Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, Suudi Arabistan Kralı Salman Bin Abdulaziz’in davetiyle iki gündür Riyad’daydı. Ziyaret Suudi Arabistan’a olsa da neredeyse 22 Arap ülkesinin tamamını ilgilendiriyor.
Zaten Jinping, Riyad’da geçirdiği iki gün boyunca hem Arap-Çin İşbirliği Forumu’na katıldı hem de Çin-Körfez zirvesine. Ayrıca Suudi Arabistan ile Çin arasında 30 milyar dolarlık anlaşmalar da imzalandı.
Aslında bölgeyi yakından izleyenler epeydir sessiz ve derin bir Çin rüzgarının estiğini söylüyor.
Peki bölgede neler oluyor? ABD bu işe ne der? Suudi Arabistan gibi ülkeler Batıya rağmen nasıl böyle adımlar atabiliyor? Soru listesi uzun elbette ancak bölgede yarının politikalarını şekillendirecek en önemli unsurlardan biri Çin. Bu nedenle yine sorular üzerinden mevcut duruma bir göz atalım.
- Suudi Arabistan Kralı, Çin Devlet Başkanı Jinping’i niye davet etti?
Görünürdeki sebep iadeiziyaret. Bir süre önce Veliaht Prens Bin Salman Çin’e gitmiş ve aslında Çin açılımının ilk somut işaretlerini de vermişti.
Ancak bu daveti de ziyareti de bölgedeki siyasi gelişmelerden bağımsız düşünmemek gerek.
Çin ile Arap ülkeleri arasındaki ilişkiler 2000’li yılların başına kadar uzanıyor. Coğrafi uzaklık, jeopolitik farklılıklar, bölgede ABD başta olmak üzere Batının ağırlığını koyması sebebiyle Çin’in bölgeye nüfuzu 2000 öncesinde çok sınırlıydı. Çin-Arap dünyası ilişkilerinde kırılma noktası ABD’nin Irak’ı işgali oldu.
Değişen dünya ve bölge şartları ile birlikte dış politikada daha bağımsız hareket etme eğilimlerinin de başladığı bu kırılma eşiği bölgede ‘tarafsız kalma’ tartışmalarını da başlattı.
Nihayetinde 2004 yılında Çin-Arap Devletleri İşbirliği Forumu kuruldu. Böylece Çin Suudi Arabistan, Mısır gibi ülkeler de dahil 22 Arap ülkesi ile tek platformda bir araya gelme fırsatını yakalamış oldu.
- Çin bölgedeki nüfuzunu nasıl derinleştiriyor?
Kısaca yumuşak güç kullanarak… ABD’nin ve Batı blokunun yıkıcı askeri yaklaşımları, insan hakları gibi görünüşte gerekçelerle bölge ülkelerini ambargolarla hizalama gibi yaklaşımlarına tepkiler arttıkça Çin’in alanı da genişliyor.
Mesela Çin, ABD’nin harap ettiği Irak’ta okullar inşa ederek, Batının ambargo ve yaptırım tehditleri ile sürekli yüz yüze olan Mısır ile yenilenebilir enerji teknolojisi paylaşarak, Cezayir gibi Kuzey Afrika ülkeleri ile gürültü patırtı koparmadan askeri iş birliği yaparak nüfuz alanını genişletiyor.
- İnsan hakları meselesi ne olacak?
Çin’in bölge ülkeleri ilişkileri yazılı olmayan ancak aşikar bir mutabakat üzerine kurulu; sen benim iç işlerime karışma ben de seninkine karışmayacağım, ikimiz de işimize bakalım!
Kaldı ki, ABD’nin ve AB ülkelerinin insan hakları ve demokrasi söylemleri ile bölgeye müdahaleleri bölge açısından kanlı, genel anlamda karikatürize bir profile bürüneli çok oluyor.
- Suudi Arabistan’ın ve Arap dünyasının Çin ile yakınlaşması ABD’den uzaklaşması anlamına mı geliyor?
Hayır. Aslında bölge ülkeleri giderek keskinleşen ve bölge ülkelerinin ‘Soğuk Savaş Dönemi cepheleşme dönemine mi dönüyoruz?’ sorularını sormasına neden olan gidişattan kendilerini sıyırmaya çalışıyorlar.
Mümkün olduğunca hem Batı hem Rusya hem de Çin ile iyi ilişkiler yürütme gayretindeler. Bir çeşit enerji ve ticaret merkezli öncelikler üzerinden tarafsız ancak herkese açık kapı politikasını yerleştirme gayreti var.
Batı dünyası bu yakınlaşmayı hâlâ “Körfez bize meydan okuyor” ya da “Suudi Arabistan bize tek güç Batı değil mesajı veriyor” şeklinde okuyor. İkincisinin doğru olduğu ancak Körfez ülkeleri cephesinden bakıldığında meydan okuma mantığıyla bir mesajdan çok kendilerini büyük güçler arası çekişmelerden etkilenmeyecek bir eksene çekme gayesi hakim.
- Çin neden son yıllarda Orta Doğu’da daha çok görünmeye başladı?
Elbette Çin-Arap dünyası ilişkileri ABD ve AB ülkelerinin politikalarından doğrudan etkileniyor. Her ne kadar ilk geniş kapsamlı ilişki 2004 yılında kurulmuş olsa da süreç 3 yıl öncesine kadar yavaş ilerledi. Yani Trump döneminin bitişine yakın döneme kadar…
Obama döneminde açıklanmış olsa da şimdiki ABD Başkanı Biden’ın seçim kampanyası yürüttüğü günlerden beri ABD’nin Orta Doğu’daki fiziki varlığını azaltacağı ve Çin’e yöneleceği biliniyordu. Aslında Biden koltuğa oturduktan hemen sonra bu yönde adımlar da attı ancak gerek pandeminin etkileri ve gerekse Rusya’nın Ukrayna’yı işgali planları altüst etti.
Bölge açısından artık Çin’e odaklanmak isteyen, bu çerçevede planlarını hazırlayan ancak Orta Doğu politikası tamamen belirsiz bir ABD vardı.
Haliyle bu durum Çin’e daha da geniş alan açtı ve 2019-2020 yılından itibaren Çin ile Arap dünyasının yakınlaşması dikkat çekici ölçüde hız kazandı.
- Çin-Arap yakınlaşmasından kısa vadede ne beklemeli?
Çin’in yumuşak güç araçlarının başında ticaret geliyor. Özellikle de devasa enerji ihtiyacı petrol zengini Arap ülkeleri ile uzun yıllara yayılan anlaşmalar yapmasını sağlıyor. Zaten Jinping’in son ziyaretinde Suudi Arabistan’dan yapılan açıklamalardan biri de “Çin için en güvenilir enerji tedarikçisi biziz” şeklindeydi.
Bunun dışında Çin’in dünya ticaret, ona bağlı olarak güvenlik konseptini de etkileyecek olan bir Kuşak-Yol girişimi var. Bölge ülkelerinin limanlarının, demir yollarının, otobanlarının birbirine bağlanacağı bu proje konusunda Arap dünyası oldukça heyecanlı.
Elbette en önemli gelişmelerden biri de Suudi Arabistan’ın Çin ile ticarette dolar yerine Çin para birimi yuanı da kullanma kararı.
Bütün bunlar, yani Avrupa’da enerji krizi varken enerji tedarikçisi Arap ülkelerinin üretimlerinin önemli bir bölümünü Çin’e satması, alışverişte yerel para birimi kullanmaları, Kuşak-Yol gibi dünya ticaret rotalarının batının hükmünden çıkarılması hamlesi elbette ABD başta olmak üzere Batı dünyasını etkileyecek.
Ancak Rusya gibi Çin de artık Orta Doğu’da ve gitmeyecek!
Evrensel / 10.12.22