Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), İsrail ve Türkiye üçgeninde çapraz ilişkilerin gelişmeye yüz tuttuğu bir süreçte üç ülkeyi ortak tehdit algısında buluşturacak olaylar yaşanıyor.
Yemen’de Suudi Arabistan liderliğindeki koalisyon güçleriyle savaşan İran destekli Husiler ilki 17 Ocak’ta, ikincisi 24 Ocak’ta, üçüncüsü 31 Ocak’ta tam da İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un Abu Dabi’de ağırlandığı sırada BAE’yi füzelerle hedef aldı. 3 Şubat’ta ise Irak tarafında Türk askeri üssü saldırıya uğradı. Sıra dışı bir çakışmayla 2 Şubat’ta Irak’ta Ketaib Hizbullah’la bağlantılı Elviyat el Vaad el Hak adlı grup BAE’de bazı önemli tesislere dört insansız hava aracıyla saldırdı düzenlediğini duyurdu.
İsrail, Abraham Anlaşmalarını takiben BAE ve Bahreyn ile siyasi ve diplomatik ilişkilere güvenlik boyutunu eklerken İran’ın vekil güçlerle tepkisini hissettirmesi şaşırtıcı gelmiyor. Yine Tahran’la gerilimler yaşayan Körfez ülkeleri ve İsrail’le normalleşme arayışını artıran Türkiye’nin ateş çemberine girmesi de sürpriz sayılmaz.
Musul yakınlarındaki Başika üssünde bulunan Türk askerleri ilk kez saldırıya uğramıyor. Fakat zamanlamanın manidar olduğu da ortada. 3 Şubat’ta Başika üssüne 18 roketle düzenlenen saldırıyı daha önce ismi duyulmamış “Özgür Sincar” adlı bir örgüt üslendi. Örgütün açıklamasında “Irak hükümeti Sincar’ı korumak için üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmediği için bu eylem gerçekleştirilmiştir” denildi.
Bu grubun, Haşd el Şaabi ile bağlantılı olma ihtimali yüksek. Nitekim saldırıdan hemen sonra Fetih Koalisyonu ve Şii Koordinasyon Çerçevesi liderlerinden Hamid Musevi, ABD ve Türkiye dâhil tüm “işgalci” güçleri Irak’tan çıkarmaya kararlı oldukları mesajı verdi. Ülkedeki yabancı güçlerin çekilmesiyle Haşd el Şaabi’nin de lağvedileceğini belirten Şii lider, “Tüm yabancı güçler Irak’tan çıkınca bu silahlı güçlerin görevi biter. Ama ABD ve Türk güçleri hâlâ varlığını koruyor” dedi.
2015’te Musul’u İslam Devleti’nden kurtarmak için hazırlıklar sürerken Haşd el Vatani adını alan Sünni milisleri eğitmek için kurulan Başika üssünün boşaltılması yönünde Bağdat’tan gelen çağrılar kulak ardı edilmişti. Türkiye üsse saldırıdan hemen önce Mahmur, Şengal (Sincar) ve Derik’te (Suriye) belli hedefleri bombaladı. Mahmur’da beşi PKK’li sekiz kişi ölürken 17 kişi yaralandı. Derik’te de Suriye Demokratik Güçleri dört askerini yitirdi. Pençe ve Kartal operasyonları serisinden sonra Kış Kartalı Harekâtı’nı başlatan Erdoğan, Neçirvan Barzani liderliğindeki Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin PKK’ye karşı operasyonlar için sergilediği ortaklıktan çok memnun.
BAE ve Türk üssüne saldırılarda bir çakışma noktası aranacaksa Bağdat’taki hükümet kurma arayışlarının gidişatına da bakmak gerekebilir. Ekim 2021’deki seçimin galibi Mukteda Sadr’ın çoğunluk hükümeti kurma arayışından rahatsız olan İran, 2005’ten bu yana olduğu gibi bütün Şii partilerin ortak cephe oluşturup Sünniler ve Kürtlerle koalisyon kurması için bastırıyor. Buna karşın hükümet teşekkülünde Türkiye ile Emirlikler’in aynı tarafa düştüğü görülüyor. Sadr’ın İran’a yakın Şii partileri dışarda tutarak iki Sünni blok Azm Hareketi ile Takaddum ve Kürtlerle çoğunluk hükümeti kurmasının Türkiye ve BAE’nin tercihiyle örtüştüğü söylenebilir.
Sadr, Irak’taki Türk askeri varlığı ve operasyonlarına karşı çıksa da eski Başbakan Nuri el Maliki gibi isimlerin yer aldığı rakip Şii cephedeki isimlere kıyasla Ankara için daha makul geliyor.
2009’da Ankara’da cumhurbaşkanı ve başbakan tarafından ağırlanmasının ardından Sadr’la büyükelçi ve dışişleri bakanı düzeyinde birkaç görüşme olmuştu. Yine de ilişkiler Erdoğan’ı tatmin edecek düzeyde olgunlaşmadı. 2016’da Türkiye’nin Bağdat büyükelçiliğinin önünde Başika üssüne karşı düzenlenen gösteride Sadr taraftarları başı çekiyordu. Irak’ın farklı güçler arasında çekişme alanına dönmesini istemeyen Sadr, 2019’dan itibaren Türkiye’nin PKK’ye karşı geliştirdiği Pençe-Kartal operasyonları serisine de karşı çıkmıştı.
Ancak Ankara, İran nüfuzuna karşı daha ulusal tepkiler geliştiren Sadr’a daha fazla değer atfediyor. Sadr’ın kuracağı hükümet sayesinde İran’ın etkisi gerileyecekse buna Türkiye ve Körfez’deki Sünni aktörlerin “hayır” demesi mümkün değil.
Emirlikler’e dönersek, son dönemde Tahran ile Abu Dabi arasında kuşkuları izale etmeye dönük karşılıklı ziyaretler olsa da ocaktaki Husi saldırıları ve Herzog’un ziyareti ilişkileri yeniden limonileştirdi. Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin 7 Şubat’ta öngörülen BAE ziyareti gündemden düştü. Husilerin sözcüsü de roket saldırılarının devam edeceği tehdidini BAE ile İsrail arasındaki ilişkilere bağladı.
Abu Dabi’ye ulaşan roketler Herzog’un ziyaretini etkilemezken İsrail Başbakanı Naftali Bennett, Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayid’e yazdığı mektupta istihbarat ve savunma desteği önermişti.
İsrail Savunma Bakanı Benny Gantz’ın 3 Şubat’taki ilk Bahreyn ziyaretinde de güvenlik işbirliği anlaşması imzalandı. İran’ı alarma geçiren nokta da İsrail’in bu minvalde Körfez’le ilişkilerine istihbarat ve savunma ortaklığını katması.
2 Şubat’ta BAE Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah bin Zayid’i arayan İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Yemen savaşının kimsenin faydasına olmadığını vurgularken İsrail’in artan varlığının tüm bölge ülkelerine tehdit olduğu mesajı verdi. İran ile Suudi Arabistan arasında Bağdat’ın arabuluculuğunda beşinci görüşmelerin hazırlıkları sürerken temaslar Yemen’deki tırmanışın da etkisiyle normalleşme için gerekli olgunlaşmayı sağlamadı.
Bu gelişmeler yaşanırken Erdoğan, İran’dan gelen doğalgazdaki düşüşe bağlı olarak yaşanan krize açıklık getirirken İsrail’le normalleşme arayışının arkasındaki itici faktörün Doğu Akdeniz’deki enerji kavgası olduğunu da belli etti. 3 Şubat’ta Ukrayna’dan dönüşünde uçağına aldığı gazetecilere, gelecek ay Ankara’yı ziyaret etmesi beklenen İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’la doğalgaz meselesini de görüşeceğini belirterek “İsrail doğal gazını ülkemizde kullanırız, kullanmanın ötesinde Avrupa'ya geçişi için de müşterek bir çalışmanın içerisine gireriz” dedi.
Ankara enerji ortaklığıyla İsrail’i, silahlı insansız hava araçları başta olmak üzere savunma alanındaki işbirliğiyle BAE ve Suudi Arabistan’ı ayartmaya çalışırken Tahran’ın yeni güç bileşiminden hoşlanması beklenmiyor. Irak da rahatsızlıklarını dışa vurduğu bir ön cephe gibi duruyor.
Al-Monitor / 08.02.22