Birkaç gündür Lübnan medyası, “Merkez bankası resmen iflas etti mi, etmedi mi?” tartışması yapıyor. Tartışmaları başlatan ise, bir bakanın Lübnan Merkez Bankasının durumuna ilişkin açıklamaları oldu. Sonradan bakan “İflas etti demedim. Bütün zorluklara rağmen görevine devam ediyor ve IMF ile koordinasyon halinde hazırlanan bir planı bile var” sözleri ile tartışmaları yatıştırmaya çalıştı.
Aslında iflas tartışmalarına yol açan açıklamada batan mevcut hükümetin çok ciddi bir nakit sıkıntısı ile boğuştuğu anlatılmıştı. Bu zaten bilinen bir gerçek. Hatta Dünya Bankası geçtiğimiz yıl hazırladığı bir raporda Lübnan’daki krizin son 150 yıl içinde gerçekleşen en kötü krizlerden biri olduğunu duyurmuştu.
Şöyle ki;
-2019 yılında 1 dolar 1500 Lübnan lirasına sabitlenmişken 2021 yılında 1 dolar 30 bin liralara kadar çıktı. Karaborsa ile sabit kur arasında korkunç bir uçurum var.
-Sadece 2 yıl içinde yüzde 90’dan fazla değer kaybeden Lübnan lirasının hiper enflasyon karşısında hiç şansı kalmadı. Enflasyon yüzde 140’lara ulaştı.
- Bu sürede liranın dolar karşısında erimesi ile gayrisafi milli hasıla 55 milyar dolardan 22.5 milyar dolara indi.
Bu arada renkli gösterilerle başlayan sokak hareketleri çatışmalara dönüşürken yine Lübnan siyasetinin klasiklerinden hükümet krizleri başladı. Gösterilerin ardından Saad Hariri’nin başbakanlığındaki hükümet istifa etti, ülkeyi düze çıkaracak bir teknokrat hükümeti kuruldu ama onun da ömrü uzun olmadı ve bir kez daha aylar sürecek bir hükümet kurma krizi başladı. Hariri’nin siyasete veda ettiğini duyurması ile birlikte durum daha da içinden çıkılmaz bir hal aldı. Çünkü ülkedeki mezhep esaslı anayasaya göre Başbakanın Sünni Müslüman olması gerekiyordu ve Lübnan içinde ve dışında bütün tarafların ‘tamam’ diyeceği Sünni Müslüman bir ismin çıkması hiç de kolay bir iş değildi.
Nihayet daha önce 3 kez başbakanlık yapmış olan Necip Mikati ismi üzerinde uzlaşıldı. Forbes’a göre 3 milyar doların üzerinde serveti olan Mikati, Lübnan’ın boğuştuğu yolsuzluk gibi kronik sorunlarla savaşabileceği için değil ülkedeki iç ve dış siyasi dinamikleri çok iyi bildiği için geniş bir çevrenin olumlu baktığı bir isim oldu. Zaten hem Avrupa Birliği hem de Dünya Bankası Mikati’den ve Mikati’nin yol haritasından ümitli olduklarını duyurdular.
Bu yol haritasına göre, hem Lübnan’a daha önce vadedilmiş olan ancak siyasi istikrarsızlık ve yüksek yolsuzluk alışkanlıkları gibi sebeplerle dondurulmuş olan 11 milyar doların üzerindeki yardımların ve hibelerin hem de yeni borçların verilmesi için yapılması gereken oldukça sert tedbirler uygulanması gerekiyor. Bankacılık sisteminin yeniden yapılandırılması, borçların ödenmesinin yeniden düzenlenmesi, kamu hizmetlerine odaklanılması ve sosyal güvenlik sisteminin geliştirilmesi gibi aslında planı uygulayacak siyasetçilere oy kaybettirecek tedbirler konusunda Mikati kararlı görünüyor.
Ancak yol haritası ne kadar açık olsa da Lübnan’da bunun uygulanması oldukça güç. Çünkü ekonomik durum merkez bankası iflasının konuşulduğu seviyede, yani epeydir dibe vurmuş durumda.
Ülke zaten ekonomik krizle, gösterilerle çalkalanırken 2020 yılının ağustos ayında Beyrut Limanında çok büyük bir patlama meydana gelmişti. Yılan hikayesine dönen patlama soruşturması bir tarafa limandaki silolardaki binlerce ton gıda, ilaç, liman etrafında oturulamayacak hale gelen evler, iş yerleri, kamu kurumları gibi kayıpların telafisi tek başına yüklü bütçeler gerektiriyor.
Lübnan’da giderek derinleşen bir sağlık krizi yaşanıyor. Nadir hastalık tipleri için gerekli ilaçlar bir tarafa serum, ameliyat malzemesi gibi zorunlu ihtiyaçlar bile zor bulunuyor. Uluslararası kuruluşların raporlarına göre ülkedeki çocukların yüzde 30’u öğün atlıyor ve çoğunlukla akşam yemeği yemeden yatıyor artık. Eczanelerin, marketlerin hırsızlıkların artması sebebiyle ek tedbirler aldığı Lübnan’da birçok ürün artık yok. Çünkü büyük ölçüde ithalata bağımlı olan ülkede döviz sıkıntısı olduğu için tedarikçiler ya siparişleri durdurdu ya da çok azalttı.
Ukrayna’daki savaş, durumu daha da kötüleştirdi. Buğday başta olmak üzere tahıl ihtiyacının neredeyse tamamını Rusya ve Ukrayna’dan sağlayan Lübnan’ın artık ne sipariş verecek parası, ne savaş ile birlikte zaten yükselen fiyatlarla rekabet edecek durumu ne de gelecek olan tahıl ve yiyeceği stoklayacağı bir yeri var. Son olarak Birleşik Arap Emirlikleri Lübnan’da tarımın desteklenmesi için yardımda bulunacağını duyurdu, İran da bir miktar buğday yardımı yapacağını…
Bir taraftan ekonomik kriz derinleşirken diğer taraftan bankaların para çekme sınırı koyması insanların hayatlarını daha da kötüleştirdi.
Sıradan halk bunları yaşarken Merkez Bankasından 20-30 milyar dolar gibi yüklü meblağların ülke dışına aktarıldığı ortaya çıktı. Ancak hâlâ bu miktarların kimler tarafından çıkarıldığı sır. Merkez Bankası kayıtlarını paylaşmak istemiyor. Bu arada Merkez Bankası Başkanı ve aynı zamanda bankacılık soruşturma komisyonu başkanı olan Riad Salameh finansal suçları sebebiyle Lübnan’da, Fransa’da ve birkaç ülkede soruşturma altında. Kardeşi hakkında da kaynağı belirsiz zenginleşme, kara para aklama gibi suçlamalar sebebiyle tutuklama kararı var.
O arada çeşitli ülkeler 1 milyar doların üstünde insani yardım yapmaya karar verdi ancak orada da hükümetin ve siyasetin ne kadar yozlaşmış olduğunu teyid eder gibi yardımları hükümete değil STK’lere verip dağıtımını onların üstlenmesini istediler.
Hastanelerden fırınlara, esnaftan okullara her şeyi altüst eden bir diğer sorun yakıt krizi. Petrol istasyonlarının 20 litre limit koyduğu Lübnan’da hep elektrik sorunu vardı ve jeneratörler günlük hayatın bir parçasıydı ancak jeneratörleri çalıştıracak yakıt da olmayınca Beyrut merkez dahil ülkede günlük elektrik kesintileri günde 20 saate ulaşır hale geldi.
Esnafın elektrik kesintileri sebebiyle öğleden sonra 2-3 gibi kepenk kapattığı, normalde toplu taşıma sisteminin çok zayıf olduğu Lübnan’da insanların okula, işe gidemediği şartlar asayişi de kötüleştirdi. Özellikle askerlerin ve polislerin hiper enflasyon karşısında eriyen gelirlerini artırmak için ek işler yapmaya başladıkları, rüşvetin ve yolsuzluk ağlarının daha da yaygınlaştığı söyleniyor.
Zaten sürekli ordunun ve polisin kamu araçlarına yakıt sınırı getirildiği için çok çok acil durumlar olmadığı sürece asker ve polis yardım çağrılarına cevap vermiyor. Lübnan basınında sıkça yer alan haberlere göre, bir taraftan silahlı soygun ve araç hırsızlığı gibi suçlar artarken insanlar kendilerini ve mahallelerini korumak için bağlı oldukları siyasi hareketlerin desteği ile silahlanıp kendi güvenlik birimlerini kuruyorlar.
Doktorların, güvenlik personelinin, eğitimcilerin çoğunlukla taksi şoförlüğü gibi ek işler yapmaya başladıkları ve bölge ülkelerine iş sebebiyle göçlerin çok arttığı haberlere yansıyor. Sadece 1 yıl içinde Irak’a 20 binden fazla insanın iş amaçlı gittiği belirtiliyor.
Şimdi, Dünya Bankası ve IMF gibi uluslararası kuruluşlar dahil Lübnan’a maddi destek vaadinde bulunan çevreler Lübnan’da yeni bir hükümetin kurulmasını ve bu hükümetin bir reform süreci başlatmasını istiyor.
Bu sebeple 15 Mayıs’ta seçim yapılması bekleniyor. Lübnan elektrik kurumu, sadece seçim günü bütün ülkeye elektrik temin edilmesinin maliyetinin 16 milyon dolar olduğunu söylüyor.
Ve Lübnan, elektrik sorunu sebebiyle seçimin ertelenebileceğini tartışıyor. Elektrik olmazsa seçim olmaz, seçim olmazsa dış yardım gelmez, yardım gelmezse elektrik alt yapısı için para olmaz…
Evrensel / 07.04.22