1258’de Hülagü Han’ın yenilmez Moğol ordusu Bağdat’a açılan düzlüklerde görünür. Abbasilerin kontrolündeki Bağdat’ın düşmesi 2 hafta bile sürmeyen bir kuşatmanın ardından gerçekleşir. Kendisi ufukta görünmeden sadece yaydığı korku ile orduları dağıtmakla övünen Moğol ordusu artık Bağdat’tadır ki, Bağdat o dönemin kültür, sanat ve ticaret merkezlerinden biridir. Ve Arap dünyasında hâlâ anlatılan Moğol istilası başlar. Binlerce el yazması kitabın olduğu kütüphanelerden yükselen alevlerin günlerce Bağdat üstünde siyah bir sis tabakası olarak kaldığı söylenir.
Iraklılar bugünlerini anlatmak için sık sık “Moğol istilası gibi” derler. Irak basınındaki bir yazıda da yazar durumun vahametini anlatmak için “Hülagü Han geri gelmiş gibi…” diyordu. Aslında haksız da sayılmaz, üstelik çok sayıda Hülagü Han’ın esiri olmuş, kriz içinde kriz yaşayan, tünelin ucundaki ışığın giderek uzaklaştığı bir ülke Irak.
Saddam dönemi, ardından gelen ABD işgali ile Irak her açıdan parçalandı. Aileler de, tek tek Iraklılar da tamir edilmesi imkansız tahribatlarla hayatlarına devam etmek zorunda kaldı. Biraz biraz kendine gelmeye, ülke içindeki terör saldırıları azalmaya, ekonomi canlanmaya başlamıştı ki 2011’de Arap Ayaklanması başladı. Irak’ta ayaklanma yoktu, ayaklanmaya mecali de yoktu zaten ancak eski kinler yeni bir yıkımın kapılarını açtı; Saddam döneminde Irak ordusunda üst düzey subaylık yapanlar, o dönemlerdeki ihtişamlı hayatlarını ve ayrıcalıklarını kaybedenler, on binlerce mensubu ile aşiretler IŞİD’in neredeyse kurşun atmadan şehirleri ele geçirmesini sağladı. Din ve mezhep vurgulu söylemler, eylemler, politikalar meyvelerini veriyordu nihayet!
IŞİD ile savaş dönemi geriye politika açıdan dış müdahaleye daha da açık, ekonomisi zayıf, yolsuzluğun normalleştiği, ordunun dağıldığı, savaş bütçesinin bir kara deliğe döndüğü, milyonlarca evsiz, yüz binlerce dul ve yetim ve elbette yeni kinler, kan davaları bıraktı.
Nihayet IŞİD ile mücadele sona erip de örgütün örgütsel düzeyde çökertildiğinin duyurulması ile yeni bir ümit doğmuştu Iraklılar için. Irak basınında bir çeşit bahar havasının hakim olduğu güvenliğin, ekonominin yoluna gireceği ve yaraları yavaş yavaş kapatacak zamanların başladığı yazılıyordu ki, birçok yerde kontrol noktaları kaldırılmış Bağdat başta olmak üzere ülkenin bir kısmında hayat normale dönmeye başlamıştı. Irak yaralarını sarmakla o kadar meşguldü ki, insanlar önce kendi selametleri için kinlerini de gömüyordu. İnsanlar derken elbette siyasetçileri, ayrıcalık sahiplerini, güç merkezindekileri kastetmiyorum… Onların hesapları da bitmedi kinleri de… Zaten bu nedenledir ki, Irak bir türlü kendine gelemedi!
Siyasi krizlerin, yolsuzluğun ve liyakatsizliğin ülkeyi ne hale getirdiğinin farkında olan ve din-mezhep vurgulu, ayrıştırmayı hedefleyen söylemlere prim vermeyen bir nesil vardı artık. Sokaklara döküldüler, haftalarca seslerini duyurmaya çalıştılar. Ancak Irak, Iraklılara bırakılamayacak kadar önemliydi ve resmi rakamlara göre 600’den fazla gösterici güvenlik güçleri tarafından katledildi. Zaten gösterilerle, seslerini yükselterek bir yere varamayacaklarını anlayan kitleler de sokaklardan çekildi yavaş yavaş…
Sonra kovid salgını patladı, ardından 2020 yılındaki küresel petrol fiyatlarındaki düşüş Irak ekonomisini hepten yerle bir etti. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, tahılın ve yemek için kullanılan yağların önemli ölçüde bu iki ülkeden karşılayan her ülke gibi Irak’ta da gıda fiyatlarının durdurulması güç yükselişini tetikledi.
Siyasi krizlerin eksik olmadığı Irak açıkça İran ile ABD arasındaki güç çekişmesinin sahası oldu. Öyle ki, taraflar birbirlerine mesajlarını Irak sahasında gerçekleştirdikleri saldırılarla, suikastlerle verir oldular.
Diğer taraftan Irak içindeki siyasi krizler ve ekonomik krizler birbirlerini doğurur oldu ve Irak, petrolün ana vatanı benzin istasyonlarının önlerinde kuyrukların uzandığı yakıt krizleri bile gördü.
En son 2021 yılının ekim ayında seçim yapılmış olmasına rağmen hâlâ hükümet kurulamadı. Haliyle neredeyse yılın ortasına gelinmiş olmasına rağmen 2022 bütçesi hâlâ onaylanmadı.
Şu aralar siyasi kriz ve hükümeti kurma-bloke etme girişimleri gerçekten içinden çıkılmaz bir halde. Şii Şii’ye, Sünni Sünni’ye, Kürtler hepsine karşıyken Sünnilerin bir kısmı Şiilere karşı Şiilerle, Şiilerin bir kısmı Sünnilere ve Şiilere karşı Kürtlerle ittifak arayışında. Beyin yakan cinsten bir dönem!
Bu gidişatı daha da tırmandıracak bazı gelişmeler de var. Mesela, Türkiye’de “adam Şii haliyle İran yandaşı” şeklinde yazılıp çizilen Mukteda Es Sadr, Anayurdu kurtarmak adlı bir hareket kurup çoğulcu ve ulusalcı çizgide bir hükümet oluşturmaya çalışıyor. Son seçimlerden zaferle çıkan Sadr, İran dahil Irak’taki yabancı güçlerin çekilmesi gerektiğini açıkça söyleyen isimlerden beri.
Diğer taraftan İran destekli Şiiler tarafından kurulan bir oluşumun Sadr üzerinde baskı yaptığı ve hükümet kurma girişimlerini bloke ettiği iddiaları yaygın.
Tam da Sadr liderliğindeki Şiilerin bir kısmının, Muhammed El Habusi’nin öncülüğündeki Sünnilerin azımsanmayacak bir bölümünün ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin hükümet kurmaya yaklaştığı bugünlerde çarpıcı ancak ürkütücü şeyler de oluyor.
Mesela, epeydir Irak dışında sürgünde olan ve Müslüman Kardeşler’e yakınlığı ile bilinen Rafi El İssawi’nin Irak’a geri çağrıldığı haberleri geliyor.
Yine, IŞİD’in hızlı yükselişinin mimarlarından olduğu ve Sünni kalkışmanın liderliğini yaptığı söylenen Ali Haşim Süleyman’ın Irak’a döndüğü bilgisi yayılıyor.
Bütün dünya gibi Türkiye de Ukrayna’ya kilitlendi ancak yanı başımızdaki Irak oldukça tehlikeli bir türbülanstan geçiyor. Daha da kötüsü, daha kötü bir türbülansa girmesi oldukça mümkün!
Evrensel / 12.05.22