Yeni dünya düzeni ve atarlı giderli diplomasi meselelerine gelmeden önce genel duruma bir bakalım.
Gündemin, en azından hükümet gündeminin ilk sırasında yine Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine operasyon niyeti ve hazırlıkları var.
Yine sorular üzerinden gidelim;
-Sahada durum ne?
Birkaç haftadır devam eden askeri hareketlilik son birkaç gün içinde iyice arttı. Suriye ordusu, Türkiye’nin desteklediği silahlı gruplar, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) hatta Suriye’deki Rus askeri birimleri olası çatışma bölgelerine yığınak yapıyor.
-Nerelere yığınak yapılıyor?
Türkiye’den yapılan ilk açıklamalar olası operasyonun Halep kırsalındaki Tel Rıfat, Fırat’ın doğusunu ve batısını birbirine bağlayan Menbiç ve Fırat’ın doğusundaki Kobani olacağını gösteriyordu. Ancak son birkaç gündür yapılan açıklamalara ve hükümete yakın isimlerin yorumlarına bakılırsa Kobani şimdilik operasyon dışı. Yani Türkiye’nin SDG’nin kontrolündeki Fırat’ın doğusuna sarkmasına kırmızı ışık yakılmış gibi görünüyor.
En büyük olasılık Tel Rıfat ki, Türkiye’nin daha önce operasyon hamlesinin ardından Tel Rıfat çevresine Suriye ordusu yerleşmiş, içi ise SDG’de kalmıştı. Sahadan gelen bilgilere göre, hem Şam hem de SDG Tel Rıfat çevresindeki varlıklarını ağır silahlı birlikler naklederek güçlendiriyor.
Menbiç’in olası operasyon bölgesi içinde olup olmayacağı ise hâlâ belirsiz.
-Kobani ve Menbiç neden operasyon dışında kaldı?
Kobani Fırat’ın doğusundaki ilk ve en önemli yerleşim birimlerinden biri. Kobani, Kamışlı-Haseke ve oradan Irak sınırına kadar uzanan hattın kapısı.
Fırat’ın doğusunda ABD’nin sembolik seviyede de olsa varlığı devam ediyor. Diğer taraftan Rusya’nın Kamışlı’ya bir hava savunma sistemi kurduğuna dair bilgiler de var. Yani görünen o ki, Kobani ve dolayısıyla Fırat’ın doğusu konusunda hem Rusya hem de ABD kırmızı ışık yakmış.
Menbiç konusunda ise, şaşırtıcı bir gelişme yaşandı. Normalde Menbiç’in de olduğu Fırat’ın batısında olmayan ve bu bölgelerdeki gelişmelere neredeyse sessiz kalan ABD bu defa fiilen ‘Ben de buradayım’ mesajı sayılabilecek bir adım attı. ABD’li askeri isimlerin olduğu bir grup, SDG’nin Menbiç askeri konseyi ile görüşmek üzere Menbiç’e gitti. Açıkçası ne konuşulduğu henüz bilinmiyor ancak sadece çay-kahve içip Kamışlı’ya dönmüş olsalar bile ziyaretin kendisi oldukça önemli bir mesaj olarak değerlendirilebilir. ABD, SDG ile görüşmek için Menbiç’e hiç gitmemişti, gitmesine gerek de yok!
-Menbiç görüşmesinden sonra yapılan açıklamalar neden önemli?
SDG, Menbiç görüşmesinden sonra hem açıklama yaptı hem de uluslararası basına görüş verdi. Bu açıklamalarda özetle, “Türkiye’nin olası operasyonuna karşı Şam ile birlikte karşı koymaya hazırız ancak bu Fırat’ın doğusundaki öz yönetimin varlığına zarar vermeyecek. Şam ile kapsamlı ve uzun vadeli iş birliği bizim kontrolümüzdeki bölgeleri Şam’ın etkisine açabilir” deniyor. Ayrıca yapılan neredeyse bütün açıklamalarda yapılan “Önceliğimiz Suriye ve kimse mevcut durumu avantaja çevirmeye kalkmasın” vurgusunu doğrudan Şam’a mesaj olarak okumak yerinde olur.
-SDG niye Şam’a çağrı yapıyor?
Şam ile öz yönetim arasında ciddi sorunlar var. Hatta bu gerginlik giderek daha sıklaşan çatışmalara dönüşmüş durumda. İki taraf arasındaki müzakereler de iki ileri bir geri sürüyor. Pek mesafe kaydedildiği söylenemez.
SDG’nin Şam’a yaptığı çağrının sebebi, “Gelin barışalım!” şeklinde zeytin dalı uzatmak değil.
Bu çağrıların birinci sebebi, SDG’nin tek başına TSK ve desteklediği gruplarla savaşacak askeri yeterliliğinin olmaması ki, Şam’dan ve Rusya’dan Türkiye’ye karşı hava savunma sistemlerini kullanmaları çağrısı da yaptılar.
İkinci sebep ise, Türkiye’nin PKK ile mücadele söylemini pekiştirecek gerekçe vermemek. Bu nedenlerle bugüne kadar SDG bölgesinden doğrudan Türkiye’ye veya TSK’nin Suriye’deki varlığına yönelik saldırı olmadı. SDG saldırılarını ve çatışmaları ÖSO ile sınırlı tuttu. Türkiye’yi veya TSK’yi hedef alan bir saldırı PKK’nın saldırısı olarak değerlendirilebilir ve bu durum sahadaki ABD ve Rus varlığının tutumunu SDG aleyhine etkileyebilir.
Ancak Suriye ordusunun ön cephede yer alması hem Türkiye’nin “PKK ile mücadele ediyoruz” söylemini boşa düşüren hem de “Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı” vurgularını silecek kadar etkili.
-Son gelişmeler Şam ile öz yönetim ve Kürtler arasındaki ilişkiyi etkiler mi?
Daha önce Türkiye ne zaman bir operasyon hamlesi yaptıysa Şam ile Kürtler arasında müzakereler başladı, ilişkiler yakınlaştı, temaslar arttı.
Bu defa da aynı şey olabilir ancak en azından müzakerelerin istikrarlı bir şekilde devam edip etmeyeceği ABD’nin öz yönetime desteğine, Rusya’nın operasyon karşıtı tutumunu sürdürmesine ve Şam ile Kürtlerin çözüm konusunda samimiyetine bağlı.
-ABD ve Rusya Türkiye’ye karşı PKK’yı mı savunuyor?
Hayır, aslında kimse kimseyi savunmuyor, herkes kendi çıkarına bakıyor. Mesela Rusya’nın Şam’a desteği uzun vadeli Orta Doğu politikasının bir gereği ki, Rusya bu politikanın meyvelerini yavaş yavaş almaya da başladı. Arap Ayaklanması ve Suriye üzerinden bölgeye yaptığı tahkimat, Mısır ve Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri gibi bölge ülkeleri ile derinleştirdiği ve çeşitlendirdiği ilişkiler sayesinde Ukrayna savaşında eli biraz daha güçlü. Çünkü ABD’nin “Petrol ihtiyacını siz karşılayın. Rusya’yı ezip toz edelim” talebine bölge ülkeleri hâlâ evet demedi. Rusya’nın Suriye’de artık istikrara ihtiyacı var ki hem Arap dünyasına ve Kuzey Afrika’ya hem de Doğu Akdeniz’e daha fazla dikkat ayırabilsin.
ABD içinse en önemli faktör bölgede derinleşen İran etkisinin önünü Suriye’de kesmek. Bu sebeple, Fırat’ın doğusu ve o bölgedeki ittifaklarının yaşaması gerekiyor. Ayrıca büyük bütçeli harekatlara gerek duymadan Şam üzerinde sürekli ekonomik, siyasi, güvenlik baskısı yaratmasını da sağlıyor.
ABD, Rusya, Şam ve SDG için bir başka önemli nokta IŞİD varlığı. Mesela, Türkiye’nin olası bir operasyonu Türkiye sınırına çok yakın olan ve çok sayıda IŞİD militanı ve sempatizanının yaşadığı kampları ve hapishaneleri nasıl etkileyeceği endişesindeler. Bu da boş bir endişe değil, IŞİD Suriye ve Irak’ta hâlâ var.
Ayrıca Türkiye’nin yeni bir operasyonu gerekli kıldığını belirten gerekçelerinin ABD ve Rusya’da pek karşılığı yok gibi görünüyor.
Mesela, Menbiç’e operasyon PKK’yı nasıl bitirecek? Suriye içine 30 km derinlikte bir güvenli bölge PKK ile mücadelede ne kadar etkili olacak? PKK ile mülteci meselesinin ne alakası var? Zaten operasyon sayesinde açılacak bölgelere 1 milyon mültecinin yerleştirileceği söylemi başlı başına birçok soru doğuruyor. Açıkça, demografi mi değiştirilecek vs. vs.?
Açıkçası ben hâlâ İdlip’te inşa edilen briket evlerin de operasyonla açılacak bölgelerin de Türkiye’den gidecek mülteciler için değil, Suriye’den gelecek olan bir kısmı cihatçı yeni kitleler için olduğunu düşünüyorum.
-Daha önce ABD ve Rusya’ya kırmızı ışık yaktıran bu gerekçeler yeni mi ortaya çıktı?
Elbette hayır. Önceki operasyonlarda hem Suriye sahasında hem de uluslararası arenada farklı şartlar vardı. Mesela Suriye içinde birçok yer sıcak çatışma bölgesiyken Rusya, Türkiye’yi siyasi çözüme ikna etmek, silahlı grupların en azından bir kısmını kontrol altında tutup yeni cepheler açılmamasını sağlamak için yeşil ışık yakabiliyordu. Ya da ABD, o dönemlerde diplomatik kanalların açık olduğu Rusya’ya Suriye’de alan kaptırmamak veya en azından “Boşluğu İran yerine Rusya doldursun” yaklaşımı ile Türkiye’ye evet diyebiliyordu.
-Ama Ukrayna savaşı ve Türkiye’nin hem Rusya’yı hem ABD’yi ilgilendiren NATO kartına ne oldu?
Türkiye, Rusya’ya yönelik yaptırımlara katılmayan tek NATO üyesi ülke. Ayrıca, Rusya ile ilişkileri kesmemesi ve Finlandiya ile İsveç’in NATO üyeliğine taş koyması hem Rusya’yı hem de ABD’yi ilgilendiriyor.
Açıkçası ben hâlâ hem Rusya’nın hem de ABD’nin Türkiye ile aralarını çok açmamak için sınırlı ve hatta sadece Türkiye içindeki seçim sürecine ve milliyetçi kitleye yönelik bir operasyona göz yumulacağını düşünüyorum.
Ancak Türkiye’nin ABD ile Rusya arasında top çevirerek kendine alan açtığı politikaların artık işe yaramayacağı yeni şartların şekillenmeye başladığı söylenebilir.
ABD’ye karşı Rusya veya Rusya’ya karşı ABD politikası bu iki ülke arasında diplomatik kanallar açıkken etkiliydi. Artık Rusya ve ABD arasında bir savaş var. Dolayısıyla, Türkiye’nin Suriye operasyonuna ikisinin de karşı olması fikir birliğinde olduklarını değil, aralarındaki savaşın ekonomik, siyasi, askeri, bölgesel, diplomatik her alanda keskinleştiğini ve iki tarafın da dünyanın her yerinde ellerindeki nüfuzu korumaya kararlı olduğunu gösteriyor.
Ayrıca Rusya’ya göre mesele Ukrayna değil yeni dünya düzeninin doğum sancıları. Bu nedenle, yeni dünya düzeninde yer almak isteyen bütün tarafların oyunu daha sert oynaması beklenebilir.
Buğdayla, suyla, petrolle; hangi ülkenin elinde ne varsa onun ölçüsünde yer alacağı bir dünya…
Peki Türkiye bu yeni dünya düzeninde yerini nasıl ve neyle alacak?
Eşik filan dinlemeyen dolar, yokuş aşağı ekonomi, çiftçinin resmen ağladığı tarım politikaları, bulundu müjdesi dışında bir türlü ufukta görünmeyen enerji kaynakları?
Atarlı giderli diplomasinin bile “Önce cebinde ne var, onu görelim?” sorusuna göre işe yarayacağı yeni şartlar geliyor…
Evrensel / 09.06.22