Özellikle işleme tesisi için finans kuruluşlarının kapısını çalacaksınız. Onlar da garantili alım anlaşmasını görmek isteyecektir. Taşıma anlaşması yeterli değil” diyor.
Burada caydırıcı bir diğer faktör Erbil ile Ankara arasındaki ortaklığın şeffaflık ve denetimden uzak olması.
Bu süreçte iktidara yakın Siyah Kalem adlı şirket de sıfır tecrübeyle Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu’ndan (EPDK) gaz ithalatı lisansı aldı. Yine Cengiz Holding kendi enerji santrali ve Mazıdağı’nda kurduğu entegre gübre tesisinin ihtiyacına binaen Kürt gazına ilgi duyup EPDK’dan lisans aldı. Ama iki şirket de hiçbir şey yapamadı.
Peki, bütün bu handikaplara rağmen Erdoğan’ın Kürt gazına ilgisi neden depreşti?
Erdoğan’ın 2 Şubat’ta Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Neçirvan Barzani’yi ağırlayarak bu meseleyi konuşması İran’ın gaz akışını 20 Ocak’tan itibaren 10 günlüğüne kesmesinden sonra geldi.
İkilinin görüşmesine dair bilgi sızmazken Kürdistan Parlamentosu Enerji Komisyonu Başkanı Ali Hama Salih, Türkiye’ye gaz boru hattının 2025’te faaliyete geçeceğini duyurdu. Kürdistan Başbakanı Mesrur Barzani’nin 16 Şubat’ta Katar Enerji Bakanı Saad el Kaabi ile Kürdistan'ın gaz potansiyeli ve işbirliğini görüşmesi Erbil-Ankara-Doha üçgeninde bir arayış olduğuna işaret ediyor.
Bu arada aralıkta yeni bir gelişme oldu: Erbil gaz hattı için KAR Grup ile anlaştı. Anlaşma Khor Mor sahasından Erbil'e 36 inçlik ek bir boru hattı ve Erbil'den Dohuk'a 52 inçlik yeni bir boru hattını öngörüyor. Şimdilik iç tedarik amacıyla döşenen bu hat Dohuk'taki elektrik santraline ulaştığında Türkiye sınırına kalan mesafe 35 kilometreye düşmüş olacak.
Aktürk, Katar’ın elini taşın altına koymasını beklemezken Kürt gazının kaynak çeşitlenmesi dışında İran’a alternatif olacağını düşünmüyor.
Mahkeme kararında Bağdat’taki koalisyon savaşları ve İran’ın etkisi aranabilir. Fakat Kürdistan’ın tek taraflı anlaşmalarına geniş bir itiraz cephesinin olduğu da aşikâr. Şimdi temel soru, mahkeme kararına rağmen Erdoğan Kürt gazında ısrar eder mi? Tahkim sürecine rağmen Ankara petrol akışını kesmedi. Irak’tan gelen çağrıları umursamayan Erdoğan, Irak hükümetinin kurulmasının ardından Türkiye’nin ağırlığını kullanarak gazdaki düğümü çözmeyi umabilir. Erdoğan için kervan hep yolda düzülür.
Al-Monitor / 22.02.22