Filistinliler on yıllardır devam eden ve meseleye onlarca ülkenin az-çok dahil olduğu Filistin krizi konusunda ‘ayrımcılık’ yapıldığını ve bu nedenle süreçlerin İsrail lehine geliştiğini savunuyordu. Ancak bu ayrımcılığın Batı’da bile kısmen tepkiyle karşılanacak kadar somutlaşması Ukrayna krizi ile gerçekleşti. Uluslararası medyada “Bizim gibiler, mavi gözlü sarı saçlılar. Burası Afganistan veya Orta Doğu değil” vb. ifadelerinin kullanıldığı haberleri, açıklamaları hepiniz duymuşsunuzdur.
Elbette Ukrayna ve Filistin meseleleri arka planları, sebepleri, boyutları gibi yönleriyle tamamen farklı kategorilerde değerlendirilmesi gereken iki farklı kriz.
Ukrayna savaşı başlayalı beri Arapça basında Batının Ukrayna ve Filistin krizlerine yaklaşımını kıyaslayan onlarca yazı yayımlandı, sosyal medyada binlerce mesaj dolaşıma girdi.
Filistin konusunda son durumu sormak için aradığım Filistinli bir gazeteci arkadaşım “Şubat ayında Af Örgütünün yayımladığı raporu hatırlayan var mı? Yok. Neden? Çünkü İsrail’i eleştiriyordu. O raporda İsrail yerine Rusya yazsaydı ne olurdu?” diye sitem etti ve haklıydı da. Ancak haklı olması bir şeyi değiştirmiyor, en azından şimdilik. Hatta mevcut duruma ve olasılıklara bakılırsa Ukrayna savaşı Filistinliler açısından durumun daha da kötüleşmesine yol açabilir.
Çünkü;
- Buğday başta olmak üzere tahılı büyük ölçüde Rusya ve Ukrayna’dan tedarik eden bölge ülkeleri daha şimdiden yüzde 50’leri aşan fiyat artışları nedeniyle oldukça endişeli.
- Filistin yönetiminin bulunduğu Batı Şeria ve kuşatma altındaki Gazze Şeridi büyük ölçüde yardımlarla ayakta duruyor.
- Bu bölgelerde işsizlik oranlarının zaten çok yüksek olduğu biliniyordu. Ukrayna savaşının bölgede yarattığı ve yaratacağı yıkıcı domino etkisi yükselen fiyatlar, bölge ülkelerinin Filistinlilere yardımlarının aksaması, işsizliğin daha da artması ve buna bağlı olarak huzursuzluğun derinleşip yayılması gibi bir kısır döngünün önünü açabilir.
- Ukrayna krizi sebebiyle bölge ülkeleri Rusya ve ABD arasında bir tercih yapmak zorunda kalmayacakları ancak bundan dolayı yaptırımla da karşılaşmayacakları bir duruş sergilemeye çalışıyor. Böylesi karmaşık ve kritik bir süreçte dikkatlerin Filistin krizine odaklanması oldukça zayıf bir ihtimal.
- Bölge ülkeleri ile normalleşme süreçleri başlatan İsrail’in hem bölge ülkeleri, hem de ABD ve Rusya tarafları ile iyi ilişkileri olduğu söylenebilir. Bu durum elbette Filistin meselesinin seyrini etkileyecek.
- Ukrayna krizinin daha da uzaması Rusya’nın da dahil olduğu ve Filistin meselesinin çözümü açısından iyi-kötü devam eden süreçlerin askıya alınmasına sebep olabilir.
Ancak Filistinliler açısından olumsuz olan bu faktörler İsrail’in lehine seyredebilir. Kısacası, insani yardım, siyasi destek, krizin çözümü için girişimlerin yoğunlaştırılması dahil neredeyse her konuda farklı ülkelerin desteğine muhtaç olan taraf Filistinliler.
İsrail ise, geçtiğimiz ay Doğu Kudüs’teki Şeyh Cerrah Mahallesi’nde yaşayan Filistinlilerin zorla evlerinden tahliye edilmesi ile başlayan rüzgarı çoktan tersine çevirmiş görünüyor.
11 gün süren ve Mısır’ın ara buluculuğu ile ateşkes yapılan çatışmalar bütün dünyada dikkatin Filistin’e çevrilmesini ve Filistinlilere yönelik desteğin artmasını sağlamıştı.
Öyle ki, zorla tahliyeler durdurulmuştu.
Ancak dünyanın ve bölge ülkelerinin dikkatleri başka yöne çevrilir çevrilmez Şeyh Cerrah başta olmak üzere Doğu Kudüs’teki Filistinlilerin zorla tahliye edilmesi de başladı. Her tahliye bir tarafın silah, diğer tarafın en fazla taş-bıçak kullandığı çatışmalara dönüşüyor.
Filistinli gazeteci arkadaşımın bahsettiği 280 sayfalık raporda Af Örgütü, İsrail’in kanunsuz öldürmeler, zorla tahliye, Filistinlilerin vatandaşlık haklarının inkarı, kanunların uygulanmasında ayrımcılık, Filistinlilerin önüne bürokratik engeller çıkarılması dahil uluslararası kanunlara aykırı davranışları sebebiyle ayrımcı olduğunu duyurmuştu.
Elbette İsrail tarafının tepkisi Af Örgütünü antisemitizm ile suçlamak oldu.
Af Örgütünde yer alan ve artık Filistinliler için normal haline gelen bu ayrımcılık Şeyh Cerrah’taki son zorla tahliyede de uygulandı. Evlerinden yaka paça çıkarılan Filistinli aile evi 1967’de satın aldıklarını ve bunu kanıtlayabileceklerini söylüyor. İsrail tarafı ise şehir idaresi tarafından Filistinlilerin de faydalanacağı engelli çocuklar için okul yapılması için kamulaştırıldığını savunuyor. Ancak Filistinlilere göre okul değil demografinin değiştirilmesi amacıyla on yıllardır devam eden yerleşim birimi inşası planı burada da uygulanacak.
Bu arada az sayıda Filistinli ailenin yaşadığı yerlere ultra fanatik Yahudi din okullarının açıldığı veya bu grupların toplantı bölgeleri haline getirildiğine dair çok sayıda iddia var Filistin basınında.
Sonuç olarak İsrail tarafı Filistinlileri Batı Şeria’dan söküp altyapının ve kamu hizmetlerinin olmadığı, çoğu yasa dışı mahallelere hapsediyor. Çünkü Filistinlilerin yeni ev yapmak için bürokrasi dağlarını aşmaları gerekiyor ki, bunu ‘imkansız’ olarak tanımlıyorlar.
Gazze’de durum daha da kötü. Son olarak geçtiğimiz yıl mayıs ayındaki savaşın ardından yaklaşık 60 bin konut yıkılmıştı. 2 milyon insanın yaşadığı Gazze’de sadece son savaşın hasarının telafisi için Dünya Bankasına göre yaklaşık 500 milyon dolar gerekli.
Savaşın hemen ardından Katar ve Mısır başta olmak üzere bölge ülkeleri 300 bin kişinin yaşayabileceği konutlar inşa edeceklerini, alt-üstyapının tamirini ve hastaneler-okullar başta olmak üzere kamu hizmetleri için gerekli yerler için malzemeleri sağlayacaklarını duyurmuştu.
Ukrayna savaşının patlaması ile birlikte bu projeler de büyük ölçüde askıya alındı.
Ancak İsrail tarafının en az 3 bin yerleşimci için yeni yerleşim birimleri inşa edeceğine dair projelerin onaylandığı biliniyor.
Arap Ligi başta olmak üzere bölgesel ve uluslararası yapılar İsrail’e sık sık yerleşim birimleri inşasını durdurması çağrısı yapıyor ancak İsrail’in bunlara kulak astığı yok. Zaten dünyanın dikkati başka yerlere dönmüşken zaten oldukça aşınmış olan iki devletli çözümü daha da imkansız hale getiren demografik ve coğrafik değişikliği yapmaktan geri durmuyor.
Evrensel / 10.03.22