Başlıktaki sorunun cevabını hemen vereyim; barışır!
Türkiye’nin Suriye’nin yıkımındaki payı artık Türkiye içinde bile konuşuluyor. Suriye’de hayli hayli biliniyor.
Bu işin nedenine, nasıl olacağına her zamanki gibi sırayla bakalım:
- Şam ayaklanmanın neredeyse başından beri Suriye içindeki yıkımdan Türkiye’yi sorumlu tuttu ancak resmi açıklamalarda kullanılan dile her zaman dikkat edildi. Açıklamalarda çoğunlukla “Türkiye ve Türkiye halkı ile sorunumuz yok” ayrımına yer verildi. Sorumlu olarak Ahmet Davutoğlu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi isimler işaret edildi. Ancak bu isimlere yönelik ifadeler de ölçülüydü. Kısacası Türkiye’den yapılan açıklamalarda kullanılan “katil, zalim, eli kanlı, diktatör” benzeri ifadeler Şam’dan yapılan açıklamalarda çok nadiren yer aldı.
- Şam yakın zamana kadar “Suriye’de olanlardan Türkiye değil, Türkiye hükümeti sorumlu” çizgisini korumaya çalıştı. Ankara’dan gelen normalleşme taleplerinin ardından bu çizgiyi güncelledi ve “Türkiye, Suriye ile ilişkilerini düzeltmek istiyor” şeklinde, AKP hükümeti değil Türkiye devleti ile muhataplık olarak öne çıkarmaya başladı.
- Esad, daha önce basın mensupları ile yaptığı görüşmede “Erdoğan ile el sıkışma konusunda çok istekli olmadığını ancak gerektiğinde bunu yapacağını” söylemişti.
Kısacası Esad, Türkiye ile ilişkileri kişiselleştirmediği gibi yıkımdan AKP’yi, barış girişiminden Türkiye Devleti’ni sorumlu görerek manevra alanı da açmış oldu.
Peki, o zaman barış ya da normalleşme konusunda neden ayak diriyor?
Çünkü;
- Esad kişisel olarak değil Şam yönetimi olarak Türkiye’den taleplerinin olduğunu birçok kez açıkladı. Şam Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinden çekilmesini ve silahlı militanlara verdiği desteğin kesilmesini istiyor.
- Esad yönetimi, Türkiye bu şartlara ilişkin en azından bir takvim açıklamadan herhangi bir adım atmak istemiyor.
- Esad yönetimi için Türkiye’deki seçimler hayat-memat meselesi değil. Önceki yıllarda öyleydi ama artık Suriye’de kaos içinde bir statüko oluştu. Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’nin bulunduğu bölgeler Şam’dan çok Türkiye’nin sorunu. Aynı şekilde İdlip’teki cihatçılar da Şam kadar Türkiye’ye de tehdit. Üstelik her iki konuda Şam yıllardır ne istediği ve ne yapacağı konusunda oldukça net iken Türkiye’nin politikaları hâlâ oldukça belirsiz. Mesela Türkiye Suriye’nin kuzeyinde maaşlarını ödeyip askeri eğitim verdiği on binlerce militan ile ne yapacak? Üstelik bu militanlar arasında sürekli olarak para ve güç paylaşımı sebebiyle çatışmalar yaşanıyorken ve de Türkiye bu grupları kontrol etmekte epeydir oldukça zorlanıyorken bu konuda politika belirsizliği Türkiye’ye zarar. Keza İdlip’teki cihatçılar için de aynı durum geçerli.
- Şam açısından İdlip ve hatta Türkiye’nin desteklediği grupların kontrolündeki bölgeler ekonomik açıdan çok yüksek değere sahip yerler değil. Yani kısacası çözüm için beklenebilir! Ancak Fırat’ın doğusunda Kürtlerin öncülüğünü yaptığı yapıların kontrolündeki yerler öyle değil. İç ihtiyacı karşılamaya yetecek petrol de var buğday da pamuk da…
- Türkiye ile Suriye fiilen savaş halinde değil, dolayısıyla Türkiye’nin Suriye içindeki mevcudiyeti ve o bölgelerde okullar ve millet bahçeleri açıp yerleşim birimleri inşa etmesinin uluslararası hukukta yeri yok.
- Şam’a göre er ya da geç Türkiye açısından buralarda bulunmanın her açıdan maliyeti taşınamaz hale gelecek.
- Rusya da Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki varlığına karşı İran da Suudi Arabistan da, Birleşik Arap Emirlikleri de…
- Fırat’ın doğusundaki durum ise, tam anlamıyla bir iç mesele. Çok ağır bir yıkımdan sonra gelen çok ağır bir ekonomik yıkımın üstüne bir iç savaşı kimse kaldıramaz, burası açık. Bu nedenle Şam açısından Türkiye’nin desteklediği gruplar üzerinden bulunduğu yerlerden çok Fırat’ın doğusundaki silahlı ve siyasi yapılarla ilgili süreç çok daha önemli, çözümü güç ancak zorunlu.
- Önceki haftalarda bu konuya ilişkin yazdığım yazılarda uzun uzun açıklamıştım ancak bir kez daha hatırlatmakta fayda var; Şam her ne kadar Fırat’ın doğusundaki durumu İdlip veya Afrin’den çok daha önemli görüyor olsa da Kürtlere bakışı Ankara ile aynı değil. Ülke içinde yeni bir iç savaşı tetikleyebilecek sert politikalara girişmek istemiyor. Şam da 2011 öncesinde Kürtlere yönelik sert politikaların sonuç vermediğinin farkında. Aslında genel olarak hiçbir şey 2011 öncesindeki gibi olmayacak ancak ortak bir noktada buluşulması konusunda Kürtlerle müzakere sürecinin tek yol olduğunu düşünüyor Şam.
- Tam da bu noktada, Türkiye’nin Suriye Kürtlerine yönelik operasyon tehdidi Şam’ın işine geliyor çünkü Kürtlerin Şam’a yaklaşmasını ve müzakerelerin yeniden başlamasını sağlayan en önemli sebeplerden biri Türkiye tehdidi! Ancak operasyon tehdidi ile fiilen operasyon yapılması Şam için aynı şey değil. Yani Şam, Türkiye’nin Kürtleri kendisine yaklaştıracak kadar tehdit oluşturmasından memnun olsa da bir operasyona karşı. Bu arada hatırlatmakta fayda var; Şam Suriye’deki Kürtlerle PKK’yı ayırıyor. Türkiye, Suriye’de Kürtlerin içinde olduğu bütün yapıları PKK’nın Suriye uzantıları olarak görüyor.
İşte bu sebeplerle Şam açısından şartlar birkaç yıl önceki gibi değil. Yani Ankara ile ilişkileri normalleştirme konusunda aceleci değil artık.
Ayrıca şunu da unutmamak gerekiyor ki normalleşme talebi Şam’dan değil Ankara’dan geldi. Köprüleri yeniden kurmak isteyen taraf olan Ankara Rusya, Birleşik Arap Emirlikleri ve İran gibi Şam ile görüşen taraflar üzerinden mesajlar gönderiyor Şam’a. Bu ülkelerden normalleşme sürecinin bir an önce başlaması için Şam’a baskı yapmalarını istiyor.
Şam açısından epeydir öncelik Türkiye değil Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez ve bölge ülkeleri ile köprüleri kurmak. Ülkede şartların savaş döneminden bile ağır hale gelmesine sebep olan ekonomik krizin aşılması için bu ülkelerle ilişkilerin başlaması Şam açısından elzem.
Bu arada Şam dahil bölge başkentleri açısından Türkiye’deki muhalefetin kimi zaman çelişen açıklamaları kafa karışıklığına sebep oluyor.
Kısacası seçim sonrası muhalefet kazansa bile Libya’dan Suriye’ye dış politikası tamamen belirsiz. Ayrıca sınır ötesi operasyonlara evet oyu verdikleri de bölge ülkeleri tarafından elbette biliniyor. Bu nedenle, Şam dahil bölge ülkeleri açısından AKP ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘en azından bildikleri’ bir ‘dost/düşman’ iken muhalefetin çelişen açıklamaları tedirginliğe de yol açıyor.
İşte bütün bu sebeplerden dolayı eğer AKP yönetimi Suriye’den çekilme ve ÖSO militanlarına desteği kesme konusunda Şam’a bir takvim verirse Esad ile Erdoğan’ı el sıkışırken görmemiz oldukça muhtemel!
Evrensel / 12.01.23