İsrail Dışişleri Bakanı Yair Lapid şöyle dedi; “Tarihi yazmıyoruz, inşa ediyoruz.”
Lapid, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır, Fas, Bahreyn ve ABD dışişleri bakanlarının bir araya geldiği ve basında 5’li zirve olarak adlandırılan toplantıyı “tarihi bir diplomatik zirve” olarak nitelendirdi.
Tarihi zirve Tevrat’tan İncil’e kutsal kitaplarda adı geçen ve bölgenin kimliğini şekillendiren birçok dönüm noktasına sahne olan Negev Çölü’nde yapıldı.
İsrail Devletinin Kurucusu ve İlk Başbakanı Ben Gurion’un mezarı da Negev’de. Zaten Arap ülkelerinin İsrail ile bir araya gelmesini kınayanlar buna da atıf yaptılar sık sık. Epeyce insan Filistinli gruplara yakın sosyal medya hesaplarında ve basında zirvenin baştan sonra sembollerle örülü olduğunu savunuyor.
Gerçi neredeyse her santiminin en az bir hikayesi, her saniyesinin birkaç önemi olan bir coğrafyada her girişim, zamanlama, yer elbette manidar olur!
Ancak bu durum 5’li zirvenin birçok açıdan tarihi olduğu gerçeğini zayıflatmaz.
Sırayla zirveyi tarihi yapan faktörlere bakalım;
-Zirvenin yeri yani Negev Çölü’ndeki Sde Boker’de yapılmış olması.
Negev Çölü’nün bir tarafı Mısır ile sınır, diğer tarafı Ürdün ile. Oldukça geniş bir alana yayılan çölün çok küçük bir kısmında yerleşim var. Ancak tarihi olarak Arap Bedevilerin toprağı olarak bilinen Negev, İsrailli yerleşimcilerin ilk öncülerinin yerleştiği yerlerden biri. Çölde tarım yapılabilmesi ve bu bölgede şehirleşmenin teşviki için yüzlerce kilometreden oluşan beton boru ağları ile bir şebeke kurulmuş. Ayrıca Ben Gurion’un Negev’de mutlaka yerleşimin artırılması gerektiğine vurgu yaptığına dair sözleri de var. Ben Gurion’un kendisi de yaklaşık 2 yıl çöldeki kibbutzlarda (bir çeşit kooperatif) çalışmış ve buraya gömülmesini vasiyet etmiş. 1948 Arap-İsrail savaşına da sahne olan çöllük bölgede bugün Yahudi nüfusu Arap nüfusun iki katından fazla. Yahudi yerleşimciler ise bölgede kurulmuş olan üniversite ile iş birliği halinde çölde şaraplık üzüm, sebze, kozmetik sektörünün temel maddelerinden jojoba yağı hatta hastalıklardan arındırılmış ve güçlendirilmiş balık yavruları yetiştirip bütün dünyaya satıyor. Sanırım çölde yetiştirdikleri en çarpıcı şey medikal dolgu olarak kullanılan deniz yıldızları…
On yıllar içinde İsrail yönetimleri defalarca değişse de Negev’e yerleşim birimleri inşa edilmesi, tarım alanları oluşturulması ve insanların çölde yaşamaya teşvik edilmesi için yürütülen projelerden hiç geri adım atılmadı.
Negev Çölü Rusya-Ukrayna savaşında da gündeme geldi. İsrailli bir bakan “Şu anda zaten emlak krizi var. Ukrayna’dan, Rusya’dan, Eski Sovyet ülkelerinden gelecek on binlerce göçmen için hazırlıklı olmalıyız” dedi.
Ki, Negev de geçtiğimiz on yıllar içinde İsrailli yetkililerin “Yol su elektrik, hastane, okul getireceğiz. Karşılığında yüz yıllardır yaşadığınız toprakları elinizden almamıza niye bu kadar tepki gösteriyorsunuz?” mealinde girişimlerine ve çatışmalara sahne olmuş bir yer.
Bu arada tırnak içinde aktardığım ifadeler gerçekten söylendi. Negev’deki bir çatışmaya ilişkin Arap kanallarından birine bağlanan bir İsrailli yetkili söylemişti!
Bu bakana göre, 7 ila 10 yerleşim birimi henüz ufukta görünmeyen, görünse de kalıcı olup olmadıkları tamamen belirsiz göçmenlere barınak olabilir. Ayrıca bakan, göçmenlerin çöle yerleşmesi halinde bölgenin ekonomisinin canlanacağını, nüfusun yoğun olduğu yerlerde yaşayanları da çöle yerleşmek konusunda teşvik edeceğini düşünüyor.
Bu arada Negev’de de az sayıdaki Filistinlinin inşaat, ev yapımı, tarım arazileri için gereksinimlerinin karşılanması gibi talepleri ya ağır bürokrasinin altında eziliyor ya da reddediliyor.
-Zamanlaması; Filistin meselesinde epeydir ibre Filistinlilerin aleyhine dönmüş durumda. BAE’nin başını çektiği İsrail ile normalleşme süreçlerine bölgenin birçok ülkesinin katılması durumu daha da kötüleştirdi. Biden döneminde bu durumun bir nebze de olsa dengelenebileceğini uman geniş bir kesim var(dı). Bütün dünyanın Ukrayna üzerinden Rusya’ya kilitlendiği bir dönemde Rusya’nın Filistin-İsrail meselesine dair süreçlere güçlü bir aktör olarak girmesi ihtimali zayıf görünüyor. ABD-İran arasında devam eden nükleer anlaşmaya dair müzakerelerin İran’a yönelik yaptırımları kısmen de olsa kaldırılması gibi rahatlatıcı sonuçlar vermesi umuluyordu. Ancak bu konuda da BAE, Suudi Arabistan, Bahreyn, İsrail dahil bölgeden epeyce ülke ABD’ye “anlaşma yapma” diye baskı yapıyor.
Zirvenin zamanlamasını manidar kılan epeyce sebep var ancak genel hatlarıyla aktardığım kısmı bile durumun Filistinliler açısından vahametini göstermeye yetiyor.
Bu arada, ABD Dışişleri Bakanı Blinken zirveden hemen önce Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas ile Ramallah’ta görüştü. Görüşmeden ne Doğu Kudüs’teki ABD konsolosluğunun açılacağına dair sinyal çıktı ne de İsrail’in demografiyi altüst eden yerleşim birimleri inşasını durdurması için baskı yapılacağı vaadi.
Mahmud Abbas Blinken’a “Ukrayna savaşı Batı’nın çifte standardını gösterdi” dedi. Blinken da barışı ve iki devletli çözümü desteklediklerini söyledi.
Blinken’dan hemen sonra Ramallah’ın bir başka önemli ziyaretçisi Ürdün Kralı II. Abdullah oldu. Negev Zirvesi’ne katılmayı reddedip aynı tarihte Ramallah’a giden Kral Abdullah, “Buraya Filistinlilerin taleplerini dinlemek için geldik” dedi. Ziyaretin kendisi kadar bu ifadelerin de oldukça çarpıcı olduğu söylenebilir.
-Katılımcılar: Negev Zirvesi’ne katılan BAE, Bahreyn, Mısır, Fas, ABD ve İsrail dışişleri bakanlarının görüşmelerine iki önemli mesele damgasını vurdu;
1-Ortak tehdit İran ve İran’ın bölgedeki uzantıları (özellikle Filistin direniş örgütleri)
2-Arap ülkeleri Filistin meselesini elbette unutmadı ve Doğu Kudüs’ün Filistin’in başkenti olduğu iki devletli çözümde ısrar ediyor.
Bu arada toplantıda Filistinli, Filistin’i temsilen bir taraf yoktu. Zaten toplantıyı protesto eden gruplardan birinin açtığı “Eksik birileri var, farkında mısın?” yazılı döviz durumu özetliyordu.
Peki bu toplantıya Ürdün niye katılmadı?
Çünkü Filistin meselesinde BAE ve Mısır dahil bölge ülkelerinin öne çıkması Ürdün’ü önemli kılan neredeyse en önemli meselenin elinden alınması demek.
Bölgede sadece son 10 günde gerçekleşen tek çarpıcı zirve bu değildi elbette ancak İsrail Dışişleri Bakanı Lapid’in dediği gibi tarihi olduğu kesin.
Evrensel / 31.03.22